Şunu da mı sormazsınız kendi kendinize:
Türkiye’nin Rusya’yla Suriye ve Kırım’da ters düştüğünü Cumhurbaşkanı Erdoğan açık açık ilan ediyor.
Buna rağmen, Rusya ne diye Türkiye’ye arka çıksın, koruyup kollamak için yalandan komplo teorileri uydursun?
* * *
Hani geçenlerde, İngilizce yayın yapan bir haber portalı, Rusların haber ajansına dayandırarak bir laf çıkarmıştı. Güya Putin, Türkiye’nin “Teröristleri destekleyen demagog bir diktatör tarafından yönetildiğini” söylemiş...
Ağır sözlerdi, Erdoğan’ın boynuna ‘diktatör ve demagog’ yaftası asmak için çırpınıp duran içerideki ‘karşıtları’na can suyu gibi gelmiş, balıklama atlamışlardı hani üstüne. “Yabancı bir lider, hem de Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı hakkında hangi cüretle böyle küstahça konuşur” dememişlerdi...
Ama ‘yerli muhalifler’in zoruna gitmeyen, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın kanına dokununca hevesleri kursaklarında kalmıştı. Haberi “şaşkınlık ve öfke ile karşılayıp” üstüne basa basa yalanlamıştı Ruslar hani...
Bir ‘absürt komedi’ skeci gibi göründüğünün farkındayım. İnanmakta ben de zorlandım. Ama gerçek...
Marksist, sosyalist ve güya ‘proleter devrimci’ bir örgütken küresel kapitalizmin ağababası ABD’den, IŞİD vesilesiyle yüz bulur bulmaz yürüyüşü değişti.
O hızla, Türk ordusuna ardı ardına ‘darbe’ çağrıları yapmaya başladılar ki Kürt ulusalcılığının da Apoculuğun da kitabını oturup baştan yazsan anlatamazsın.
Önce HDP’li Aysel Tuğluk başlattı. “AKP çözüm sürecinin partneri olmaktan çıkmıştır” dedi ve ‘Devletin geleceğini düşünen laik güçler’i sorumluluk almaya çağırdı.
Vay canına ki ne vay canına!...
Devletin geleceğinden en az Aysel Tuğluk kadar endişe eden Kandil’deki şefler geri kalır mı? Onlar da AK Parti’ye karşı TSK’yı ortak seçti.
12 Eylül darbesinin işkencehanelerinden geçip devlete isyan ederek dağa çıkmış 40 yıllık terör örgütünün kendine seçtiği partnere bakın; devlet ve ordu!...
Onun adını kullanarak iktidar eleştirisi yapmak ne derece bayağılıksa onun popülaritesinden yararlanarak muhalefet eleştirisi yapmak da o derece bayağılıktır.
Arabanın kaputunu Atatürk posteriyle kaplayıp ondan gelen dokunulmazlıkla trafiğin iflahını sökmek, akla esen her pervasızlığı sergileyip ortalığın altını üstüne getirmek gibi sıradan popülist şirretliklerden farksızdır ikisi de.
Söyler misiniz; hazır tribünler kurulmuşken Atatürkçü hassasiyetlere kamçıyı basanları, günün anlam ve önemine oynayarak popülizm avcılığına çıkanları gördükçe içiniz bayılmıyor mu gerçekten?
* * *
Nabza göre şerbet veren 10 Kasım döşenmeleri, bu istismar yüzsüzlüğünü yeniden hatırlattı bana.
Erdoğan, Türkmenistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayarak, özetle şu değerlendirmelerde bulundu:
PKK ÇOK BAŞLI
Geri çekilme meselesinde örgüt tarafında kafa karışıklığı mı yaşanıyor?
Şu anda İmralı’nın bu yönde açıklamaları var, ama geri çekilme şeklinde bir şey henüz gerçekleşmiş değil. Ben o dediğiniz kesimde bu konularda, çift başlılık, hatta çok başlılık olduğunu görüyorum. Bu işin Avrupa ayağı var, Kandil var, İmralı var…
İmralı ile görüşmelerin yeniden başlaması olabilir mi?
