90 yıllık ramazan klasiğiydi halbuki, ‘Oruç yediği için dövüldü’ haberleri iftar soframızdan eksik olmazdı.
Geride kaldı...
* * *
Ne oruç tutarak tutmayanları kötü hissettirdiği için horlanan, ne tutmayarak tutanları huzursuz ettiği için tacize uğrayan...
Tutmak, tutmayan üzerinde ister istemez psikolojik baskı kurmak gibi görülmüyor; tutmamak da tutana saygısızlık addedilmiyormuş meğer.
Erzurum çarşıda lokantalar yine ramazan münasebetiyle kapalı, Kayseri’de tek tük açık yer bulmak mümkün, İstanbul’da gün ortası yemek içmek ise vakayı adiyeden.
Bir eşik geçildi, yeni bir eşikteyiz.
‘KARASES’ dedikleri bir Cemalettin Kaplan vardı, eski Adana Müftüsü’ydü, Almanya’nın Köln şehrinde Anadolu Federe İslam Devleti’ni kurduydu, müritlerine statta temsili devrimcilik oynattıydı, tahta atlar tahta silahlarla filan ‘Hilafet ordusu’nu fetihten fetihe koşturttuydu, hızını alamayıp müsamerenin adını Hilafet Devleti’ne çevirttiydi hani... Kendini dünya Müslümanlarının emiri, yeryüzünün ulu halifesi ilan ettiydi, 1995’te öldüğünde İslam ümmeti bir saat bile başsız kalmasın diye kaşla göz arasında oğlu Metin Kaplan’a hilafet hırkası giydirildiydi, hatırladınız mı?
Bu Irak-Şam İslam Devleti zımbırtısının reisi Ebubekir el-Bağdadi ve zırtapozlukları, kimseye Cemalettin Kaplan’ı ve gülünç çocukluklarını çağrıştırmadı, hayret...
* * *
-Ana akım medya ve devlet katında “Meczuba bak, aklından zoru mu var ne, böyle komedi görülmedi, karases değil karamizah resmen” denilerek maytap geçilecekken... Cemalettin Kaplan üstüne ciddi ciddi yazılır, çizilir ve konuşulurdu.
-Olanca karikatürlüğüne rağmen onun varlığı, Türkiye’de rejimin irtica korkularını haklı çıkaran somut bir tehdit olarak gösterilirdi.
Eşi hakkında böyle şeker latifeler yapılması da, ‘first lady’ namzetimiz Füsun Hanım’ın pek hoşuna gidiyormuş...
Şu halde kendilerini, ‘Tonton’ lakaplı ilk cumhurbaşkanımız merhum Özal’la kıyasladıklarına hiç şüphe kalmadı.
Hem Ekmeleddin Bey de rahmetliden ‘Turgut abi’ diye bahsedecek samimiyette ‘senli benli’ konuştuğuna göre, ciddi yakın gördükleri ve onu siyaseten ‘rol model’ aldıkları aşikâr.
* * *
Tontonluğun yanı sıra, ilk sivil ve dindar cumhurbaşkanı unvanları da Özal’a aittir. Seçilirse, bu unvanları da devralabilir Ekmeleddin Bey.
Önceleri hep Adnan Menderes’in darağacında biten kara yazgısına benzetilirdi.
“Dikkat et, akıbetin Menderes gibi olmasın” diye aba altından sopa gösteren çok olurdu. Dost acı söyler kabilinden uyaran, sureti haktan gözükerek nasihat edenden geçilmezdi.
Gel zaman git zaman, Menderes’in darağacında sallanırken çekilen fotoğrafının işe yaramadığı, aksine ters teptiği fark edildi.
Yüzüne o uğursuz fotoğrafı sallayıp durmak bırakın Erdoğan’ı uslandırmayı, daha da bileyliyordu. Kitleler üzerinde umulan etkiyi uyandırmak şöyle dursun, Erdoğan’ı ‘yedirtmemek’ üzere arkasında daha sıkı bir kenetlenmeye yol açıyordu.
Derken bundan vazgeçildi fakat, Tayyip Erdoğan’ı ıslah etme amacından milim çark edilmedi.
İlk günkü inat ve ısrarla onu caydıracak yeni örnekler arandı.
En son, eski Almanya Cumhurbaşkanı Wulff’un kötü sonu gözüne sokuldu. Hazır 17 Aralık fırtınası esiyor, dört koldan karabasan gibi üstüne çökülmüş, belki bu kez caydırıcı olur, yılar da pes eder sonunda diye... Çullanıldı ama nafile...
HDP’lilerin sandığa gitmek için esaslı bir nedenleri var, inandıkları bir isme destek atacaklar.
