Paylaş
Küba’da, Cohiba Oteli’nin önünde topluca araç beklerken beni tanıyan bir Türk turist yaklaştı yanıma ve hararetle elimi sıkarak analizini patlattı:
“Ben benim paramla geziyorum ama siz de benim paramla geziyorsunuz...”
Cumhurbaşkanı’yla
uçtuğumuz için yeme-içme ve konaklama masraflarımızın devlet kesesinden karşılandığını zannediyordu. Zannetmiyor, böyle olduğundan emin...
Dedim ki:
“Hayır, ben senin paranla değil Aydın Doğan’ın parasıyla geziyorum, diğer herkes de kendi kesesinden harcıyor...”
Duraksadı... Kafasında kurduğu senaryo çökmüştü... Ama toparlanması uzun sürmedi. Giderken hâlâ o kazanıyor, ben harcıyormuşum gibi bakıyordu.
Hakkımda peşinen verdiği hükmü hiçbir gerçek değiştiremezdi. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’la gelmiştim.
Bunun nasıl bir suç olduğuna hükmettiyse artık...
***
İkinci örnek:
Tarsus’taki vahşeti, isabet bakımından (!) en iyi CHP Lideri Kılıçdaroğlu tahlil etti.
Söylediği şu:
“Kendi genel müdürlükleri araştırma yapıyor, boşanmalarda en büyük neden ekonomik sıkıntılar. İkinci neden şiddet görme...
Erkek işsizse, iş
bulamıyorsa hıncını nereden alacak? Gidip eşinden alıyor. Çocuklarından alıyor. Bunu
ben söylemiyorum.
Bunların genel müdürlükleri söylüyor...”
Boşanma istatistiklerinden hareketle, evine gitmek için bindiği minibüste Özgecan’ın başına gelen vahşeti açıklıyor. Nedeni işsizlikmiş. İşte tahlil yeteneği, işte analiz gücü, işte sağlam kavrayış buna denir.
‘Erkek’ diye bahsettiği insanlıktan çıkmış sapığın bir işi de var ayrıca; minibüsçü...
Olayı getirip illa siyasete bağlayacağım, illa AK Parti’ye mal edeceğim diye zorlarsan olacağı budur. Sapık şiddetine mazeret bulmuş olursun.
***
Üçüncü örnek:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağı, Meksika dönüşü Houston’da yakıt ikmali yaptı. 45 dakika sürdü...
Erdoğan, birçoğumuz gibi uçaktan inmedi bile.
Uçaktakiler için basit, sıradan, lafını etmeye değmez bir rutindi...
Fakat İstanbul’a inip de telefonumu açtığımda o yakıt ikmalinin memlekette ne fırtınalar kopardığını anladım.
“3 saat kaldı, ameliyat mı oldu” diyen mi ararsınız, “MİT Müsteşarlığı’na adı geçen Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç’la görüştü” diyen mi?...
Kafa bir kere şartlanmışsa, hiçbir şey asla göründüğü kadar basit olamaz. Yakıt ikmalinin arkasında mutlaka bir hin oğlu hin vardır.
Hinlik avcıları her an tetikte... Ama her işte bir hinlik aramaları mı daha acıklı?... Beklentilerini karşılamayan gerçeği kabullenmekte zorlanmaları mı? Karar veremiyorum.
***
Dördüncü örnek:
Uçakta, 17 gazeteci konuştuk Cumhurbaşkanı’yla. Her zamanki gibi yazılmak için söyledikleriyle yazılmamak kaydıyla paylaştıkları birbirine girdi. Laf lafı açtı ve uzadı gitti söyleşi...
Yine her zamanki gibi hepimiz aynı konuşma kaydını ayrı ayrı çözeceğimize, aramızdan iki arkadaşı seçtik, deşifreyi ve ayıklamayı onlar üstlendi.
Erdoğan bir yerde, “Kanal İstanbul’u
takip eden eski ve yeni arkadaşlarla Beylerbeyi’nde bir ay olmadı daha, bir araya geldik” diyor, eski bakanlar Erdoğan Bayraktar ve Binali Yıldırım ile Ulaştırma Bakanı Lütfü Elvan’ın isimlerini sıralıyordu...
Deşifrede bu bölüm kısaltılırken “Kanal İstanbul’u yapacak yetkililerle” yerine “Kanal İstanbul’u yapacak firma yetkilileriyle görüştüm” yazılmış. Kazara, dil sürçmesi...
Ortak deşifre kullandığımız için de bu hata herkesin dikkatinden kaçtı.
Öncelik tercihlerimize göre neresinden ve ne kadar verdiğimiz değişse de, aynı metinden yararlandık. Yol yorgunluğunu da ekleyin...
Neticede, henüz ihaleye çıkmamış bir projeyi yapacak firmanın belli olduğunu ve kendileriyle görüştüğünü açıklamış oldu Cumhurbaşkanı. Absürd...
Bu absürdlüğü fark edip soranlar doğrusunu öğrendi.
Kaydın orijinali de ortada.
‘Çok acayip duruyor, bu işte bir yanlışlık olmasın’ demez misiniz önce? Denmedi. O ‘Firma’ sözcüğünden ne akla ziyan spekülasyonlar türetildi.
O biçim çıkmışız yani şirazeden.
Paylaş