Atatürk istismarcılığı

GÜNAHIYLA sevabıyla millete mal olmuş müşterek bir değerdir Atatürk.

Haberin Devamı

Onun adını kullanarak iktidar eleştirisi yapmak ne derece bayağılıksa onun popülaritesinden yararlanarak muhalefet eleştirisi yapmak da o derece bayağılıktır.
Arabanın kaputunu Atatürk posteriyle kaplayıp ondan gelen dokunulmazlıkla trafiğin iflahını sökmek, akla esen her pervasızlığı sergileyip ortalığın altını üstüne getirmek gibi sıradan popülist şirretliklerden farksızdır ikisi de.
Söyler misiniz; hazır tribünler kurulmuşken Atatürkçü hassasiyetlere kamçıyı basanları, günün anlam ve önemine oynayarak popülizm avcılığına çıkanları gördükçe içiniz bayılmıyor mu gerçekten?


* * *


Nabza göre şerbet veren 10 Kasım döşenmeleri, bu istismar yüzsüzlüğünü yeniden hatırlattı bana.
Bir de şu tip ucuz sömürü argümanlarını...
Siyasi partiler devlet hazinesinden geçindiği için, şöyle denmesini mesela:
Baykal’ın alayı valayla yaptırdığı CHP Genel Merkez binasının temelinde AK Partililerin de vergisi var. Aynen Erdoğan’ın iftiharla inşa ettirdiği AK Parti Genel Merkezi’nin harcında CHP’ilerin de vergi parası olduğu gibi...
Bir AK Partili, alınterinden kesilen verginin hazine ödeneği olarak CHP’nin modern stildeki akıllı binasına harcanmasına rıza göstermez.
Bir CHP’li de helal kazancından alınan vergi parasıyla AK Parti’nin Selçuklu mimarisi tarzındaki binasının finanse edilmesine razı gelmez.
İki genel merkez de 2005’ten sonra yapıldı. İkisinde de görkemden, kaliteden ve gösterişten ödün verilmedi.
Yapmışken en iyisini yapmak için hiçbir masraftan kaçınmadı her iki parti de, trilyonlar döküldü. Geçmiş gün, hatırımda yanlış kalmadıysa AK Parti’ninkinden 5-10 da pahalıya patladı CHP’ninki...
Her iki ‘siyasi mimarlık eseri’ de davulla zurnayla, partililerin gururunu okşayan methiyelerle, ‘Size ancak böyle başyapıtlar yakışır’ nutuklarıyla açıldı...
Ama ben ne Baykal CHP Genel Merkezi’ni ne de Erdoğan, AK Parti binasını diktirirken şimdiki gibi ‘vergi mükellefi’ itirazları duymadım. Duysam da ucuz ve saçma bulurdum bu demagojiyi. Sebebi, orta mektep talebesi için bile izahtan vareste.


* * *

Haberin Devamı


Yine de izahat isteyene şu kadarını söylemekle yetinirim. Aksi halde hazine yardımı alan siyasi partilerin, her bir harcama kalemini, mesela parti faaliyetine giren bir akşam yemeği faturasını da vergi mükelleflerine önden onaylatması gerekir.
Elbette siyasi parti harcamaları, amaca uygunluk açısından sıkı bir denetime tabidir. Ve şeffaf olmak durumundadır...
Usulsüz harcadıkları kör kuruşun hesabını siyasi partilerden nasıl Anayasa Mahkemesi soruyorsa, gün gelir siz de vatandaş sıfatıyla sandıkta sorarsınız.
Ancak... Siz hiç “Paranızla partidaşlarıma kebap ısmarlayacağım, teşkilatlarıma ve seçmenlerime şöyle yağlı bir ziyafet çekeceğim ey vergi mükellefleri, acaba helal eder misiniz” plebisitleri düzenleyen demokrasi işittiniz mi?...


* * *

Haberin Devamı


Lafı nereye getireceğimi anladınız. Yeni Cumhurbaşkanlığı kompleksini beğenirsiniz, beğenmezsiniz, abartılı bulursunuz, savurganlık deyip yerersiniz, hakkınızdır.
Fakat vergi mükellefi olarak sizin paranızla size sorulmadan yani onayınız alınmadan yapıldığını söylerseniz, meseleyi ucuz ve kaba bir demagojiyle istismar etmiş olursunuz.
Bu durum, “Aşkabat’ı ‘beyaz saraylar şehri’ diye övüyorsun ama Türkmenistan’ın diktatörlükle yönetildiğini bilmiyor musun” diyenlere benim şöyle dememe benzer:
“Türkmenbaşı’nın rol modeli Atatürk’tür, çünkü henüz bizim tek parti dönemimizi yaşıyorlar. Bizim 23’te çıktığımız yolculuğa, onlar 91’de başladı. O dönem Türkiye için otoriter ve tepeden inmeci modernleşme hareketi ne kadar anlaşılabilirse bugün Türkmenistan’ın tek parti rejimi altında imar atılımlarına girmesi de o kadar anlaşılabilir...”


* * *

Haberin Devamı


Şahsen böyle laf etmem, çünkü muhatabımı susturmak için Atatürk’ün arkasına saklanmış ve onun dokunulmazlığını düpedüz istismar etmiş olurum.
O yüzden, şöyle demeyi tercih ederim: “Olayı yine anlamamışsın arkadaş, ben Türkmenistan’ın rejimini değil, kentsel dönüşümdeki başarısını, yenileşme hızını ve mamur illerini örnek vermiştim sana...”
Not: Komşu! Duymadığını uydurmaktan mustaripsin madem, dediğin gibi en azından bir ‘kulak-burun-boğaz’cıya görünene dek sen üstüne alınma. (Hoş, okuduklarını da karıştırıyorsun ya, gitmişken bir ‘gözcü’ye de mi görünsen ne?)

Yazarın Tüm Yazıları