Hem de “Beni cezaevine atarlarsa her halükârda Türkiye mahcup duruma düşer” gibi laflar geveleyeceksin...
Hayır, fena halde yanılıyorsun Frederike Geerdink Hanım. Ortada utanılacak bir iş varsa o da senin yaptığındır. Bir değil, birkaç sebeple üstelik.
* * *
Evvela...
Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da benzer lafları IŞİD için, El Kaide için etmiş olsan zaten içeride olurdun. Dışarıda ağzı serbest konuşturulmayacağından bir de ‘mahcup olursunuz’ filan diyerek üste çıkamazdın.
Kemal Kılıçdaroğlu, tam da bunu söylüyor. Ne eksik ne fazla...
Kendisinin ve partisinin adım adım izlendiğini, her an tekinsiz gözlerin takibi altında olduklarını kimi bulsa anlatıyor. Denk gelen herkese şikâyet ediyor etrafta dönen esrarengizlikleri.
Gizemini hâlâ korusa da kayıtsız kalınamayacak bir boyuta ulaştı hadise.
Korkarım; çatı arasından gelen tıkırtılardan, çalılıklardan çıkan hışırtılardan bile huylanacak yakında, ramak kaldı.
En son, dün Radikal’den Ezgi Başaran yazdı aralarında geçen konuşmayı. Vahim ötesi...
* * *
Kırşehir’de teşekkür mitingine çıkıp yeni anayasa için oy istediği gün mü?
Yoksa... MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın adaylığı konusunda kanaatinin sorulduğunu ama kararın Başbakan Davutoğlu’na ait olduğunu açıkladığı gün mü?
* * *
Muhalefet kâh o günü, kâh bugünü kara gün ilan ediyor. Erdoğan, tarafsızlık yeminini bozmuş. Ve bu ilk kez oluyormuş.
Pardon ama ne gün tarafsızdı ki Erdoğan, şimdi kaybetsin... Hem tarafsız cumhurbaşkanı modelimiz kim?
Pazartesi akşamı, Bakanlar Kurulu’ndan sonra düzenlenen mutat basın toplantısında cereyan etti hadise.
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, boş bulunabilirdi, hazırlıksız yakalanabilirdi... Şaşalamaktan, bocalamaktan ya da bozuntuya vermek istememekten dolayı usulen bir şeyler söylemeye kalkabilirdi. “Ölülerin arkasından iyi konuşmayı, hayırla anmayı emreder bizim dinimiz. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun” filan bile dese seyreyle gümbürtüyü...
* * *
Bir düzine haber kanalı canlı veriyor. Ne fırtınalar kopardı ekran başında, düşünebiliyor musunuz? Haberin şoke edici etkisiyle Cemaat tabanında yaşanacak çalkantıyı, duygu fırtınasını...
Gerçek anlaşılıncaya dek kısa süreli bir heyecan ve dalgalanma yaşanacağı kesindi.
Son ‘Dünyada özgürlükler’ raporunda bize şunu müjdeliyor:
Türkiye’de özgürlükler geri giderken Türkiye özgürlüklerde sınıf atladı. ‘Özgür olmayan ülkeler’ kategorisinden ‘kısmen özgür ülkeler’ kategorisine yükseldi.
Gerekçelerini de yazıyor, boş laf değil.
Çünkü bir kere Tayyip Erdoğan “okul müfredatında acayip değişiklikler yaptı”...Ayrıca “Ülkeyi Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan yönetmesini mümkün kılacak ‘gölge kabine’ oluşturdu, anayasal kanunların ve hükümetin çevresini sardı”...Ve işte Türkiye, geçen yıl ‘özgür olmayan ülkeler’ arasındayken bu yıl özgürlüklerin daha fena gerilemesiyle ‘kısmen özgür ülkeler’ arasına böyle katıldı.
* * *
İlk kez bir TV dizisinde oluyor bu. TRT’de oynuyor. Projenin adı, ‘Filinta: Bir Osmanlı polisiyesi’...
* * *
Hafta içinde yolum işte bu dizinin setine düştü. İzmit’te, eski SEKA arazisinde 300 bin metrekarelik bir film platosu kurulmuş. Set, burada 40 bin metrekarelik bir inşaat alanına oturuyor.
Avukatım, bu aşamada hazır bulunmama gerek görmedi. Dolayısıyla o davetkâr külhani cümleyi, içimden hâkim beyin yüzüne karşı söyleyemedim.
Bana mahkeme celbi çıkaranlara, Ekrem Dumanlı gibi “Buyursun bir çayımızı içsinler hele” deme kibarlığını gösteremedim.
Davanın konusu malum; 24 Aralık 2013 tarihinde yayınlanan “Cesur olacakmışım” başlıklı yazım. 17 Aralık savcısı Celal Kara’nın şikâyetiyle ‘Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs’, ‘Soruşturmanın Gizliliğini İhlal’ ve ‘İftira’ suçlarından hakkımda soruşturma başlatılmıştı. Suç ihbarını inceleyen savcı önce takipsizlik vermiş ama ihbarcı Celal Kara’nın itirazını Anadolu 10. Ağır Ceza Mahkemesi haklı bulunca dava açılmıştı. Ağır ceza savcısının aksi yönde görüş bildirmesine rağmen üstelik...
* * *
Neyse ki Washington merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) enstitüsü, senelik ‘Dünyada özgürlük’ raporunu açıklamış. Fakat bana yine hüsran, yine hasret, yine hayal kırıklığı düşmesin mi!
Afrika’dan dönerken uçakta, “Bütün gelişmiş demokrasiler başkanlık sistemiyle yönetiliyor” deyince ağız dalaşına girip ona haddini bildirmemişiz.
Biz ‘terbiyeli çocuklar’a belki eski büyüklerimizin ‘uçaktan indirilme korkusu yaşamadan’ ne denli ‘terbiyesiz’leşebildiğini bir ‘çok bilen’ olarak örnekleriyle anlatır, biz çaylaklar da istifade ederiz.
***
Emekliliğe hak kazanacak kadar uzun bir süredir bu işi yapıyorum, prim gün sayısını çoktan doldurdum, Ankara temsilciliğinden yayın yönetmenliğine her kademede çalıştım ve ayıptır söylemesi Erdoğan’dan önce bir cumhurbaşkanının uçağına hiç binmedim, terbiyece binmeye ehil görülmedim. Binen terbiyeli ehillerden inen olmayınca da indirilme korkusu yaşamadım, onun için bilmiyorum...
Abdullah Gül, Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Turgut Özal ya da Kenan Evren gibi ‘etrafında hep terbiyesiz çocuklar toplamayı seven’ cumhurbaşkanlarının tayyaresine binip aldıkları cevabı beğenmeyerek büyüğümüzün tabiriyle terbiyesizleşen ‘yaramaz’ gazetecilerden örnekler verirse belki biz ‘uslu’ yeniyetmeler de doğrusunu öğreniriz.