Fakat İspanya’dan yayıldığı için bu adı almış değil. Amerika’dan dünyaya yayıldı.
1918-20 yılları arasında 50 ila 100 milyon insanın canına mal oldu.
Fakat en çok ölümlü vaka İspanya’da görüldü diye de İspanyol nezlesi denmiş değil adına.
O kadar hızlı ve kitlesel bir yıkıma yol açtı ki bir rivayete göre, 4 yıldır süren Birinci Dünya Savaşı’nın da sonunu getirdi.
Tarihi bir sinemayı koruma duyarlılığını kim paylaşmazdı?
Ama bu duyarlılığı istismar edenleri de görmek, onların dolduruşuna gelmemek de gerekmez miydi?
* * *
Bildirici akademisyenlerin üstüne mimlemelerle, kapılarına çarpı atmalarla, okuldan uzaklaştırmalarla, polis baskınlarıyla, savcılık soruşturmalarıyla, kan banyosu tehditleriyle gidilmeyecekti.
Eski Türkiye’de denenmiş ve ters tepmiş bir yöntemdi bu.
Akademisyenler bildirisini kim planladıysa iddia ediyorum, iktidarın tepki biçimini öngörerek, gelecek reaksiyonun türünü hesaba katarak planladı.
Kim kurguladıysa o metni, kurgusu başarıya ulaştı.
Salgın bu, epeydir kol gezdiğine göre bizim evi de yoklayacaktı er geç, fakat zamansız uğradı.
Serde, harap bitap yatağa serilecekken çanta toplayıp The Uçak’ın yolunu tutmak da varmış....
Her neyse. Adamakıllı nanemolla bindim uçağa. Yine de ayrıntılarda gizlenen subliminal bir gönderme kaçmadı gözümden.
Seyahat kitapçığını karıştırırken ‘ülke notu’ kısmında karşıma çıktı.
Düşmeyiz bu tuzağa diyorlar.
Neymiş...
Etyen Mahçupyan’la Gülay Göktürk, ‘Başkanlık tartışılsın, herkes eteğindeki taşları döksün’ çağrılarına inanıp tartışmaya kalkmışlar da...
Başlarına gelmeyen kalmamış...
Dünkü konuşmasında şöyle dedi:
“Benim itirazım bu akademisyenlerin farklı düşünmelerine, farklı görüş ortaya koymalarına değildir. Türkiye`nin demokraside, hak ve özgürlüklerde geldiği yer itibariyle hoşumuza gitmese de farklı görüşlere, düşüncelere, bunların ifade edilmesine elbette ki saygı duyuyoruz.”
Kanuni tanımlarımız da, toplumda yaygın olarak kabul görmeyen, sarsıcı ve şoke edici fikirlerin ifadesini düşünce hürriyeti kapsamında görüyor.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan da Başbakan Davutoğlu da bildirici akademisyenlerin bu sınırı geçtiğini düşünüyor.
Kimse terör örgütünün ağzıyla konuştuğunuzu, PKK propagandası yaptığınızı söyleyemez.
Kimse ‘terör destekçisi’ yaftasını yapıştıramaz size.
Sırf orantısız güç kullandığında devleti kınadınız, hukuk dışına çıktıklarında devlet görevlilerini payladınız diye size bunu yakıştıracak insafsız peydahlanmaz mı?
Yine peydahlanır ama üstünüze yapışmaz.
Kuru laf değil. Her terör darbesiyle demokratikleşmemiz biraz daha geciktiriliyor, hatta geri gidiyor, bu gerçek.
Üstümüzdeki terörle mücadele baskısı olmasa bugün özgürce neleri konuşuyor olurduk diye bir bakın... Terörün, kurbanlarımız yanında nasıl demokratik hoşgörü, uzlaşı ve tahammül ortamını da bizden aldığını ayan beyan görürsünüz.
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2013 Mart’ında Kanal D’de, eyalet sistemiyle ilgili fikirlerini tartışmaya açmıştı.