‘Orada sol yükselişe geçtiğine göre burada da geçer’ düzeyinde projeksiyonlar, analizler, öngörü ve çıkarsamalar gırla...
Yunan halkı seçimini yaptı, mesajını verdi, kendine pay çıkarmak da bize düştü.
Aramızdaki sebep-sonuç ilişkisine bakar mısınız, müthiş değil mi:
Orada 40 yıllık hâkim partiler Yeni Demokrasi ile Pasok lastik patlattığına göre... Burada da 12 yıllık muktedir AK Parti lastik patlatacak demektir, yolun sonu göründü.
Orada hazırdan yiye yiye AB ve IMF’ye 300 milyar Euro borç takıldığına göre... Burada da seçime kadarki 5 ayda bir mucizeye imza atılacak ve iktidar hazineyi çarçur gümletecek. Ama eksi bakiyeye geçmek için önce IMF’ye borç verdiği 5 milyar doları acele tarafından tahsile koyması gerekecek.
Orada halk ağır bir borç rejimi altında inim inim inlediğine göre... Burada da radikal sola sarılacak kadar ezilip sıfırlanacak millet.
Orada Balkanlar üzerinden esen borcunu harcını ödemeden kaçma rüzgârları burada bizi de etkisi altına alacak. Tokatçılık kurumsallaşacak, hesap ödeme zamanı masa devirme numaraları revaç bulacak.
“Cibuti’ye bir İstanbul Meydanı kurmak, bir Burhan Bey bulvarı yapmak çok mu lazımdı sanki bize, etimiz ne budumuz ne arkadaş...”O kadarla kalsa gene iyi. Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi ama 3’üncü büyük donörü olduğumuzu duysa
çıldırmaz mı?
Para babaları sıralamasında 17’nciyken donörler sıralamasında 3’üncü ha! Şu savurganlığımıza bakıp söylenmez mi benim cüce, kıyakçılığın sonu ayakçılıktır diye...
* * *
Araya Kral Abdullah’ın Riyad’daki cenazesi girse de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika seyahati sürüyor.
Son Cibuti valisi de Burhan Bey, 1880’lerde Fransızlar gelene kadar Osmanlı vilayeti kalmış...
TİKA, şehrin merkezinde bulvarlarıyla büyük bir meydan düzenliyor şimdi, adı İstanbul Meydanı olacak. O meydana açılan bir bulvara da son vali Burhan Bey adı verilecek.
Meydana bir de şehitler anıtı dikiliyor. Konsolos Ahmet Mazhar Bey’in adını yaşatacak. Temellerini yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan atıyor.
Ama önce, bugün Somali’nin başkenti Mogadişu’ya uğrayacak uçağımız. Dün, öncü giden heyetimizin bomba yüklü bir araçla intihar saldırısına hedef olduğu Mogadişu’ya... 2013’te elçilik binamızın terör baskını yediği, özel harekât polisimizi şehit verdiğimiz Mogadişu’ya...
Burhan Bey’den bugüne aldığımız risklere değer mi?
Yüzyıl evvel buradaki varlığımız ne uğrunaydı, bugün geri dönüşümüz ne uğruna?
Başkalarına olur olmaz sarf ettiği ‘Eşkıya, terörist, katil, cani, tetikçi, çete’ filan gibi lafları ben yakıştıramıyorum ağzına ama onlar kesin alınıyordur.
* * *
Bence çok fena içerliyorlardır Selahattin Başkan’a. 35 yılda, canları dişlerinde bin bir emekle topladıkları her payeyi kepçeyle dağıtıyor, bileğinin hakkıyla kazanmamışlara bol keseden ihsan ediyor o namları.
AK Parti’nin örgütlediği cinayet şebekelerinden söz ediyor. “Cizre’yi de Türkiye’yi de sizin eşkıyalarınızdan temizleyeceğiz” diyor...
