Sağ olsunlar, “Bülent Arınç’ın aforizmaları” başlıklı yazımı kimlerin sosyal medyada paylaştığını ifşa ederek gözümü açtılar.
‘Bugün 3’ü de bu yazıyı paylaştı’, ‘Bugün de birlikte hareket ettiler, Arınç’a destek veren 3 isim aynı yazıyı paylaştı’ gibi zehir hafiyelikler sağ olsun.
Gizli ilişkiler ağını çözdüler.
Biri yazıyor, 3’ü de yüzlerce kişiyle birlikte Twitter’da RT’leyerek yayıyor. Alın size dört dörtlük örgütlü faaliyet. Bütün unsurları oluşmuş durumda.
Bir tarafta HDP ve aparatları var.
Kampanyalarını, Cizre’de bir apartmanın bodrum katında 20 yaralının mahsur kaldığı söylentisi üzerine kuruyorlar.
Görünürde kaygıları tamamen insani. Dertleri, Cudi Mahallesi’ndeki yaralıları kurtarıp hastaneye yetiştirmek.
Telefon konuşmalarındaki yardım çağrılarının ses kayıtlarını yayınladılar.
Adı, Erdoğan ve Gül’le aynı hizaya yazılıydı. ‘Partinin triosu’ olarak anılan ilk 3 isimden biri.
İktidarın çelik çekirdeğini oluşturan asli unsurlardan, temel taşlardan, taşıyıcı sütunlardan sayılıyordu.
Tehlike geçtikten sonra trene atlayan kimi açıkgözler, şimdi Arınç’ı aforoz etme hakkını kendilerinde görmüyor mu, şaşıyorum.
AK Parti’nin bir yere gitmediği, artık kalıcı olduğu kesinleşmeden ona yanaşmayan kimi sağlamcılar, şimdi kendilerini AK Parti’nin merkezine koyup Arınç’ı dışlamaya yeltenmiyor mu! Şaşakalıyorum.
Bu satırları, maratonun son ayağı Riyad’dan Ankara’ya dönüş yolunda kaleme alıyorum.
İddiaya binmişçesine yoğunlaştırılmış, bir koşu ateş alıp gelmeye dayalı, 3 ayaklı bir resmi ziyaretti. Hızlandırılmış tur gibi.
Nefes alacak boşluk bırakılmamış. Derin bir uyku çekmeye değil, ancak arada derede gözü dinlendirecek uyuklamalara müsait...
* * *
Aklım hâlâ iş seyahati yüzünden bu hafta yapamayacağım TV programımda.
‘Başkaları nasıl düşünemedi hayret’ diye çalımını sattım dün ama...
Koç ailesinin burjuvalığını konuşmak için Atilla Yayla ile Emre Kongar’ı birlikte konuk almayı başaramadım diyelim.
Fakat ben yine de CNN Türk’te cuma akşamı yayınlanacak programımı kaçırmayacak olsam neyi tartıştıracağımı bilmenizi istiyorum.
Koç ailesi burjuva mıydı, değil miydi? Burjuva olsa ne fark ederdi, olmasa ne?
* * *
Başbakan Davutoğlu’nun Suudi Arabistan seyahati maalesef yayın günüme denk geldi. Seyahati izleyen gazeteci kafilesinde yer alıyorum. Bu münasebetle de ‘Baştan Sona’yı bu hafta yapamıyorum.
Zorlu Center’daki şanslı azınlık arasındaydım.
Başlık korkutmasın sizi, ‘Müslüman sol gibi’ derken fildişi kulesinde felsefe yapan, aralara zorlama mesaj sokuşturan bir işten söz etmiyorum.
Hikâyede yapaylık yok. Entelektüellik kasmıyor. Afaki değil, ayakları yerde.
Müslümanlıkla solculuğu barıştırmak gibi büyük iddialar da taşımıyor. Sinemanın boyunu aşan iri laflar etmeye de kalkışmıyor.
Türkiye’yi dünyaya şikâyet etmek...
Gelenektir; şikâyet eden, kendi yönetiminin kulağını, yabancı bir ülke yönetimine büktürmek istemekle suçlanır. Sonu ihanete dek gider bu suçlamanın.
En son, Başkan Yardımcısı Biden’la görüştürülen gazeteci ve STK temsilcilerinin başına geldi. Türkiye’yi jurnallemekle itham edildiler.
Oysa itham eden kesim, düne kadar bu tür ithamlara maruz kalan kesimden başkası değildi.