Böylece her defasında bu konu ilk defa konuşuluyormuş gibi baştan başlamazmışız Osmanlıca tartışmasına. Yok ‘ortaçağ karanlığına dönüş’tü, yok ‘eller aya biz yaya’ydı gibi ucuz klişelerden de kurtulurmuşuz...
Bana sorarsanız, boşuna gırtlak yırtıp nefes tüketmesin. Kendi kütüphanelerimize müracaat alışkanlığı zayıftır bir kısım okumuşlarımızın.
Referansları medeni dünyanın birikimidir, ki biz gayrimedeni bir yerden geldiğimiz için, kendimizi beğendirip o dünyaya girme telaşındayız hâlâ...
Dolayısıyla meseleyi “Batı’nın ilmini, fennini alacağımıza dilini, kültürünü aldık” düzleminde anlatmak, çok zahmetli iş. Düşünün, diyeceksiniz ki; yahu biz modernleşmeyi yanlış anladık, ‘asrileşme’ yerine ‘çağdaşlaşma’ demekten ibaret zannettik... Batılı gibi olmayı gardırop değiştirmekle, Şark’ın harflerini ve kelimelerini atıp Garp’ın harflerini ve sözcüklerini almakla karıştırdık...
Alaturka müziğimizi çağdışı bulup alafrangaya ruhumuzu teslim ettik, adına müzik devrimi dedik, kültür inkılabı dedik... Bak ne oldu, dilimizin ruhu, derinliği, şiirselliği gitti; mana ve ses müzikalitesini kaybettik...
* * *
Bu alfabeyle yazılan konuşma dili ise Osmanlı Türkçesi yahut Osmanlıcadır. Onun da kestirmeden ‘Eski Türkçe’ tabir edildiği oluyor. Yenisi malum: Harf devrimi ile eskisinin yerine konan ABC yazısı yani Latin alfabesi. Ve dil inkılabıyla eskisinin kelimelerini ve hatta lügatını değiştiren güya daha arı, duru ve öz bugünkü konuşma Türkçesi...
***
‘Eski’den ‘Yeni’ye bu geçişin bizim için ne ifade ettiğini, bizzat Atatürk Türkçesinden var mısınız okumaya?
Atatürk Araştırma Merkezi’nin çıkardığı “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” kitabından birebir naklediyorum. Buyursunlar:
“Türk Yazı İnkılabı hakkında konuşma9/10 Ağustos 1928’de, İstanbul’da Sarayburnu parkındaki gazinoda gece toplantısında söylenmiştir: Sevgili kardeşlerim, karşınızda bulunmakla ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Memnunum, duyguluyum, mutluyum. Bu durumdan duyduğum mutluluğu ufak notlar halinde belirledim. Bunları içinizden bir vatandaşa okutacağım. Atatürk elindeki küçük notları orada bulunanlardan bir gence verdikten sonra tekrar alarak şu sözleri söyledi:Vatandaşlar, bu notlarım asıl Türk kelimeleri, Türk harfleriyle yazılmıştır. Kardeşiniz bunu hemen okumağa girişti, biraz çalıştıktan sonra birdenbire okuyamadı. Şüphesiz okuyabilir, isterim ki, bunu hepiniz beş on gün içinde öğrenesiniz. Arkadaşlar, bizim düzenli ve zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığınızın eserlerine, yakın bir zamanda bütün dünya şahit olacaktır. Buna kesinlikle eminim...”
Şişli Belediyesi’ndeki Sarıgül vesayetinden söz ediyorum. Farkında mısınız, birbirlerine girdiler...
***
Ortada seçilmiş bir başkan var, bir de belediyeyi babasının çiftliği gibi yönetmekte ısrar ettiği söylenen ‘gizli’ bir başkan...
Şişli Belediyesi’ni seçilmiş başkana yönettirmiyor, kurduğu düzenek sayesinde sandıktan kim çıkarsa çıksın ipleri eline tutmaya devam ediyormuş bu ikincisi...
Tehdit, şantaj, baskı ve şiddet söylentileri gırla gidiyor; rezilliğin bini bir para...