CHP ve MHP seçmeninin ise büyük bir açmazı var, kendi çizgilerinden olmayan iki seçenek arasında bir tercih yapmak, yani kötülerden kötü beğenmek için sandığa gidecekler.
Giderler mi, giderler...
Kazanmasını daha çok istemedikleri adaya karşı, kazanmasını daha az istemedikleri bir aday için oy kullanmaya çağrılıyorlar.
İcabet ederler mi, ederler...
Biliyoruz ki karşıtlık da çok güçlü bir motivasyondur neticede.
Bir tarafta tek tek çalışılmış görseller, şarkılar, logolarla; düğün bayrammış gibi alayı vala ile başlatılan Tayyip Erdoğan’ın kampanyası...
Diğer tarafta henüz kampanyasını yüklenecek profesyonel bir ajansı bırakın, bir seçim ofisi ayarlamakta bile olmadık müşkülatlar çeken Ekmeleddin İhsanoğlu’nunki...
Ve bu iki tabloyu şöyle kıyaslıyorlar:
Tayyip Bey’in adaylık ilanını gövde gösterisine çevirmesi, bir siyasi şova dönüştürmesi kötü bir şey, bir görgüsüzlük, çok fena bir kabahat...
Ekmeleddin Bey’in ilk kez görücüye çıkar gibi allanıp pullanmadan, basit, vasat, alelade bir sunumla takdim edilmesi ise alkışlanacak bir erdem, bir alicenaplık örneği...
Kimin fikriyse, bu parlak buluş hangi kafadan çıktıysa daha geç olmadan, hazır yolun başındayken şu soru etrafında yeniden düşünmeli derim:
Organizasyon kabiliyetinden yoksunluk, siyasi ambalaj ve sunum kifayetsizliği, zayıflık, güçsüzlük, teşkilat örgütlemeye muktedir olamama ve kampanya planlaması ile icrasına yetememe hali bir siyasi değer olarak seçmene pazarlanabilir mi gerçekten? Ciddi misiniz siz?
DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ; hayat hikâyesini anlatan kısa bir film hazırlanıyor, ardından yakılmak üzere ‘açtığın yoldan yürüyeceğiz’ konseptli şarkı besteleniyor, isminden ve çıktığı uzun ince bir yol resminden kampanya logosu çiziliyor, partili bütün milletvekillerinden imza toplanıyor, şanına yakışır görkemli bir toplantı organize ediliyor ama o, salona geldiğinde cebinden başka bir film, başka bir şarkı CD’si çıkarıp çalmalarını istiyor, başka bir konuşma metnini promter cihazına koyduruyor ve tarihi bir son dakika çalımıyla kendinden başka bir ismi cumhurbaşkanı adayı olarak açıklıyor...
Dün işte böyle bir sürpriz anıydı; Recep Tayyip Erdoğan adı, Mehmet Ali Şahin tarafından aday olarak anons edilip kesinleşinceye dek her şey olabilirdi. Bütün hazırlıklar gitti geldi, oysa sürpriz hiçbir yanı yoktu olayın. En çok beklenen oldu.
* * *
Peki, en olası hamleyi yapıp gene de büyük bir sürpriz duygusu yaratabilmek, herkesin bildiği şeyi, gizli kapaklı bir sırrı ilk kez ifşa ediyormuş gibi duyurmak nasıl bir şeydir?
Tayyip Erdoğan’ın liderlik vasıflarından üçünü say deseniz, işte bu yüzden biri mutlaka şaşırtma kapasitesi olur. En yakınındakileri bile sık sık yoklayan bir duygudur bu.
Bu süreçte çok merak eskiteceğiz çok... Bir o kadar dedikodu, senaryo ve isim çöpe gidecek.
AK Parti’nin başına Abdullah Gül’ü isteyenler, Ahmet Davutoğlu diyenler, geçiş için Bülent Abi formülüne sıcak bakanlar, Binali Yıldırım tarzı teknokrat bir başbakana şans verenler, kimsenin ummadığı düşük profilli bir cevherin şapkadan çıkmasını bekleyenler, herkes ama herkes Erdoğan’ın aklından neler geçtiğini anlamaya çalışıyor.
Zihin okuma yöntemleri henüz kesin sonuç verecek düzeye ermediğinden, papatya falı açmaya kadar gidecek bu işin sonu.
* * *
Erdoğan’sız bir AK Parti’ye ilk adım atılıyor. Ters köşeye yatırılmadıysak Recep Tayyip Erdoğan, bugün AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilecek. AK Parti’yle resmen ilişiğini kesme ilanı yerine de geçecek bu.