Dağdakilerin zoruna gitmez mi şimdi eşkıyalık gibi bir unvanın böyle ayaküstü bedavadan harcanması? Bozuk çalmazlar mı çabalarının ucuzlatılmasına?
* * *
İçişleri Bakanlığı açıklamış, Cizre’de 12 yaşındaki Nihat’ın katlinde olay mahallindeki polislerin kusuru olabilirmiş. Müfettişler bu ihtimal üzerinde de duruyor.
Sonuç aynı; her iki halde de Anayasa’da var olan ve geçmişte de başvurulmuş bir mekanizmayı sırf Erdoğan işletti diye orantısız tepki vermiş olursunuz.
* * *
Oysa bu söylemlerden biri Erdoğan sevgisindense diğeri nefretinden... Biri taraftarlığındansa diğeri karşıtlığından... Biri yere göğe sığdıramama övgücülüğündense diğeri yerin dibine sokma yergiciliğinden...
Fakat methetmeye çalışan da karalama gayretindeki de ayarı tutturamayıp aşırılığa kaçmıştır.
İki taraf da bilmez mi ki işi absürd noktalara çekip uçlarda gezinenin adı mübalağacıya çıkar, iflah olmaz bir daha, halk nezdinde hiçbir inandırıcılığı da kalmaz...
Ancak beni asıl alakadar eden, Erdoğan konusunda ekstremist olanların, bu uğurda demokrasiyi de yersiz zan altında bırakıyor; milli irade, darbe ve vesayet gibi son derece mühim kavramları da boşboğazca yıpratıyor oluşlarını hiç fark edemeyişleri yahut umursamayışlarıdır vesselam...
* * *
Dün söylemiştim, bugün yine söylüyorum;
Ateşli bir destekçi, hızını alamayıp “Kabineye millet başkanlık yapacak” gibisinden ‘uçan tekme’ manşetleri bile attırmıştı gazetesine. Bu kadar heyecana kapılacak ne vardı anlamadım.
* * *
Erdoğan’ın gerek gördüğünde kabineyi de toplantıya çağıran bir cumhurbaşkanı olacağı sır değildi ki...
Seçilirse kabineye başkanlık yapacağı, Anayasa’da yazılı diğer yetkilerini de sonuna dek kullanacağı 10 Ağustos’taki seçimlerden önce de biliniyordu.
Çünkü zaten Erdoğan, adaylık sürecinde ve bütün kampanyası boyunca bunu davulla zurnayla ilan etmekten geri durmamıştı.
Ünlü komedyenleri Dieudonne M’Bala, Facebook’una “Kendimi Charlie Coulibaly gibi hissediyorum” yazdığı için gözaltına alındı, hapisle yargılanacak.
Suçu, ‘terörü övmek’...
“Ben Charlie’yim” sloganına, market baskınında öldürülen Amedi Coulibaly’nin soyadını da eklemiş. Hani Musevileri rehin alan öteki teröristin soyadı...
Fransa Başbakanı Manuel Valls, “Düşünce özgürlüğü ile antisemitizmi ve ırkçılığı birbirine karıştırmamak gerek” diyerek bu komedyene haddini bildirmişti. Arkasını da Paris savcılığı getiriyor şimdi.
***
Fransızca ve İtalyanca olarak basıldı; İngilizce, İspanyolca ve Arapça versiyonları da internetten okura ulaştırılıyor...
En önemli baskıları ise Türkçe olacakmış. Yayın yönetmeni Biard söylüyor. “Çünkü Türkiye zor bir dönemden geçiyor, orada laikliğe saldırı var” diyor.
Aklıma gelen ilk şey şu; fakat bu 6 dil arasında neden İbranice de yok?
* * *
Madem bu Charlie Hebdo’nun şiarı, ifade özgürlüğünü radikal biçimde savunmak, dokunmadık kutsal, saldırmadık tabu bırakmamaktır... İsrail kanunları mis gibi bir fırsat sunuyor işte.