Bu ‘Yavuz’, bir kişi de olabilir, bir cemaatin manevi şahsiyeti de. Kolektif isim yani...
Bir Yavuz’un yolu gözleniyor, bir sabah küheylanlara binip gelecek ve devleti İran’cıların elinden, Anadolu’yu Pers işgalinden kurtaracak.
* * *
Bu konuda zengin bir edebiyat çoktandır vardı ama şifreli anlatımlarla, ‘Tersli’ gibi kodlamalarla kapalı devre tutuluyor, yarım ağız mırıldanılıyordu.
STV’ye dizi senaryosu olacak derinlikteki bu ‘iç iletişim’ edebiyatı, giderek yeraltından yerüstüne çıkıyor, dışa açılıyor.
Düşünsenize, CHP Milletvekili Mahmut Tanal bile, sıradan bir bilgiyi ifşa eder gibi “Selam Tevhit Örgütü’nde iktidar var” diyebiliyor.
‘Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu’ denmiyor, gayet tabii karşılanıyor paralel evrende.
Biri, ‘Çözüm Süreci’nin devamını, Tayyip Erdoğan’ın siyasi geleceğinde görüyor. Güçlü ve kesin bir galibiyetle ilk turda seçilmesini bu yüzden önemsiyor.
Bu akımı, İhsan Arslan temsil ediyor.
Diğeri, çözüm sürecini tehlikede görmüyor. “Nasıl olsa Tayyip Erdoğan kazanacak, bari ilk turda güçlenerek çıkmasın, ikinci tura kalsın” diye bakıyor ve Kürtlerin sayısını göstermek için bu seçimi fırsata çevirmek istiyor.
Bu akımı da AK Parti’den yeni istifa eden Dengir Mir Mehmet Fırat temsil ediyor.
Kısacası iş şuna kaldı: Cumhura başkan mı seçeceğiz, nüfus sayımı mı yapacağız, ona göre...
“Akif Beki’ye göre eski Terörle Mücadele Müdürü Yurt Atayün talep etmiş, polisler de ellerini arkadan kelepçelemişler. Akif, ‘sözünün sorumluluğunu taşıyacak yetkili bir ağızdan bunu işittiğini’ söylüyor. Bu kadar algı operasyonunun yapıldığı, yolsuzluk davalarına darbe, casusluğu kovalayan polislere casus denildiği bir ülkede, duyduklarına nasıl inanırsın sevgili Akif? Mantık ve izan yok mu?...”Mantık ve izanı sadece burada mı arıyorsunuz Nazlı Hanım?
* * *
Başbakan’ın, MİT Müsteşarı’nın ve aralarında Defne Samyeli’den Can Dündar’a 2 bin küsur kişilik bir şöhretler karmasının İran casusluğundan dinlenmesi, izana cuk oturuyor...
Savcı, 250 kişiyi dinlerken diğer 2 bin kişinin tesadüfen dinlemeye takıldığını, istemeden kulak misafiri olunan o konuşmaların da sehven tapeye dökülüp dosyalandığını söylüyor ve bu haydi haydi akla yatıyor...
Benim, organize suç şebekesi elemanı gibi gösterilip sahte isimle dinlemeye alınmam, pekâlâ havsalaya sığıyor...
Hakan Şükür’ün ansızın, adliye basan bir insan hakları savunucusuna dönmesi, müthiş sahici oluyor...
“Bu işkence, bu zulme ve toplumu ayrıştıracak şekilde konuşan insanlara tabii ki bir Yavuz çıkıp son verecektir” türünden karmaşık cümleleri kendi başına kurduğu, başkasının Hakan Şükür’ü kurmadığı pazarlaması pek inandırıcı duruyor...
Ramazan geceleri takıldığım sahur belgesellerinden çıkardım. Serengeti’deki hayvanat adedince çeşidi var kutlamaların.
Kertenkelenin bayramı, analarına yakalanmadan kuluçka çukurundaki timsah yumurtalarını lüpletmektir.
Uçan yırtıcılardan mesela bir paçalı şahin için, yumurtaları çalan o kertenkeleyi yakalayıp ensesine çökmektir bayram.
Timsahın bayramıysa su yatağından geçmekte olan öküz başlı antilop sürüsünden bir gafil antilobu kapıp taklalar atarak birkaç parçada mideye indirmektir.
Ve göç zamanı, Masailer’in engin otlaklarında göz alabildiğine uzayıp giden mahşer gibi Afrika antilobu için bayram, toynaklarını korkuyla suya çırpa çırpa timsahın ağzından canını kurtarmaktır.
Talihsiz bir boynuzlu impala için bayram, bir dişi çitanın dişleri arasında can vermek üzereyken son anda bu amansız hayat memat mücadelesinden sağ çıkmaktır.
Çayırda yayılan bir buffalo kabilesi için de, bir dişi aslan çetesinin saldırısını kenetlenerek püskürtmektir bayram.
