Paylaş
Bir iddiayı taşıdım bu sütuna; elinizde güç, imkân ve fırsat varken dün Gazze için, icabında kayağınızdan fedakârlık yapıp yapmadığınız hakkındaydı.
Okurum, kitabın ortasından soruyor. Diyor ki:
“Ben sade bir vatandaşım, araştırma imkânım sizin kadar yoktur muhakkak, fakat Alpler’deki kayak olayını siz yazdınız, bugün de sanki sizin dedikleriniz doğruymuş gibi tekrar yinelediniz. Bence köşe yazarlığı yapmak böyle olmamalı.
Ekmeleddin Bey’i yanlış bulduğunuzu da yazabilirsiniz fakat sadece sizden okuduğumuz, sadece sizin yazdığınız olayları sanki doğruymuş gibi (ben sizden başka kimseden okumadım, duymadım) bugün de aynen yazmanız algı yönetimi yapmak gibi bir düşüncede olduğunuzu gösteriyor...”
Haklı söze ne buyurulur...
* * *
Ne diyeyim Ekmeleddin Bey?
Nihayet benim de araştırma imkânım, sağlam kaynaklardan edindiğim bir bilgiyi bu köşeden bir de muhatabına sormakla sınırlı. Doğruluğunu teyit edecek başkaca bir yol gelmiyor aklıma.
Müspet veya menfi bir cevap verme lütfunda bulunup doğruya ulaşmamızda bana ve okurlarıma yardımcı olmayı düşünmez misiniz?
* * *
Yanlışlık olmasın, mesele şuydu Ekmeleddin Bey:
- 2009 yılbaşında İsrail, Dökme Kurşun Harekâtı’yla Gazze’nin bağrına kurşun dökerken İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri’ydiniz. Çoluk çocuk bin 133 Filistinli katledildi, 4 bin 500’den fazlası da yaralandı...
O vahşet karşısında soğukkanlılığınızı sonuna kadar muhafaza edip İsviçre Alpleri’ndeki kayak programınızı bozmadığınız doğru mu?
- Bugün seçim kampanyası için cebinizden çıkardığınız eski İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri kartvizitini, o gün dağlanmış yürekleri bir nebze ferahlatmak için kullansaydınız bir fark yaratamaz mıydınız?
- İki dönemde toplam 8 yıl sürdürdüğünüz İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği görevinden geriye elinizde kalan tek somut başarı, Filistin yönetiminin cömertçe dağıttığı bir ‘Kudüs Yıldızı’ nişanı mıdır?
- Yılbaşı gecesi, Genel Sekreterlik konutunda verdiğiniz kestane pilavlı ve fırında hindili ziyafeti hatırlayın... Hani Gazze’de kanlı bir trajedi yaşanıyordu... “Bu işlerde öyle hemen heyecanlara, galeyanlara gelmemek lazım” minvalli karnı tok sırtı pek, tuzu da gayet kuru bir nutuk irat etmemiş miydiniz? Soğukkanlılığınız karşısında, hayretten buz kesilmemiş miydi misafir salonunuz?
- Sizi, Cidde’deki ev sahibiniz Suudi Kralı’nın gözünde ‘istenmeyen kişi’ durumuna düşüren neydi? Neden görevden çektirilmeniz için Türkiye’ye özel ulak gönderecek kadar bastırdı? Ankara’dan yüz bulamayınca büyükelçi atamasını bile askıya almasının sırrı neydi?
- Dostane ilişkiler ve yüksek itibar sahibi olmakla övündüğünüz Arap dünyasında ününüz nasıl zedelendi ki pek de iyi anılmaz oldunuz?
- Ankara’nın ilk Türk genel sekreteri harcatmama ısrarı olmasa, İslam İşbirliği Teşkilatı’ndaki görevinizi bırakma baskılarından yine kıl payıyla yakayı kurtarabilecek miydiniz?
* * *
İlk şekliyle çağrımı tekrarlıyorum:
Buyurun Ekmeleddin Bey, kaldırın üstünüzdeki şu zalim şüpheyi, geçmiş performansınız hakkındaki şayialara bir son verin.
Gazze alev alev yanarken ateşli nutuklara tevessül etmeyip, Alpler’de sessiz diplomasiyle neler yaptığınızı sükûnet içinde anlatın. Anlatın ki arkanızdan kötü konuşarak günahınızı alanlar utansın.
Paylaş