Başka kimse kalmamış gibi, Türk-Rus ilişkilerinin geliştirilmesinden sorumlu adamını doğrudan cepheye sürmesinden belli. Hem de ucuzluğu sırıtan, harcıalem horozlanmalar için.
Adam seçkin bir ‘iyi niyet elçisi’yken ikinci sınıf bir çatapatçıya dönüştü.
Bu portreyi iyi tanıyalım.
Adı Konstantin Kosaçov.
Eli kulağındaymış demek...
Cenevre’deki barış görüşmeleri, çatışmalar durmadığı için tıkanınca... Ateşin karşılıklı kesileceği bir saldırmazlık rejimi üzerinde anlaşma sağlanmıştı.
Fakat bunun bir istisnası vardı.
Ateşkes, herkesin teröristliği konusunda uzlaştığı örgütleri kapsamayacaktı. Yani IŞİD’le Nusra’yı vurmak serbest olacaktı. Sadece diğerlerine dokunulamayacaktı.
Fakat kurulacak ateşkes rejiminde asayiş berkemal olmayacak. Bu geçici barış düzeninin bağrında bazı sürprizler saklı.
Şu iki beyanatı alt alta toplamak bile, ateşkes müjdesinin Türkiye açısından ne tür komplikasyonlara gebe olduğu hakkında bir kanaat veriyor.
ABD Savunma Bakanı Carter’ın demesiyle ‘Her konuda değil ama terörizmin her türlüsüne karşı olmada Türkiye ile aynı fikirdeler.
Ve IŞİD’i yenmek için Suriye’de ehil yerel güçlerle çalışmayı sürdürecekler.
‘AK Parti’yle yolunuzu ayıracak mısınız’ diye üsteleniyor...
Üstüne basa basa ne münasebet, iyi bir AK Partili kalacaklarını söylüyorlar.
Partide ikilik mi çıkarmak istedikleri soruluyor...
Açık açık geleneklerinde parti içi muhalefetin olmadığını, AK Parti’nin birlik ve beraberliğini savunduklarını belirtiyorlar.
Ama tesiri yok, yankısı yok; alaka görmüyor, karşılık bulmuyor söyledikleri.
Salı günkü grup toplantısında bu manidar sessizliğin nedenini şöyle açıklıyordu Demirtaş:
“Türkiye Cizre’deki duruma inanmak istemiyor. Çünkü bu çağda hükümetin böyle vicdansız olabileceğine inanılmıyor.”
Bakalım öyle mi?
Cumhuriyet gibi muhalif gazeteler ‘benden duymuş olmasınlar ama’... Erdoğan’ı kötü göstermek için bastıkları o tutanak var ya, işte o tutanak aslında Erdoğan’a müthiş yarıyor.
‘Ne yapsak da biz de karınca kararınca Tayyip Erdoğan’a bir güzellik yapsak’ diye oturup kafa patlatsalar, bundan daha iyi bir güzelleme fırsatı bulamazlardı.
Oysa gönüllerinden geçen Erdoğan’a bir jest, bir cemile yapmak değildi. Zarar vereceğini düşünerek yayınladılar.
* * *
Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde bir apartman bodrumu vardı, ‘vahşet bodrumu’ deniyordu, orada yaralılar mahsur kalmıştı, sayıları 20 kadardı, yardım bekliyorlardı ama sağlık hizmetlerine ulaşamıyorlardı, çünkü devlet kurtarılmalarına izin vermiyordu, göz göre göre ölüme terk edilmişlerdi...
Dün Cizre’deki terör operasyonunda sona gelindi. O bodrum ve içinde sıkışanların akıbeti de yakında sır olmaktan çıkacaktır. Gerçeğe az kaldı.
* * *
Farklı rivayetler dolaşıyor ortalıkta.
Dünkü yazısında Mehmet Yılmaz bunu soruyor. Daha doğrusu bir fikir egzersizine, bir senaryo çalışmasına davet ediyor.
Şöyle bir şey: Partinin de devletin de hükümetin de başı aynı kişi diyelim. Ve bu, hasbelkader Cumhurbaşkanı Erdoğan değil. Bir başkası...
Başlayalım mı tahayyülüne?
* * *