Polisteki ‘Paralel Yapı’ operasyonu, ‘konjonktürel Cemaatçiler’i bile kahrından öldürecek handiyse. Sevinçten kabına sığmayan kötü kalpli bir ben...
Zahiren Cemaat’i tutar gibi yapıp tarafları kafa kafaya tokuşturmanın tadına varanlara değil... ‘Yesinler birbirlerini’ diye içi giden göstermelik Cemaat şakşakçılarına değil de bana kalıyor zevkten delirme rolü, bakınsanıza...
Yer gök “Gadre uğradılar” diye gözaltındaki polislere ağlıyor, âlem onlardan razı; Vatan Caddesi’nde hak, hukuk ve adalet nöbeti tutuyor memleket.
Benim içinse ne hakkı, ne hukuku, varsa yoksa intikam. Çok pistir ya garezim, bir ben kefil değilim masumiyetlerine...
Dün “Paralel yapılanma varsa neden hiç soruşturma yok, neden hiç gözaltı yok, ne bekliyorsunuz daha, hadisenize” üstelemeleriyle kendimi paralarken...
Bugün “Savcının ‘işlendi’ dediği korkunç suçlar pekâlâ işlendi ama soruşturulması Tayyip’e yarar, ne yargılaması, örtelim gitsin” pişkinlikleriyle üstünü başını yırtan yine ben.
* * *
İtiraf ediyorum, polis ve yargıda bir Cemaat dayanışması hiç olmadı, ben uydurdum.
Bir iddiayı taşıdım bu sütuna; elinizde güç, imkân ve fırsat varken dün Gazze için, icabında kayağınızdan fedakârlık yapıp yapmadığınız hakkındaydı.
Okurum, kitabın ortasından soruyor. Diyor ki:
“Ben sade bir vatandaşım, araştırma imkânım sizin kadar yoktur muhakkak, fakat Alpler’deki kayak olayını siz yazdınız, bugün de sanki sizin dedikleriniz doğruymuş gibi tekrar yinelediniz. Bence köşe yazarlığı yapmak böyle olmamalı.Ekmeleddin Bey’i yanlış bulduğunuzu da yazabilirsiniz fakat sadece sizden okuduğumuz, sadece sizin yazdığınız olayları sanki doğruymuş gibi (ben sizden başka kimseden okumadım, duymadım) bugün de aynen yazmanız algı yönetimi yapmak gibi bir düşüncede olduğunuzu gösteriyor...”Haklı söze ne buyurulur...
* * *
Ne diyeyim Ekmeleddin Bey?
Nihayet benim de araştırma imkânım, sağlam kaynaklardan edindiğim bir bilgiyi bu köşeden bir de muhatabına sormakla sınırlı. Doğruluğunu teyit edecek başkaca bir yol gelmiyor aklıma.
Müspet veya menfi bir cevap verme lütfunda bulunup doğruya ulaşmamızda bana ve okurlarıma yardımcı olmayı düşünmez misiniz?
* * *
İntikam için mi?
17 ve 25 Aralık kumpaslarının öcünü almak için mi?
Direndi, artistlik yaptı da ondan mı? Gününü görsün diye mi?
Ezmek, horlamak, aşağılamak için mi?
Patronun kim olduğunu göstermek için mi? Güç gösterisinden mi?
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı kah KCK'lı, kah İran casusu diye dinleyip kaydetmenin, düzmece isnatlarla terör örgütüne sokup ellerine kelepçe takmaya yeltenmenin bedelini ödetmek için mi?
"Dünyanın kaç bucak olduğunu bellesin, ibreti alem olsun" diye mi?
* * *
Önce, yandan çıkma sorularla ısınma turu:
- “Ekmek için Ekmeleddin” sloganına bir gerekçe olarak, “Ekmek mushaf çarpsın ki çocukken arkadaşlarım bana hep ‘Ekmek’ derdi” açıklaması kaç puan?
- Özal’ın ‘Tonton cumhurbaşkanı’ unvanına bir öykünme olarak “Ben de kendime ‘Somuncu baba’ lakabını pek yakıştırıyorum” çıkışı kaç puan?
- Başkanlık sistemine, Çankaya’da yan gelip yatmayan icracı bir cumhurbaşkanına, ‘İkinci Değişim Programı’na, velhasıl bütün siyasi görüşlerine karşı olup hâlâ Özal’cı geçinmek kaç puan?
- Erbakan’ın kabrini ziyaret ederek Erbakancıların, Özal’ın anıt mezarına saygı sunarak Özalcıların, Menderes’in hatırası karşısında duygulanarak Menderes sevdalılarının oyunu alacağını zannetmek kaç puan?
- CHP’nin adayı olarak yola çıkıp CHP tarafından irrite edilmiş kesimlerin de kalbine girebileceğini farz etme naifliği kaç puan?