Paylaş
Avukatım, bu aşamada hazır bulunmama gerek görmedi. Dolayısıyla o davetkâr külhani cümleyi, içimden hâkim beyin yüzüne karşı söyleyemedim.
Bana mahkeme celbi çıkaranlara, Ekrem Dumanlı gibi “Buyursun bir çayımızı içsinler hele” deme kibarlığını gösteremedim.
Davanın konusu malum; 24 Aralık 2013 tarihinde yayınlanan “Cesur olacakmışım” başlıklı yazım. 17 Aralık savcısı Celal Kara’nın şikâyetiyle ‘Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs’, ‘Soruşturmanın Gizliliğini İhlal’ ve ‘İftira’ suçlarından hakkımda soruşturma başlatılmıştı. Suç ihbarını inceleyen savcı önce takipsizlik vermiş ama ihbarcı Celal Kara’nın itirazını Anadolu 10. Ağır Ceza Mahkemesi haklı bulunca dava açılmıştı. Ağır ceza savcısının aksi yönde görüş bildirmesine rağmen üstelik...
* * *
Neyse ki Washington merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) enstitüsü, senelik ‘Dünyada özgürlük’ raporunu açıklamış. Fakat bana yine hüsran, yine hasret, yine hayal kırıklığı düşmesin mi!
Yine yok farz edilmişim çünkü.
Oysa ‘gazetecilerin Türkiye’de sistematik biçimde taciz edildiği’, ‘150 gazetecinin yargılanma sırası beklediği’ falan gibi alt başlıkları görünce umutlanmıştım. ‘Galiba bu sefer beni de hem duyacak hem görecekler’ umuduna kapılmıştım. Yok, ‘görünmez adam’lığım devam ediyor...
* * *
“Beni niye dinlediniz hocam” diyorum. Adı bile geçmediği halde hocalık hasebiyle soluğu mahkemede alıyor Fethullah Bey’in avukatı...
Yasadışı kaydedilmiş telefon konuşmam internete düşüyor, paralel trollerin hesaplarında sesimi kendi kulaklarımla dinliyorum.
Ayrıca, Ankara’da yürütülen yasadışı dinlemeler soruşturmasında sahte isimle organize suç örgütü üyesi gibi gösterilerek dinlendiğim ortaya çıkıyor.
Savcılıktan çağırıyorlar. Dinleyen, dinleten, yasadışı dinlenmiş sesimi internete koyan, dolaşıma sokup yayan herkesten şikâyetçi olup olmadığımı soruyorlar. “Şikâyetçiyim, hepsinden hesabı sorulsun istiyorum” diyorum.
Ama ‘Soruşturmanın gizliliğini ihlal’den yargılanan yine ben oluyorum.
Ama ‘Savcı ve polislerin görev
yeri değiştirildi, adil yargıya müdahale var’ yaygarası basan Freedom House,
beni yasadışı dinleyen savcı ve polisleri yine yok sayıyor...
Absürd komedi bile bunun yanında gayet ciddi, en münasebetsiz eşek şakası dahi pek makul kalmaz mı?
* * *
“Beni niye dinlediniz hocam” diye paralel kulaklara seslenen bir yazı döşeniyorum. Onlara söyleniyorum, serzenişlerde bulunuyorum...
‘Onlar’, Osmanlıca ‘O gaip kişiler’ demek. Yani mağduru olduğum suçta dahli olup bahisleri geçerken ortada olmayan ‘kayıp’ üçüncü şahıslar. Adlarını ve suça iştirak derecelerini tek tek bilmiyorum. Ancak işte oradalar ve her kimlerse yakalanıp cezalandırılmalarını istiyorum...
Ne doğrudan kişileri suçlayıcı bir tavrım var ne tek kelime hakaret ya da iftiram ne de adil yargılamaya müdahalem. Aksine, işlendiği aşikâr bir suçun mağduru olarak yakınıyor ve adalet talep ediyorum...
Fethullah Gülen’in avukatı, şahsileştirilmemiş eleştirilerimi şahsen üste alınıp beni mahkemeye veriyor. Havaya attığım taşın altına gelip başını uzatıyor.
Taciz, gözdağı, yıldırma, sindirme, yargı sopası göstererek fikrinden ve şikâyetinden caydırma vesaireden değil de nedendir peki?
* * *
Paralel yapıyı kurcaladığı için sürüm sürüm süründürülme tehdidi altında yaşayan yüzlerce gazeteci var. Benim gibi ferdi takibata da uğramıyorlar.
Zaman gazetesinde çıkan bir haberi daha önce burada yazmıştım. 17 Aralık’ın Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, yayın yönetmeni ve yazar listesi yapıp 10’larca gazeteciyi “18 Aralık Hukuka Darbe Örgütü”nden yargılatmaya çalışıyor. Zaman gazetesi de bu ‘darbeci gazeteciler’ listesini pehlivan tefrikası gibi ballandıra ballandıra basıyor...
Freedom House yine kör, o listedekiler de ‘görünmez adam’ pelerini giyip ‘hayalet gazeteci’ye dönüşüveriyor.
Uğradığımız baskı ve tacizin görünür olması için illa “Bir çayımızı içseydiniz hâkim bey” artistlikleri yapmamız, haber ve yorumlarımızdan değil de kumpas kurmak suçlamasından mı yargılanıyor olmamız lazım? Bu mudur Freedom House’un gözüne girmenin sırrı?
Paylaş