Akif Beki

Molotof mesafesi, kılıç mesafesi

20 Şubat 2015
ÇÖZÜM sürecinin lügatı baştan yazılıyor.

Sizin için gül destesi küçük bir seçki topladım. Yeni dili çözmek istiyorsanız, bu anahtar kavram ve kavramcılar antolojisini mutlaka el altında bulundurun.
Buyurun örnek konuşma parçalarına...
“PKK silah bırakmaz, niye bıraksın? Kürt silah bırakmaz. Türk devleti silahsızlansın...” Bu özlü tahrikin sahibi mesela, barışı her şeyden çok arzulayan Duran Kalkan, bir PKK yöneticisi.


* * *


Bir başkası: “En büyük suç örgütü devlettir. Devlet dolandırıcıdır. Devlet aslında terör örgütüdür. Polisin yetkilerini artırmak katliama davetiye çıkarmaktır... Biz AK Parti teröristlerini bütün Türkiye’den temizleyeceğiz...”PKK’nın bir insani yardım cemiyeti olduğunu siz bilmiyor muydunuz yoksa? Bizi bu hususta aydınlatan da insan haklarının güçlü sesi, özgür iradenin vücut bulmuş hali, ülkeye barış ve demokrasi getirmek için seçime parti olarak giren HDP’nin Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş.


Yazının Devamını Oku

Fatmagül’ün hiç mi suçu yok?

19 Şubat 2015
BU ahlakçı bir soru.

Ve ahlakçılık, içinde bir miktar ahlaksızlık da barındırır. Çünkü ikiyüzlüdür.
Kendi ahlakını bırakıp başkasının ahlakını beklemektir ahlakçılık. O da bizde daha çok ‘avrat ve avret yeri bekçiliği’ şeklindedir.
Güzel ahlak, başkasının uçkurunu dikizleyen, çekiştiren ve yargılayan avret bekçiliğini yasaklar halbuki. Aynı anda hem ahlaklı hem ahlakçı olunamaz...
Madalyonun iki yüzüne de bakalım ama ikisi de ikiyüzlü korkarım.

* * *

Kadına şiddetin kökeninde ne var?

Yazının Devamını Oku

Maço erkeği mi yargılıyoruz muhafazakârlığı ve erkekliği mi?

18 Şubat 2015
KANAAT bildirenlerin çoğu, kimle ve neyle hesapları varsa onun yakasına yapışıyor.

Özgecan’ı katleden canavarda kendi hasımlarının suretini arıyorlar.
TV tartışmalarını izliyorum, gazete yorumlarına bakıyorum.
Konuşan bir feministse topyekûn erkekliği sanık sandalyesine oturtuyor.
Laikliği tehlikede gören biriyse ‘irtica’ olarak bellediği ‘din’ ve ‘dindarlığı’ bu cinayetten mesul tutuyor.
Bir Tayyipfobik ise şayet, Tayyip Erdoğan’ın muhafazakârlığını, 3 çocuk söylemini, kürtaj ve sezaryen karşıtlığını, cinsel özgürlük aleyhtarlığını suçluyor.
Hepsi birdense laf dönüp dolaşıp İslam’a ve AK Parti’nin muhafazakâr siyasetine geliyor.
Sanki AK Parti yenilirse kadına karşı şiddet de yenilecek, o biterse o da bitecek...

Yazının Devamını Oku

Şirazeden ne biçim çıktığımıza 4 örnek

17 Şubat 2015
BİRİNCİ örnek:

Küba’da, Cohiba Oteli’nin önünde topluca araç beklerken beni tanıyan bir Türk turist yaklaştı yanıma ve hararetle elimi sıkarak analizini patlattı:
“Ben benim paramla geziyorum ama siz de benim paramla geziyorsunuz...”
Cumhurbaşkanı’yla
uçtuğumuz için yeme-içme ve konaklama masraflarımızın devlet kesesinden karşılandığını zannediyordu. Zannetmiyor, böyle olduğundan emin...
Dedim ki:
“Hayır, ben senin paranla değil Aydın Doğan’ın parasıyla geziyorum, diğer herkes de kendi kesesinden harcıyor...”
Duraksadı... Kafasında kurduğu senaryo çökmüştü... Ama toparlanması uzun sürmedi. Giderken hâlâ o kazanıyor, ben harcıyormuşum gibi bakıyordu.

Yazının Devamını Oku

Cami düğümünün çözümü

13 Şubat 2015
MEKSİKA’ya hareketten önce gelin şu Havana defterini kapatalım. Ödevimi tamamladım, sizin için Küba basınını tarattım, camiyle bir kavgaları yok. Devrime karşı tutumu yüzünden kiliseyle kavgaları olmuş ama o bile artık mazi.

