Anlamlı, mantıklı ve tutarlı bir açıklaması henüz bulunamadı derim.
Devletin tepesinde derin görüş ayrılıkları mı vardı, hayır. Hatta Davutoğlu’na göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aralarında milim fark yoktu.
AK Parti içinde esasa dair büyük fikri ayrışmalar mı yaşandı, bildiğimiz kadarıyla onun karşılığı da hayır.
Fakat bilmediğimiz bir şey var.
kendi beyanından anlıyoruz ki Davutoğlu bir sabah MKYK’da yetkilerine müdahale için gizli gizli toplanmış imzalarla karşılaştı, arkasından iş çevrilmişti, sarsıcı bir sürprizdi, bunu beklemiyordu, yoldan önce geldiğine inandığı yol arkadaşlığına yakıştıramadı, aralarındaki hukuka sığdıramadı, fakat krize çevrilirse de sıkıntı büyüyecekti, iç çekişmelerle partisinde ikilik ve çatlak çıkarılmasına fırsat verecek değildi, davasının zarar görmemesi için fedakârlık ona düşüyordu, ayrıca iç iktidar mücadelesi uğruna tek bir kalp bile kırmaya değmezdi, koltuklar zaten gelip geçici değil miydi, nesini koruyacaktı, hem sen-ben kavgasına mı tutuşacaktı, mevki makam hırsına mı yenik düşecekti, ucuz ayak oyunlarına mı prim yaptıracaktı, hakkını arayacak diye kayıkçı kavgasına mı kaptıracaktı, ona göre değildi, dost çalım çelmelerinin adamı da değildi, değerlerine uymazdı, nefsini ayaklarının altında çiğnerdi ama şahsiyetinden ödün vermek de olmazdı, en iyisi davasının selameti adına yutkunarak sineye çekmekti, fitne kapısını kapatmak için kendisine yakışanı yaptı, eskilerin tabiriyle ‘refik’ dediği yol arkadaşlarını değiştirmektense kendi konumunu değiştirdi, vakur bir duruşla genel başkanlığı ve başbakanlığı bırakıyor.
Uzun uzadıya tafsilatını okuyacak vakti olmayanlara, tek cümlede özeti budur.
Buradan sonrası ise sabrı ve zamanı olanlar için Davutoğlu’nun gidişine dair kişisel notlarımdır, bende uyandırdığı duygu ve izlenimlerdir.
Fena iş çıkarmadı Ahmet Davutoğlu.
Ellerinde Can Dündar’la Erdem Gül’ün casusluk yaptığını kanıtlayacak bir bulgu olmadığını düpedüz kabul etti işte savcı.
Anayasa Mahkemesi’nin dediği de bundan ibaret değil miydi?
Hatırlayın...
Dündar’la Gül haksız yere alıkondukları, bu nedenle basın özgürlüklerinin de ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunmuştu.
Gelin görün ki suçlamalar arasında casusluk geçmiyor.
Duruşma savcısı, onları tane tane bir kenara ayıklamış. İddianamedeki aşırılıklara, orantısızlıklara ve çarpıklıklara dikkat çekenlerden biriydim. Savcıdan önce davranmanın dayağını da bir güzel yemiştim. Şimdi savcı da aynı noktaya geldi, evvelce yazdıklarıma yakın şeyler söylüyor.
Kâhinliğimden değil; insaf, vicdan ve akletme melekelerimi kullandığımdan bildim. Yıpratmaktan kaçınanlara da tavsiye ederim, çok kullanılmışı daha makbul bunların.
Savcılık makamı, iddianamedeki görüşlerini radikal biçimde revize etmiş görünüyor.
Hain yaftasını dışa karşı en kolay, en cömert, en gelişigüzel kullanan milliyetçi partide de bir lügat isyanı başladı.
Ümit Özdağ, Yusuf Halaçoğlu ve Özcan Yeniçeri, hafta içi düzenledikleri basın toplantısında ‘hain’ yakıştırmasına bayrak açtılar.
İçeride kurultay isteyen ülkücülere karşı da bu maymuncuğa başvurulmasından yakınıyor, içerliyorlar.
Ümit Özdağ’ın vaadi, sadakat ve ihanet kavramlarını ucuzlatan bu kullanım şeklini, ülkücülerin dilinden temizlemek.
Rahmetli Erbakan’ın yasaklı olduğu dönemlerde Milli Görüş partilerinde uygulanan ‘tek adamcı’lığı ve ‘emanetçi’liği çok yanlış bulduğunu da biliyoruz.
Yenilikçiler, bu gerekçeyle yollarını ayırıp AK Parti’yi kurmamışlar mıydı?
Cumhurbaşkanlığına seçilip de genel başkanlığı Ahmet Davutoğlu’na devrederken de aynı fikirdeydi.
Davutoğlu’nun kendisine vekalet edecek bir ‘emanetçi’, AK Parti’nin de bir ‘tek adam partisi’ olmadığını üstüne basa basa ilan eden Erdoğan’ın kendisiydi.
Bekleneceği gibi, o yükün kendi üstünden alınmasına seviniyor, şen şatır hem de. Sırtlanacak başka birileri çıktı diye, sevincini gizleyemiyor, oh çekip oynayacak.
Bunun için suçlayamazsınız onu, haksız değil.
Fakat içten içe sevinmekle kalmamış, tadını çıkara çıkara kanırtıyor. Olayın derinleşmesine katkı sunmak için ekstradan bir çaba da sergiliyor komşum.
Sorsanız benim soyut imalarımı netleştiriyor, somutlaştırıyor, ete kemiğe büründürüyor.
2011’deki ziyareti sırasında Mısır’daki Müslüman Kardeşler yönetimine laikliği tavsiye etmişti.
O gün Kahire’de söylediklerini bugün de aynen tekrarlıyor.
AK Parti’yi kurarken programına laiklik ilkesini koyduklarını da hatırlatıyor.
Haybeye telaşlanmışız.