Paylaş
Doğrusu DAİŞ’tir. Türkçede IŞİD, İngilizcede ISIS denilen vahşet organizasyonunun orijinal kısa adı bu.
Arapçası Devlet’ül İslâmiyyetü (fi’l) Iraki (ve’ş)Şam. DAİŞ bunun kısaltması.
Her üç kısaltma da aynı anlama geliyor ama: Irak-Şam İslam Devleti...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris ziyaretinden beri IŞİD yerine kullanmaya başladığı bir kısaltma daha var. O da DEAŞ.
Peki DEAŞ’ı da nereden çıkardı Erdoğan?
***
DAİŞ’in içinden ‘İslamiyyetü’ sözcüğünün baş harfi Elif’i düşürdüğünüzde geriye kalan üç harfli kombinasyonun bir (E) seslisi yardımıyla okunuşudur DEAŞ.
Erdoğan, bu örgütü İslam’la birlikte anmamak için artık IŞİD demeyeceğini, Arapça adından hareketle DEAŞ’ı kullanacağını söylemişti.
Fakat tam anlaşılmadı, yanlış telaffuz zannedildi, Arapça dilbilgisi eksikliğine yoruldu, gramer hatasına verildi. Oysa, uçaktaki söyleşimizden anladığım, bilerek böyle kullanıyordu, sehven değil...
***
Dal-Elif-Ayn ve Şin harflerinden oluşuyor DAİŞ. İslam’ın Elif’ini düştüğünüzde geriye kalan üç harf DEAŞ şeklinde de okunabilir, bu doğru.
Ve ancak bizde IŞİD, Batıda ISIS diye tanınıp bilinen yaygın bir ismi, DAİŞ olan aslına çevirip tüm dünyaya DEAŞ olarak belletmek için bunca emek ve zaman harcamaya değer mi?
Bence değmez...
Meşhur Mecelle kaidesi der ki “İsimlerin değiştirilmesiyle şeylerin hakikati değişmez”.
Ha Esad ha Esed, içyüzü neyse odur.
Yani ister IŞİD, ister ISIS, ister DAİŞ yahut isterseniz DEAŞ deyin, aslı neyse aynı kalır. İsmiyle oynayarak o melanetin gerçekliğinde bir değişiklik meydana getirmiş olmazsınız.
***
Yeri gelmişken...
‘İsimle oynama’ bahsinde köşe komşum Ertuğrul Özkök’e herhangi bir iğneleme yoktur. Dün yazısına attığı “O Mehmet Akif ben Ertuğrul Tahsin” başlığı bir takılmacadır, latifeleşmektir, komşuluk cilvesidir. Hoşluk olarak görülmelidir.
Velakin hoştur ama boş da değildir. Gırgır ve şamatacılığından bir fayda görmeyebilir gerçi, Selahattin Duman gibi ustası varken buradan ona ekmek çıkmaz kolay.
Ancak göbek adının Tahsin olması derseniz, bakın o zaman işin rengi değişir. Çok istediği A330 tipi iktidar uçağına yeniden binebilmesine inanıyorum ki çok yardımcı olacaktır bu bilgi.
Komşum gibi dünün deneyimli bir ‘iktidar gazetecisi’ ironisiz yapabilir de VIP uçaksız yapamaz, zordur...
Ben de gördüğünden geri gitsin istemem, bugün çıkacağımız Türkmenistan yolunda kendisine şefaatçi olacağım. ‘Bu yeni uçağa hiç değilse eskilerinin müdavimi kontenjanından bir tur bindiremez misiniz’ diye ricacı olmaktan başka ne gelir elimden?...
***
‘Komşusu (The) uçağa binemezken kendisi (The) uçaktan inmeyen bizden değildir’ şeklinde bir aforizma var mı, bilmiyorum. Ancak bilirim ki komşunun eski uçuşları yoksa sana da ağız tadıyla uçma huzuru vermez.
Şimdi bir de bu İzmirli Ertuğrul Tahsin olayı çıktı ki, sormayın...
Kahraman gazeteci Hasan Tahsin rolüne fazla kaptırıp kalemden tabancasıyla oynarken bir kaza kurşununa kurban gitmekten korkarım. Genel yayın müdürümüz Sedat Ergin’den koruma talep etmeli miyim acaba?
En azından köşe komşumla aramızdaki sınır çizgisini kalınlaştırabilir, ne bileyim bir koruma duvarı filan ördürebilir.
Olası sınır ihlalleri için bari bir-iki angajman kuralı da mı belirleyemez ha...
***
Aman ha, neme lazım, ciddiye middiye alır sonra müdürümüz, şamata yapıyorum, sakın kimse aramıza duvar örmesin.
Bazen duygu durumundan endişelensem de komşumdan razıyımdır. O da benden razı ki komşuluğumuzu bir çokkültürlülük projesi, bir çoğulculuk örneği, bir ‘bir arada barış içinde yaşama’ modeli olarak takdim ediyor.
Neden olmasın, zamanın ruhuna da gider. Sloganımızı bile buldum: ‘Biz birlikte büyük Türkiye mozaiğiyiz.’
Paylaş