Paylaş
Fakat İspanya’dan yayıldığı için bu adı almış değil. Amerika’dan dünyaya yayıldı.
1918-20 yılları arasında 50 ila 100 milyon insanın canına mal oldu.
Fakat en çok ölümlü vaka İspanya’da görüldü diye de İspanyol nezlesi denmiş değil adına.
O kadar hızlı ve kitlesel bir yıkıma yol açtı ki bir rivayete göre, 4 yıldır süren Birinci Dünya Savaşı’nın da sonunu getirdi.
Tarafların direncini kırdı, daha fazla dayanamadılar sinsi virüse ve savaşı bitirdiler.
Söylentiler, rivayetler muhtelif.
Fakat İspanya’nın dünya harbine katılmaması münasebetiyle de adı İspanyol nezlesi konmuş değil.
* * *
İlk çıktığı yer değil, en kötü vurduğu yer değil, adının dünya savaşına katılıp katılmamakla da alakası yok.
Ne ondan, ne bundan, ne şundan...
Neden İspanyol nezlesi öyleyse?
Çünkü ilk haber olduğu yer İspanya. Korkunç salgını halktan saklamayan, gazetelerde adının açıkça yazılmasını yasaklamayan ilk ülke İspanya.
* * *
Diğerleri, savaş yorgunu toplumlarında panik ve ayaklanmalara sebebiyet vermemek için gerçeği gizlediler.
Dünya savaşının sürdürülmesini anlamsızlaştıracak kadar çok insan öldüren bir salgına, salgın demekten korktular.
O korku, salgının aldığı canların önüne geçmedi. Patır patır toprağa düştü yüz binler, milyonlar.
Ancak savaş hükümetleri, bu insanların niye öldüğünü askeri sır gibi tuttular. Vatandaşlarına gerçeği söylemediler.
Oysa onları öldüren bulaşıcı hastalık, bilgi değildi, grip salgınıydı. Bilmemek, daha çok insanın hayatta kalmasını sağlamadı.
Sansür uygulanan ülkelerde insanlar topluca ölmeye devam etti. Adı konmadı sadece, öldükleri bilinmesin diye başlarına mezar taşı dikmemek gibi.
* * *
Serbest tartışma ortamından ve bilginin sansürsüz dolaşımından doğmuştur, adını koymaktan ilk İspanyollar korkmadığı için İspanyol nezlesidir adı.
Bu vaazın nereden icap ettiğine gelince...
Farenjide yakalanınca İspanyol nezlesini hatırladım, oradan güncel tartışmalara, oradan da bambaşka bir çağrışıma, ta Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ‘Hakka Sığındık’ romanına kadar gittim.
Tamamen virütik etkiye bağlı hafıza tetiklenmesinden diyelim.
* * *
Salgın İstanbul’a da uğramıştı. Ama Samsun’a çıkmadan önce Mustafa Kemal’i de yatağa düşürdüğü, Latife Hanım’a da birkaç hafta çektirdiği tevatürleri dışında ele gelir bir malumat yok.
Hastalığın tesirlerine popülerlik kazandıran izler, tıbbi kayıtlardan çok edebi kayıtlarımızda var.
Nâzım Hikmet’in ‘Kuvayı Milliye Destanı’na da sirayet etmiştir, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanına da bulaşmıştır.
Roman elimin altında olmadığından, Selim İleri’nin ‘Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Klavuzu’ndaki özete müracaat ediyorum (s. 106). Hafıza tazelemek üzere...
Özetin özetiyle:
“Hakka Sığındık 1919’da yayınlanıyor.
O dönem bütün dünyayı kırıp geçiren İspanyol nezlesi, ‘İşitilmedik Bir Vaka’ alt başlığıyla romanın izlekleri arasında: İspanyol nezlesi de yoksul tabakayı kasıp kavuruyor...
Savaşların geri planında ölüm ve vurgunculuktan başka bir şey olmadığını ileri sürüyor eser.
Aksaray’da, Hoşkadem çevresinde yaşayan halkın savaş ezginliğini betimleyerek başlıyor.
Yoksul insanların bu kırımına karşılık, Sultan Hamid devri zenginleri, İttihat ve Terakki’nin eşitlikçi yönetiminde bolluk içinde geçinmekte, servetlerine servet katmaktadırlar.
Şehri sarmış olan İspanyol nezlesi, tam bu sıraya rastlar.
Ve Abdal Veli Hazretleri adlı yarı meczup bir kişinin okuyup üflemesiyle İspanyol nezlesinin geçip gittiği söylentileri yayılır.
Sultan devrinin soyguncuları ile İttihat kaparozcularının yağmalarını kıyaslayan bölümler dikkat çekicidir.
Bir yazar, üfürükçü söylentilerini kullanarak, salgının korkuttuğu vurgunculardan para sızdırmaya karar verir.
Topladıklarını fakir fukaraya dağıtan yazarın entrikaları, sürükleyici bir polisiye tadındadır.
Bir komiser ise vurguncu düzenle vurguncuları dolandıran bu yazarın arasında kalır.
Enselediği ‘iyi kalpli dolandırıcı’yı ele verecek midir, vermeyecek midir?
Komiserin seçimi hayli etkileyicidir...”
* * *
Ve günümüze bağlama cümlesi:
Doğru bilginin bastırıldığı yerde hurafe dolaşıma girer, sağlam haber sansürlendiğinde yalan dolandır boşluğu dolduracak olan.
Paylaş