Paylaş
Masada, Londra’daki merkezin Türkiye raportörü Andrew Gardner da var, Gezi sırasında çok geçmişti adı. Buluşmayı, Türkiye ofisinin başındaki Murat Çekiç ayarlıyor ama yarınki basın toplantısının hazırlıklarıyla meşgul...
Pazartesi akşam saatleri, aşağıdaki bahçe katındayız.
Af Örgütü, salı sabahı ikinci Gezi raporunu açıklayacak. Aradan geçen bir yıla ilişkin tespitler burada yer alacak.
Rapora önceden göz atma şansı verilenlerden biriyim. Fakat yazılmadan önce görüşüne başvurulanlardan biri değil...
Oradan başlıyoruz.
* * *
İlkine itirazlarım vardı, özellikle iki temel noktada. İkinci raporda, her iki sakıncanın da aynen muhafaza edildiğini söylüyorum.
Shetty dikkat kesiliyor...
-”Birincisi; polisin aşırı güç kullanması haklı olarak yerilirken, gösterici şiddetine ilişkin tek kelime yok raporda. Oysa Suriye’de, Mısır’da, Ukrayna ve diğer örneklerde durum farklı, tüm taraflara eşit mesafede Af Örgütü. Yalnızca polisin aşırılıklarını nazara vererek gösterici şiddetini haklılaştırmış, meşrulaştırmış olmuyor musunuz?” diyorum.
-”İkincisi de, belli ki Türkiye bürosundaki arkadaşlar insani ve siyasi duygularını yaptıkları işe karıştırdı. Af Örgütü, bu sebeple Gezi eylemlerinin parçası, aktif bir katılımcısı gibi göründü. Gözlemci konumundan çıkarak hükümetle siyasi gruplar arasındaki çatışmanın tarafı haline geldi...
Mısır’da darbe oldu, orada bile uluslararası toplumu acil müdahaleye çağırmayan Af Örgütü, Türkiye için dünyayı ayağa kaldırdı, Twitter’da cayır cayır yangın yaptı, sanki Taksim’de adam boğazlanıyormuş da BM, hükümeti derhal görevden almalıymış gibi rüzgâr estirdi...”
Olaylar sıcakken yazmıştım, kısa özet geçiyorum Shetty’nin yüzüne karşı.
Af Örgütü’nün ve insan hakları mücadelesinin bir dostu olduğumu, Türkiye bürosunun, mesela Mısır’daki idamlara karşı aktif tutumunu da takdir ettiğimi bilhassa vurguluyorum.
Dost acı söyler hesabı...
Dengeli, adil ve objektif bir raporun, benim bakış açımı da yansıtması gerektiğinde mutabık kalıyoruz. Benimle daha önce konuşulmamış olması bir eksiklik, kabul ediyor Shetty, tabii artık çok geç.
Rapor açıklandıktan sonra, eksik kalan tarafın tamamlanmasını benden istiyor, bu yazı işte o borçtan düşülecek.
* * *
Gelelim sohbetin kırılma anına...
“Af Örgütü, hükümetin siyasi hasmı ya da muhalifi durumuna düşmemeli” dediğimde gözleri açılıyor.
Hemen uçuk kaçık komplo teorilerine gidiyor aklım.
Türkiye’ye bir husumetlerinin, AK Parti iktidarına bir gıcıklıklarının olmadığını, neden kendilerini çifte standart uygulamakla suçladığımı soruyor.
Fakat ben ne Türkiye’nin düşmanı olduklarını düşünüyorum, ne Tayyip Erdoğan’a karşı bir komplo düzenlediklerini ya da uluslararası bir kumpasın parçası olduklarını...
Çok basit, “Türkiye ofisindeki arkadaşların heyecan ve coşkusuna kapıldınız” diyorum.
Yoksa aklımı peynir ekmekle yemedim, gözüm ne görüyorsa pattadak onu söylüyorum.
Şu dersi çıkararak bitiriyoruz:
-Kim hangi dünyaya kulak kesilmişse ötekine sağır...
-Onların kusuru, Gezi eleştirilerine gözlerini ve kulaklarını kapatmış olmaları. Tek taraflı baktılar, gerçeğin öbür yarısını yok saydılar. Neyse ki eleştiriye açıklar, büyük avantaj...
-Hükümetin kusuru da, komplo ve kumpas söyleminden öteye geçip kendi zaviyesinden olayları sakin sakin anlatmayı denememesi. Her eleştiriye katı defans koyması, makul muhalefete kendini kapatması mühim bir dezavantaj...
Bense Andrew ve Murat’la teması koruyarak açığı kapatmak niyetindeyim. İlk adım atıldı, gerisi gelir vesselam...
Paylaş