Paylaş
‘KARASES’ dedikleri bir Cemalettin Kaplan vardı, eski Adana Müftüsü’ydü, Almanya’nın Köln şehrinde Anadolu Federe İslam Devleti’ni kurduydu, müritlerine statta temsili devrimcilik oynattıydı, tahta atlar tahta silahlarla filan ‘Hilafet ordusu’nu fetihten fetihe koşturttuydu, hızını alamayıp müsamerenin adını Hilafet Devleti’ne çevirttiydi hani... Kendini dünya Müslümanlarının emiri, yeryüzünün ulu halifesi ilan ettiydi, 1995’te öldüğünde İslam ümmeti bir saat bile başsız kalmasın diye kaşla göz arasında oğlu Metin Kaplan’a hilafet hırkası giydirildiydi, hatırladınız mı?
Bu Irak-Şam İslam Devleti zımbırtısının reisi Ebubekir el-Bağdadi ve zırtapozlukları, kimseye Cemalettin Kaplan’ı ve gülünç çocukluklarını çağrıştırmadı, hayret...
* * *
-Ana akım medya ve devlet katında “Meczuba bak, aklından zoru mu var ne, böyle komedi görülmedi, karases değil karamizah resmen” denilerek maytap geçilecekken... Cemalettin Kaplan üstüne ciddi ciddi yazılır, çizilir ve konuşulurdu.
-Olanca karikatürlüğüne rağmen onun varlığı, Türkiye’de rejimin irtica korkularını haklı çıkaran somut bir tehdit olarak gösterilirdi.
-Gericilik, yobazlık, bağnazlık, kara cehalet ve benzeri ne kadar kötülük, ne kadar habislik varsa hepsi onun ve taraftarlarının şahsında ete kemiğe büründürülürdü.
-Dini hayat ve dindarlık üzerindeki ‘laikçi’ baskılar, medyadaki linç ve sindirme kampanyaları, başörtüsü dahil dinin her türlü kamusal tezahürüne karşı yasakçılık bu ‘Karases’ güldürüsü sayesinde meşrulaştırılırdı.
Karases’in canlandırdığı bir yakın tehlikeydi güya ‘irtica’. Bu öcü ile her türlü mücadeleye hakkı vardı devletin...
O, tahta kılıçlarını salladıkça ‘irtica geliyor’ diye korku salınırdı...
Sanki memlekette her başını örten Cumhuriyet düşmanıydı, her cübbeli ve sarıklı Cemalettin Kaplan’cı, her tekbir getiren ‘Hilafet ordusu’nun gönüllü askeri...
* * *
Bağdat’ın yoksul varoşlarından birinde bir cami cemaati takımının Messi’siydi Ebubekir el-Bağdadi, futbol sahasının dışında sıradan, silik bir karakterdi, ilahiyat doktorası vardı ama sesi güzel olduğu için ancak imamın yokluğunda yerine geçip cemaate namaz kıldırırdı... Kendi halinde, dikkat çekmeyen, biraz da mahcup ve çekingen biriydi, vasat mı vasat bir hayat sürerdi, vakta ki bir Amerikan hapishanesine düştü hayatı değişti, 2005’te alınıp 2009’da salındı, tesadüf müdür tevafuk mu 2010’da IŞİD’in başına seçildi ve o munis, mülayim, mütevazı topçu gitti, yerine agresif, gaddar, güç delisi, gösteriş budalası bir canavar geldi... Suriye’nin Rakka petrolleri üzerinde ilk emirliğini kurdu, döndü Musul petrollerine kondu, Bağdat üzerine yürüdü, Suud’un kapılarına dayandı, Körfez ülkeleri ve Ürdün’ü de en kısa zamanda topraklarına katmayı vaat eyledi, Roma düşünceye dek fetih seferlerinin süreceği hakkında esti savurdu... O rüzgârla IŞİD emirliğinden İslam Devleti’nin halifeliğine geçti, adı var kendi yok bir gölgeydi, geçen cuma ilk kez yüzünü gösterdi, minberde hutbe okurken kolunda James Bond saatiyle çektirdiği pozları internete verdi... Acımasız bir teröriste dönmüşken kimsenin artık çocukça ve meczupça bulup piskopatlıklarını görmezden gelecek hali yoktu.
* * *
Karases’ten karanlık sese... Sözde hilafet ordusu tahta atlardan indirilip ağır silahlı ciplere bindirildi, şakası kalmadı müsamerenin de mizansenin de, Sünni aşiretlerin ayaklanması da Şiilerin iktidarı da lekelendi, ceremesini bu kez Sünnisiyle Şiisiyle bütün İslam âlemi çekiyor. Elinde ölüm makinesi gerçek silahlar olmasa 40’larındaki bu eski topçunun halifelik hutbesi, YouTube’da dolaşan kara kostümlü videosu izleyenleri acı acı güldürmez miydi?
Paylaş