“Katolik ve ortodoks kiliseleri açık, Afrika kökenli bir inanış olan Santeria tapınakları açık, Musevi sinagogları açık, neden Müslümanların mabedi de olmasın” havasındalar.
Camiye bir garezleri bulunmadığı gibi, ‘Küba basını’ diye bahsedilecek bir basınları da bulunmuyor. Tek gazeteleri, Gramma.
Üzgünüm, interneti de yok ki memleketin, alıntı yapılacak internet gazeteleri olsun. Gramma’nın bir sitesi var, hepsi o. Diğerleri ya sendikaların ya da mahalle muhtarlarının bülteni. İçerikleri bir yana, ‘Küba basını’ diye başlayan haberler baştan asparagas kokuyor yani...

* * *

İçerik kısmı da ayrı bir facia.
Bir otobüs dolusu gazetecinin önünde bizim mihmandara sordum; yazılı, görsel hiçbir yayında Erdoğan’ın ziyaretinden herhangi bir rahatsızlık imasına rastlamamış.
İddia edildiği gibi “Küba’ya cami yaptırmak için geliyor” diye mızıldanmalar, negatif vurgular filan nerede! Tam aksine, günlerdir ‘hoş gelsin’ yayınları yapıyorlarmış.

Yazının Devamını Oku

Küba’ya şeriat değil de kapitalizm geliyor olmasın

12 Şubat 2015
DURUM ciddi, şu cami meselesi, Küba basınında tedirginlik yaratmışa benziyor. Öyle diyor bizim ‘Yoldaşlık münasebetiyle Küba hassasiyeti yüksek’ basınımız...

Erdoğan, çantasında bir değil, hem de iki cami projesiyle gidiyormuş Havana’ya, korkunun kaynağı bu.

***

Kristof Kolomb’un hiç ayak basmadığı Kolombiya’dan ayrıldık. İlk kez tarafından keşfedildiği halde Kolomb’un esamisi bile okunmayan Küba’ya doğru gidiyoruz.
Latin Amerika seyahat günlüğümüzde yeni bir sayfaya geçiyoruz yani. Bu satırları, Bogota’dan Havana’ya 3 saatlik uçuş sırasında yazıyorum.
Havana’ya intikal eder etmez, Erdoğan’ın ziyareti hakkında çıkan ön haberleri taramam gerek.

Yazının Devamını Oku

Size FARC’ı anlatacaktım oysa

11 Şubat 2015
KOLOMBİYA’nın Gabriel Garcia Marquez’i var ama bir Hakan Fidan’ı yok...

Başkent Bogota’nın harika peynirleri de var; yemyeşil dağları, ormanlık bir şehri, cıvıl cıvıl parkları, dereleri-tepeleri, İngiliz mimarisinde kırmızı tuğladan zarif binaları, 11 bin dolar civarında kişi başına milli geliri ve arabika çalısından harikulade kahve çekirdekleri var...
Erdoğan’ın Latin Amerika seyahati için bir seyrüsefer defteri açmıştım, Bogota’nın tüm bu sürprizlerini anlatacaktım bugün size.
Bizim şehirlerimizin hâlâ oturmuş bir mimari tarzı olmadığı gibi... Binalarımızı fosforlu Cevriye rüküşlüklerinden kurtaracak bir renk kodu da yok diyecektim. Bogota başarmış...
Gelin görün ki bunları konuşmaya sıra gelmeyecek yine.

***

Yazının Devamını Oku

Sonu Hakan Fidan’la bitiyor

10 Şubat 2015
BAŞI ise ‘okyanus ötesi’nin güneyine yolculuk hakkında.

The Uçak’tan, Erdoğan’ın hafta boyu sürecek seyahatinin ilk seyrüsefer notlarını bildiriyorum.
Bilinçakışı tekniğiyle döküyorum ortaya, nasıl akıp geldiyse... Aynı tarzda okumanızı öneririm; serbest salınımla, kendinizi tümden akışa bırakarak...
‘Okyanus ötesi’ne doğru süzülüyoruz ama Pensilvanya’yı da içine alan kuzey bölgesine değil, güney taraflarına bu kez.
Gerçi “Yukarısından ne hayır gördük ki Amerika’nın, aşağısından ne görelim” karamsarlığı yok içimde yola çıkarken. Meksika’ya evvelce de gelmişliğim var. Ancak “Bir ömürde bir kere görmek yeter de artar bile” demiştim. O zaman büyük konuştuğuma yanıyorum tek.

***

Yazının Devamını Oku