Bu istihbarat teşkilatımızla ilgili bir konu. İstihbarat teşkilatımız, gerektiğinde gider görüşür, gereken neyse yapar. Hükümetimiz sağduyu neyi gerektiriyorsa onu yapar. Ama oraya gidenlerin, oraya gidişi bir meydan okuma fırsatı gibi görmelerinin doğru olmadığına inanıyorum.
Az güneydoğusunda Afganistan olduğunu düşününce, buraya neden sefalet çölünde bir vaha dendiğini anlıyorsunuz.
Kaldığımız Oğuzkent Oteli’ne gelinceye kadar hilafsız, beyaz mermer taşından onlarca sarayın arasından geçtik.
Şehrin bulvarları, boydan boya süs havuzlarından orta refüjlerle bölünmüş.
Yer-gök mermer...
Sağlı sollu binalar, saray edasında diziliyor. Göze çarpan ne varsa silme ya saray ya saray yavrusu...
Ana akım muhalefet anlayışı, mutlaka bir ülkenin dış politikasıyla senkronize konuşacak, ağız birliğine, söylem birliğine gidecekse o kendi ülkesi olmalıydı.
Hale bakın...
ABD, PYD’yi PKK’dan ayrı bir örgüt olarak değerlendiriyor ve terör örgütü saymadığı için bu ayrıma dayanarak havadan silah mı indiriyor!...
CHP de aynı paralelde yaklaşıyor mevzuya. Hatta PYD’yi o kadar tutuyor ki rakip gördüğü Peşmerge’ye terör örgütü muamelesi çekecek utanmasa.
Hakeza... ABD, 10 bin kilometre öteden gelip PYD üzerinden burnumuzun dibindeki Kobani’de alan mı kapatmaya kalkıyor!...
Buna mukabil Türkiye, oraya Peşmerge ve ÖSO güçlerini de sokup kendi sınır hattındaki hâkimiyeti PKK-PYD ekseniyle ABD’ye bırakmamak için direniyor mu!...
Müzmin muhalefet Amerikan stratejisinden yana, Türkiye’nin oyunbozuculuğuna karşı... Peşmerge’yi niye Kobani’ye geçirdi diye hükümeti yerden yere vuruyor...
Doğrusu DAİŞ’tir. Türkçede IŞİD, İngilizcede ISIS denilen vahşet organizasyonunun orijinal kısa adı bu.
Arapçası Devlet’ül İslâmiyyetü (fi’l) Iraki (ve’ş)Şam. DAİŞ bunun kısaltması.
Her üç kısaltma da aynı anlama geliyor ama: Irak-Şam İslam Devleti...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris ziyaretinden beri IŞİD yerine kullanmaya başladığı bir kısaltma daha var. O da DEAŞ.
Peki DEAŞ’ı da nereden çıkardı Erdoğan?
***
Sırrı Süreyya Önder de “Dil, bu değildir. Başlangıçta ‘Gerekirse baldıran zehri içerim’ diyorlardı ama şimdi dilleri baldıran zehri saçıyor” diye bir cevap yetiştirdi.
HDP’nin hükümete yönelik bu dil eleştirilerinin saplantıdan kaynaklandığını sanmıyorum, elde kullanılacak başka savunma argümanı bulunmamasındandır...
***
Ne zaman hükümet “Ama kitleleri doldurup sokağa dökmek siyasi bir yöntem değildir. Sokak çağrılarının doğan sonuçta yani akan kanda, yakılan okulda, yıkılan kamu binasında, yağmalanan müzede, talan edilen dükkânda payı var. Siyasi parti, kamu düzenini bozmaya çağırmaz kimseyi” dese...
HDP sözcülerinden aynı cevap geliyor: “Ama iktidarın da dili çok sert. Bu dille olmaz, önce hükümet diline dikkat etsin...”Hükümet her halükârda diline mukayyet olsun, yani ne dediğine, nasıl dediğine dikkat etsin, eyvallah...