Paylaş
Kabataslak şöyle:
“Her alanda demokratikleşme sağlanmadan Kürt meselesi çözülemez, Türkiye’ye barış da gelmez.”
***
Lafın entelektüel fiyakasına diyecek yok, göz kamaştıracak denli parlak.
Ama azıcık kazıdınız mı altından rahmani değil şeytani bir zekâ pırtlıyor.
Taşıdığı pek çok anlam katmanından biri bile insan hayatını fikri, siyasi ve ideolojik kavgaların üstünde tutmuyor çünkü.
Misal, Lice’de yol kesme eylemi 2 cana mal olmuş. Bir yerlerde ocaklara ateş düşerken bu entelektüel zokayı piyasaya sürenlerin yüreğine garip bir sevinç doluyor. “Biz dememiş miydik ha, n’aber!” tafralarıyla üste çıkmanın dayanılmaz sevinci...
Dillerinin altındaki baklanın pis pis sırıttığı yer de burasıdır.
“Beyaz Türklerin talepleri karşılanmadan ‘çözüm süreci’ tamamlanamaz, tamamlanmamalı” arzusu burada kendini ele verir.
“Cemevleri sorunu çözülmeden, Aleviler demokratik haklarını almadan dağdaki Kürtler AK Parti’yle el sıkışmamalı” demeye getirirken burada yakalanırlar.
“AK Parti yıkılıp gitmeden PKK elindeki silahı bırakmamalı, bu vahim bir hata olur” mesajını çaktırmadan vermek için kıvır kıvır kıvrandıkları yer yine burasıdır.
“Ya Öcalan hükümetle anlaşırsa, ya bu iş biterse, ya gerçekten de barış gelirse biz ne olacağız” duygusu, burada artık saklanamaz bir coşkuya dönüşür. Analizdi, mantıktı, ahlak ve tutarlılıktı hak getire!
***
İtiraz, şu ya da bu sebeple iktidardan hoşnut olmayan herkesin meşru demokratik hakkıdır.
Türkiye’de, demokrasinin hâlâ bir takım eksikliklerle boğuştuğu da muhakkak.
Ama demokratik hak alacağını tahsil etmenin yolu, silaha başvurmak mıdır?
Çözüm süreci başladığından beri sıtmaya tutulmuş gibi için için yananları görüyoruz etrafta.
“Aman ha barış şimdi gelmesin, PKK silahı hemen bırakmasın, dağdakiler aşağı inmek için acele karar vermesin” diye ateşler içinde sayıklıyorlar.
En kanırtıcı cümlelerinden biri şu: “Kürtlerin tek garantisi silahtır, deli misiniz siz iyi düşünün, bırakırsanız devlete karşı pazarlık gücünüz kalmaz...”
Kürt silahlı hareketini başlatan adam “Silahların miadı doldu” diyor, kurduğu örgütü silahsız bir harekete dönüştürmek için proje geliştiriyor.
Elini sıcak sudan soğuk suya değmemiş çene mücahitleri de, Öcalan’a ve PKK’ya silahlı mücadele gazı veriyor.
Mücadeleyi değil silahı terk edecekler, meşru siyaset içinde hak davası güdecek, sandıkta temsil ve yönetme yetkisi arayacaklar...
30 yıldan fazladır silahlı savaş yürütenler bu noktaya gelmiş, onların dağdan inme ihtimali şehirde güya demokrasi kavgası verenlere dokunuyor.
Selahattin Demirtaş, boşuna çıkışmamıştı barıştan rahatsız olanlara. “Bize ‘Neden saldırmıyorsunuz’ diyorlar. Kürtler kimsenin tetikçisi değil” diye haybeye patlamamıştı.
***
Kandil’dekileri anlamıyorum, neden tam da bugünlerde bu ‘gizli savaş çığırtkanlarına’ aynen Demirtaş gibi, hak ettikleri cevabı yapıştırmıyorlar.
Neden demiyorlar ki:
Dağı tutkuyla seviyorsanız, buyurun kendi dağlarınıza çıkın.
Kavganız varsa çıkın aslanlar gibi verin, bedelini de ödeyin.
Aklınız da çok madem, bize vereceğinize kendi araç ve yöntemlerinizi geliştirmeye harcayın.
Alacağınız mı var, geçin devletin karşısına direne direne koparın.
Fakat PKK sizin gönüllü tahsilatçınız mı ki, kendi hesabınızı görmek için iktidarın üstüne salmaya kalkıyorsunuz?
Düşün artık dağdakilerin yakasından...
Paylaş