PaylaÅŸ
Bildirici akademisyenlerin üstüne mimlemelerle, kapılarına çarpı atmalarla, okuldan uzaklaştırmalarla, polis baskınlarıyla, savcılık soruşturmalarıyla, kan banyosu tehditleriyle gidilmeyecekti.
Â
Eski Türkiye’de denenmiÅŸ ve ters tepmiÅŸ bir yöntemdi bu.Â
Â
Akademisyenler bildirisini kim planladıysa iddia ediyorum, iktidarın tepki biçimini öngörerek, gelecek reaksiyonun türünü hesaba katarak planladı.
Â
Kim kurguladıysa o metni, kurgusu başarıya ulaştı.
Â
Â
Ä°stediÄŸi atmosferi elde etti.
Â
Tarih tekerrür ediyor şimdi.
Â
Â
* * *
Â
Â
Deja vu gibi.DGM’lerle mücadeleden kalan deneyim ve hafıza, tekrar devrede.
Â
Unutulmuştu oysa; DGM’ler ortadan kalkınca kendini ihbar etme kuyrukları da ortadan kalkmıştı.
Â
Akademisyenler bildirisinden sonra hayatımıza geri döndüler.
Â
Â
* * *
Â
Â
Ä°lk 1995’te baÅŸlamıştı kendini ihbar etme furyası.Â
Â
Alman Der Spiegel dergisinde çıkan makalesinden dolayı Yaşar Kemal’e soruşturma açılmıştı.
Â
Bölücülük propagandasından...
Â
İfadesinin alınacağı gün, onunla dayanışma için mahkeme önüne koşanlar ilk kuyruğu oluşturdu.
Â
O kuyruk, düşünce suçu ve DGM’lerle mücadelede kalıcı bir kampanyaya dönüştü.
Â
Ne zaman bir söze, bir yazıya, bir kitaba soruşturma açılsa onlarca, yüzlerce, binlerce kişi toplanıp yeniden bastı onu.
Â
Her biri altına yayıncı olarak imzasını koydu ve toplu halde kendi kendilerini DGM’ye ihbar ettiler.
Â
Sakıncalı yazıları toplayıp ‘Düşünceye Özgürlük’ kitabı bastılar.
Â
Yazar, çizer, akademisyen, sanatçı, gazeteci derken önünde uzayan kuyruklarla baş edemez hale geldi DGM’ler.
Â
Kaçını atacaksın içeri, hangi birini yatıracaksın akıllansın diye?
Â
Kontrolden çıktı olay.
Â
SoruÅŸturma açan, açtığına piÅŸman oldu.Â
Â
İhbarları kabul etmemek için yan çizmeye, ‘Odasında yok’ dedirtmeye, kaçmaya, saklanmaya başladı o dediği dedik DGM savcıları.
Â
Ama peşleri bırakılmadı...
Â
Elden alacak kimse bulunamadığı için iletilemeyen dilekçeler, törenle postanelerden gönderildi bu sefer.
Â
O tebligatları da teslim almamak için kıvrandılar.
Â
Görmezden gelinen, işleme konmayan suç duyuruları oldu.
Â
Aynı metnin altındaki binlerce imzadan bazen sadece birine soruşturma açıldı ve onun da günün sonunda beraatı istendi.
Â
Bu kez beraat edenler karara itiraz etti, yargılanmayanlar şikâyetçi oldu.
Â
‘Olmaz’ dediler, temyize götürdüler. ‘Hani cezamız’ diye zorladılar, bastırdılar...
Â
Â
* * *
Â
Â
Şanar Yurdatapan’la Abdurrahman Dilipak o kuyrukta kol kola girdiler.
Â
Toktamış Ateş’le Emine Şenlikoğlu DGM önünde uzayan o sıralarda tanış oldular.
Â
DGM’ler bunaldı, tıkandı, kilitlendi...
Â
‘Düşünce suçlusu’ kovalarken ‘düşünce suçlusu’ndan kaçan durumuna düştüler.
Â
Öne katılıp ne yapacaklarını bilemez hale getirilene, adamakıllı madara edilene kadar kovalandılar.
Â
Ne kara mizah rezaletler yaşandı, ibretiâlem oldular.
Â
Düşünceyi ezenler, ‘düşünceye özgürlük’ kampanyasının altında ezilip gitti...
Â
Â
* * *
Â
Â
DGM’ler 2004’te Erdoğan liderliğindeki AK Parti tarafından kapatıldı.
Â
Terörle mücadele yasası Erdoğan liderliğindeki AK Parti tarafından değiştirildi.
Â
Terör yöntemini doğrudan övmedikçe, açıkça teşvik etmedikçe ya da alenen şiddete çağırmadıkça düşünceyi suç olmaktan yine onlar çıkardı.
Â
Şimdi, hem de çarpık bir bildiri üzerinden benzer bir dalga oluşturulmaya çalışılıyor.
Â
Tiyatrocusundan sinemacısına, akademisyeninden edebiyatçısına, gazetecisinden yazarına önce destek ve dayanışma bildirileri geldi.
Â
 Sonra kendini ihbar etmek için kuyruğa girmeler...
Â
En son Şanar Yurdatapan da sahnedeki yerini aldı.
Â
‘Beni de yargıla’ düğmesine basıldı işte.
Â
Sayı ÅŸimdiden on binlere baliÄŸ.Â
Â
DGM’lerden de deneyimli, idmanlılar üstelik.
Â
 Cezaevlerinde ise son 565 kişiye yer kalmış...
Â
Nerede yatıracak, altından nasıl kalkacaksınız?
Â
Â
* * *
Â
Â
O bildiri, savcıların sunduğu bu fırsatı ve payeyi hak etmediği gibi;
Â
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da son verdikleri kuyrukları kendi devirlerinde tekrar görmeyi hak etmiyor.
Â
Polisle, savcıyla imzacıların üstüne gidilmeyecekti.
Â
Yöntem yanlıştı.
Â
Doğru tepki, Başbakan Davutoğlu’nun Londra yolunda bize söylediği şekilde olacaktı.
Â
Yani bildiricilerin zihniyeti eleÅŸtirilecek, niyetleri deÅŸifre edilecek, mantıkları çürütülecek, kendileriyle yüzleÅŸmeye itilecek, özeleÅŸtiri yapmaya zorlanacaklardı.Â
Â
Ama araya polis ve savcı girmeyecekti.
Â
Kimsenin peşine düşülmeyecek, kimse karakola çekilmeyecekti.
Â
Zihniyet tartışması düzeyinde kalacak ve orada mahkûm edileceklerdi.Â
Â
Hâlâ da geç değil.
PaylaÅŸ