Paylaş
Bir ‘absürt komedi’ skeci gibi göründüğünün farkındayım. İnanmakta ben de zorlandım. Ama gerçek...
Marksist, sosyalist ve güya ‘proleter devrimci’ bir örgütken küresel kapitalizmin ağababası ABD’den, IŞİD vesilesiyle yüz bulur bulmaz yürüyüşü değişti.
O hızla, Türk ordusuna ardı ardına ‘darbe’ çağrıları yapmaya başladılar ki Kürt ulusalcılığının da Apoculuğun da kitabını oturup baştan yazsan anlatamazsın.
Önce HDP’li Aysel Tuğluk başlattı. “AKP çözüm sürecinin partneri olmaktan çıkmıştır” dedi ve ‘Devletin geleceğini düşünen laik güçler’i sorumluluk almaya çağırdı.
Vay canına ki ne vay canına!...
Devletin geleceğinden en az Aysel Tuğluk kadar endişe eden Kandil’deki şefler geri kalır mı? Onlar da AK Parti’ye karşı TSK’yı ortak seçti.
12 Eylül darbesinin işkencehanelerinden geçip devlete isyan ederek dağa çıkmış 40 yıllık terör örgütünün kendine seçtiği partnere bakın; devlet ve ordu!...
Kim derdi ki günün birinde PKK’dan Türk ordusuna böyle karşılıksız, platonik bir ‘eşleşme’ teklifi gelecek?
Hem de ne teklif, yana yakıla bir kaptırdılar ki ‘Ordu göreve’ çağrılarına, durdurabilene aşk olsun......
***
CHP milletvekili Durdu Özbolat’ın çıkardığı Yurt gazetesini yakın takip etmiyorum. Sağ olsun dün, Radikal’den Oral Çalışlar yazdı da haberim oldu.
Yurt’tan Nazan Özcan, Kandil’e kadar gidip Cemil Bayık’la ayrıntılı bir söyleşi yapmış.
Söyledikleri arasında en çok, “Darbeyle devrilmek istemiyorlarsa, derhal müzarekeye otursunlar” çağrısı tırmalamış Oral Çalışlar’ın gözünü.
“Bizimle anlaştın anlaştın, yoksa içsavaş çıkar, darbeyle devrilirsin” demeye getiriyormuş Cemil Bayık.
Tuğluk’tan sonra Bayık da devlete isyan etmiş bir hareketin sözcüsü olarak seçimle işbaşına gelmiş sivil iktidarı askeri darbe ile korkutuyor. Üstelik CHP’li bir patronun gazetesi üzerinden...
Hey gidi kavanoz dipli dünya!...
***
Kandil’de bir de polemik sorumlusu yaşıyor. Kâh Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’a laf yetiştiriyor, kâh fikrini beğenmediği gazete yazarlarına dalıyor.
En son Star gazetesi yazarı Orhan Miroğlu’na çatmıştı.
Miroğlu, 6 Kasım tarihli yazısında Mustafa Karasu’ya unutulmaz bir cevap verdi. Üç pasaj alıntıladım, bilhassa sonuncuya dikkat: “Mustafa Karasu terbiye sınırlarını aşan, ağza alınmayacak sözlerle hakaret dolu bir yazı kaleme almış...
Bin yıl daha savaşacakmış. Bin değil istiyorsa iki bin yıl savaşabilir, bana ne! Ama savaşan, dağlarda koşturan, eylemlere katılan bir kişi görüntüsü de vermiyor. Anlaşılan savaşmaktan ziyade, insanları savaşa sokmaktan hoşlanıyor. Çok değil, daha iki yıl önce ‘Kürt-Şii İttifakı’ kuruluyor diyerek ‘devrimci halk savaşı’na soktuğu gençlerden bin kişi öldü. Ama kimse Karasu’nun ‘devrimci halk’ savaşına katıldığına dair bir şey duymadı. Kendi eline değil, başkalarının eline verdiği silahların cesaretiyle konuşuyor...
Karasu özerklik kurabilir, peki onun gibi düşünmeyenleri ne yapacak! Miroğlu gibi düşünen milyonlarca Kürt ve Kürdistanlı var, ne yapacak onları? Toptan yok mu edecek?...”
***
Neyse ki o tarafta Miroğlu gibi, bedeli neyse ödeyip fikrini ve vicdanını özgürleştirmiş Kürt aydınları var. PKK’nın baskı ve tehditlerine boyun eğmiyorlar.
Fakat bu taraftaki ‘AK Parti gitsin de ister darbeyle ister PKK’yla gitsin’ sessizliği, içler acısı...
Eskiden hiç değilse utanma belasına, “Ne darbe ne şeriat” diyerek ortada top çevirenler olurdu.
Yine bazı liberaller de yasak savmak için dahi olsa, “Ne cami ne kışla” gibi orta yolcu formüller icat ederdi.
AK Parti’ye diş bileyen kesimlerin, artık “Ne AK Parti ne PKK” demeye bile varmıyor dilleri. Nerede kaldı “Ne PKK ne darbe” diyebilmek.
Paylaş