Paylaş
Sırrı Süreyya Önder de “Dil, bu değildir. Başlangıçta ‘Gerekirse baldıran zehri içerim’ diyorlardı ama şimdi dilleri baldıran zehri saçıyor” diye bir cevap yetiştirdi.
HDP’nin hükümete yönelik bu dil eleştirilerinin saplantıdan kaynaklandığını sanmıyorum, elde kullanılacak başka savunma argümanı bulunmamasındandır...
***
Ne zaman hükümet “Ama kitleleri doldurup sokağa dökmek siyasi bir yöntem değildir. Sokak çağrılarının doğan sonuçta yani akan kanda, yakılan okulda, yıkılan kamu binasında, yağmalanan müzede, talan edilen dükkânda payı var. Siyasi parti, kamu düzenini bozmaya çağırmaz kimseyi” dese...
HDP sözcülerinden aynı cevap geliyor: “Ama iktidarın da dili çok sert. Bu dille olmaz, önce hükümet diline dikkat etsin...”
Hükümet her halükârda diline mukayyet olsun, yani ne dediğine, nasıl dediğine dikkat etsin, eyvallah...
Fakat arkadaş say ki ağzını tutamıyor, ileri geri carcar konuşuyor. Baldıran zehri saçmak dediğin önünde sonunda laftır, çene eylemidir. Cürmünün kaldırdığı kadar karşılık verirsin sen de...
‘Hükümetin söylemini sertleştirmesi mi şiddet ve terör eylemlerine bir cevaptır, yoksa şiddet ve terör eylemleri mi hükümetin çenesine cevap?’ diye sormak bile abestir. Hangisinin Çözüm Süreci’ni zehirlediğini tartışmak bile abesle iştigal...
‘O sebep, bu da sonuçmuş canım’ denilebilir mi?... Şiddet, vahşet ve barbarlık saçmakla laf saçmak bir midir ki sürekli bunun karşısına bahane olarak öbürü çıkarılıyor?
Hükümetin üslup sorunlarıyla kamu düzenini bozan asayiş sorunları eşdeğer midir?
Ya da şöyle söyleyelim: Sokak zorbalıklarını, şehir eşkıyalıklarını, yakıp yıkmaları, yağma ve talanları meşrulaştırıp mazur kılar mı hükümetin dil özensizlikleri, dikkatsiz sözleri yahut da söyleme biçimi sorunları?
Değilse neden her seferinde PKK kaynaklı şiddet olaylarının karşısına hükümetin üslup sertliğini koyuyor, onu haklılaştırırmış gibi bunu suçluyor HDP sözcüleri?
Çağrıları sokak şiddetini tetikledi diye HDP’yi PKK’yla bir tutmak ne ölçüde yanlış ve haksızsa... Hükümetin çenesiyle PKK’nın şiddetini aynı terazide tartmak da en az o derece vahim bir yanlıştır.
Üstelik HDP’nin de maşallahı var, çene yarışında hükümetten aşağı kaldığı vaki değil. Sen, Allah ne verdiyse ağzına her geleni takır takır saydıracaksın, bir güne bir gün sözünü sakınmayacak, zehir zemberek lafları esirgeyip yutkunmayacaksın. Ama kimse de sana dönüp ‘Biraz ağır kaçmadı mı heval’ diyemeyecek, derse hedef gösterilmiş olacaksın...
***
HDP parti meclisi üyesi Ahmet Karataş’a yapılan bıçaklı saldırıyı kalben lanetliyorum. Dileğim sağlığına yeniden kavuşmasıdır, büyük geçmiş olsun.
Bittabii olayın bütün yönleriyle en kısa zamanda aydınlatılmasını bekliyorum.
Fakat HDP’nin yaptığı eylem çağrılarının ‘provokatif’ içeriğine ilişkin eleştiri ve rezervlerim baki.
Çözüm yolunda mesafe alacaksak bunları açık açık konuşabilmeliyiz. Oysa HDP, ‘Sert dil’ argümanının yanına ‘Hedef gösteriliyoruz’ argümanını da yerleştirerek kendisini konuşulamaz, kritik edilemez hale getiriyor.
Elbette hiçbir HDP’linin kılına zarar gelsin, ayağına taş değsin istemem.
Ne ki aynı şeyi HDP’li olmayanlar için de, mesela kafası taşla ezilen Hüda-Par’lılar için de istemem.
Ölçüm şudur:
Evvela, hükümetin üslup sertliğini eleştirmek nasıl HDP’ye hak ve helalse...
HDP’nin sokak söylemini eleştirmek de hükümete öyle helal ve hak olmalıdır.
İkincisi de kişi, sert söz sahibine bir kez dokundurmak, çene cürümlerine bir kere bindirebilmek için önce şiddet cürümlerine bin kez yüklenmiş olmak gerektir.
Ancak o vakit düzlüğe çıkarız.
Paylaş