Paylaş
“Katolik ve ortodoks kiliseleri açık, Afrika kökenli bir inanış olan Santeria tapınakları açık, Musevi sinagogları açık, neden Müslümanların mabedi de olmasın” havasındalar.
Camiye bir garezleri bulunmadığı gibi, ‘Küba basını’ diye bahsedilecek bir basınları da bulunmuyor. Tek gazeteleri, Gramma.
Üzgünüm, interneti de yok ki memleketin, alıntı yapılacak internet gazeteleri olsun. Gramma’nın bir sitesi var, hepsi o. Diğerleri ya sendikaların ya da mahalle muhtarlarının bülteni. İçerikleri bir yana, ‘Küba basını’ diye başlayan haberler baştan asparagas kokuyor yani...
* * *
İçerik kısmı da ayrı bir facia.
Bir otobüs dolusu gazetecinin önünde bizim mihmandara sordum; yazılı, görsel hiçbir yayında Erdoğan’ın ziyaretinden herhangi bir rahatsızlık imasına rastlamamış.
İddia edildiği gibi “Küba’ya cami yaptırmak için geliyor” diye mızıldanmalar, negatif vurgular filan nerede! Tam aksine, günlerdir ‘hoş gelsin’ yayınları yapıyorlarmış.
Bir de şu aralar ‘Muhteşem Yüzyıl’ furyasına takılmışlar ki dizinin DVD’leri grip salgını gibi her evde...
‘One minute’ ve benzeri çıkışlar nedeniyle Erdoğan zaten popülermiş halk arasında. ‘Muhteşem Yüzyıl’, mevcut ilgi ve sempatiyi daha da artırmış, hayranlık ile imrenme arasında...
* * *
Bazılarımız hoşlanmasa da gerçek şu; bu ziyarete hazırlanmış, heyecanla beklemişler. Siyasi ve ticari fayda umarak önemsemişler, gerisi umurları bile değil. Kübalılar sorun etmemiş camiyi, bizimkilerin camiyle bitmeyen zorundan o... Küba’daki devrimcileri değil, Türk basınındaki ‘Küba devrimcileri’ni germiş sizin anlayacağınız, Erdoğan’ın cami yaptırma girişimi. Bütün ziyareti bu projeye indirgeyip ‘cami pazarlığı’ yaftası yapıştıranlar bizzat bizimkilermiş.
* * *
Küba, İspanyol fatihlerinin bölgedeki ilk gözdesi. Amerika kıtası latinleştirilmeye buradan başlamış. Devrime kadar da kültürü, sanatı, mimarisiyle en ileri, en gelişmiş ülkeymiş Latin Amerika’da. Fakat 1959’dan beri taş üstüne taş konmamış, bugün nesi varsa devrim öncesinden kalma. Üstüne ambargonun çürütücü etkileri de eklenince bir açık hava ‘perişanlık müzesi’ne dönmüş. Pejmürdeliğini teşhir eden, yoksulluğunu turistik bir meta olarak pazarlayan bir sefalet sergisi gibi... Antikalaşmış arabaları, yıkık dökük binaları, eski püskü çarşılarıyla 50 yıl öncesini canlandıran bir dönem filmi dekorundan farksız...
Hülasası; Küba devriminin abdesti bozulur diye adaya cami yaptırılmasına kızanlar uyansın, devrim elden gidiyor.
Çünkü Kübalılar kapitalizme hasret; hava kadar, su kadar üstelik...
1959’da açılan parantez, nihayet kapanıyor. Parantezi kapayacak olansa Erdoğan’ın cami projesi değil. ABD’nin büyükelçilik açarak Küba’ya geri dönmesi, emperyal kapitalizmi ile buradaki aç biilaç tüketim pazarına girmesi...
* * *
Yok şayet kızdıkları, devrimin elden gitmesi değil de Erdoğan’ın bir fetih ve kültürel yayılma sembolü olarak cami yaptırmak istemesi ise... Dertleri, düşündüklerinden daha büyük. İslam, beğensek de beğenmesek de Küba tarihinin bir parçası. Ve Kübalılar, Kübacılara inat tarihleriyle barışık.
Kristof Kolomb’un anılarında geçen, camiye benzettiği söylenen dağ, adanın en yüksek tepesi. Adı da Türkino mesela. Osmanlılara ithaf. Üstüne üstlük, İspanyol öncesi dönemden kaldığı söyleniyor...
Bugün minaresi ve kubbesiyle tam tekmil bir camisi olmayabilir ama bir mescidi de çoktandır var Kübalı Müslümanların. San Francisco Meydanı’na açılan sokakta, Endülüs’ün El Hamra Sarayı’nı andıran bir malikânenin üst katında. 17. yüzyılda Sevillalı bir Müslüman Arap tarafından yaptırılmış. Cuma namazları burada kılınıyor.
Alın bu da fotoğrafı size, Küba hatırası olsun.
Paylaş