Berkin Elvan’ın acılı annesinin kalabalıklara yuhalatılmasına mı “insani bir şey” diyordu Yavuz, yoksa başka bir şeye mi?
Emin olmak istedim...
Sonra, neydi şu ‘Tayyip Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı’ dedikleri şey? Geriye dönüp bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında ettiği o sözlere bir daha, bir daha baktım. Size kanaatimi söyleyeyim mi, ne o ne de bu...
Ne Yavuz Bingöl’ün meramı ‘acılı bir annenin seçim meydanlarında yuhalatılmasını makulleştirip insanileştirmek’... Ne de Tayyip Erdoğan’ın derdi ‘acılı bir anneyi seçim meydanlarında öfkeli taraftarlarına yuhalatmaya çalışmak’...
* * *
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in verdiği rakam ise 1 milyar 300 milyon liraydı.
Şimşek’inki bütçede öngörülen maliyet...
Erdoğan’ın söylediği de gerçekleşen harcama...
Fakat nihai hesap henüz bağlanmadığı için kesinleşmiş rakamlardan söz edilemiyor.
Ayrıca biri dolar, diğeri lira cinsinden...
Şimdi bütün bunları aklınızda tutarak Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı’nın yaptığı şu maliyet hesabına da bir göz atın Allah’ınızı severseniz.
Bakalım aklınız kesecek mi?
Onlara müjdeler olsun, proje Anayasa Mahkemesi’nin önünde. Türkiye’yi güçlü tek parti iktidarlarından kurtarıp kör-topal koalisyon hükümetlerine mahkûm edecek bir yol varsa o da, seçim barajını sıfırlamaktır çünkü.
* * *
Baraj, yönetimde istikrara yarar. Fakat Türkiye, daha ne kadar istikar uğruna demokrasiden fedakârlık yapacak, değil mi arkadaş?
Alın işte, hasretini çektiğiniz gerçek bir demokrasi İtalya. Sandık, güçlü iktidarlar çıkaramıyor orada. Her tepeye bir iflas bayrağı dike dike demokrasinin nirvanasına doğru yükseliyorlar.
Siyaset, yönetmekten aciz. Partiler paramparça, günbegün eriyor. Meclis bölük pörçük, iktidarlar cılızlaştıkça cılızlaşıyor...
AK Parti grubu tek başına yetmeyeceği için, oturup kendi oylarıyla Abdullah Gül’ü seçemeyeceklerdi...
Bu müdahaleye ‘367 garabeti’ denmiş, darbeler ve muhtıralar tarihimizin mutena bir köşesine altın harflerle kaydedilmişti.
Asker yerine, memleket idaresine bu ‘garabet’lerin el koyduğu bir dönem yaşamıştık böyle. Kapanmıştı güya o defter...
Şimdi yeni bir garabet yaklaşıyor.
Konuşulanlara bakılırsa Anayasa Mahkemesi, tamamen siyasetin ve Meclis’in yetki alanına giren bir düzenlemeye el atmaya hazırlanıyor. Yüzde 10’luk seçim barajını sıfırlamaya...
Bunun için, sahip olmadığı bir yetkiyi kullanacak. Bireysel başvuru üzerinden dolanarak kanun iptal etme yoluna gidecek. Kanunların AYM’de nasıl görüşülüp iptal edilebileceğine dair usul belli olduğuna göre, zorlama bir içtihatla kendine durumdan vazife çıkaracak.
Yani... Meclis’i baypas ederek, siyaset kurumunu devre dışı bırakarak, Anayasa’yla çizilen yetki sınırlarını aşarak, kanunla belirlenmiş seçim rejimini değiştirecek.
Hakkını teslim edelim.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, dün sabah kalktı ve Dersim’e gitti.
Kendisinden hiç beklenmeyecek bir sürprizdi.
Çünkü aynı resti yıllarca Erdoğan’dan gördüğü halde aynı hareketi çekmemiş, aynı refleksi göstermemişti.
Şaşırttı ve şaşırtma kapasitesi bir liderin üstüne en çok yakışan, karizmasına karizma katan vasıfların başında gelir.
* * *