Paylaş
Bekleneceği gibi, o yükün kendi üstünden alınmasına seviniyor, şen şatır hem de. Sırtlanacak başka birileri çıktı diye, sevincini gizleyemiyor, oh çekip oynayacak.
Bunun için suçlayamazsınız onu, haksız değil.
Fakat içten içe sevinmekle kalmamış, tadını çıkara çıkara kanırtıyor. Olayın derinleşmesine katkı sunmak için ekstradan bir çaba da sergiliyor komşum.
Sorsanız benim soyut imalarımı netleştiriyor, somutlaştırıyor, ete kemiğe büründürüyor.
Ama bu arada basitleştiriyor da.
Sicilya dönüşü ayağının tozuyla Ankara kulislerine dalıp AK Parti kazanlarında ne kaynatıldığına bakıyor.
Yazıma da sağ olsun bedava dekoder hizmeti veriyor. Kendince deşifresini yapıyor, kazan karıştırıcı kepçelerin mikserlik faaliyetlerini ifşa ile teşhire kadar götürüyor işi.
Komşum el atar da konuyu magazinleştirmez mi, e bir parça magazinleştiriyor da haliyle. Fakat iki kişilik bir sitkoma indirgenemeyecek kadar kızışık mevzu.
Günübirlik laiklik krizimizin gölgesinde kaldı. Meclis Başkanı boş bulunup, biraz da hızını alamayıp iktidarla muhalefeti kol kola laiklik nöbetine kaldırmasa çarşı-pazar karışırdı.
Başbakan Davutoğlu’nun grup konuşmasındaki bir gürleme, o hengâmede dikkatlerden kaçtı, toz bile kaldırmadı.
Oysa meydan okuyan, rest çeken, tonu oldukça sert bir gürlemeydi.
Ardı arkası kesilmeyen vurkaç tarzındaki medya tacizleri canına tak edince pençelerini çıkardı, diş gösterdi Hoca.
Bir ‘yettiniz artık’ konuşmasıydı, araya gitti.
Saman alevi gibi parlayıp sönen laiklik tartışmasının hasar tespit raporunu çıkaracaksam, en başa bu zayiatı yazarım.
Komşumun olaya dahil olmasından şikâyet ediyor değilim. Ancak sitkom malzemesinden fazlası var ortada.
Ne demişti Davutoğlu, tamamını hatırlayalım:
“Kirli hesapların, siyasi mühendisliklerin taşeronu, aparatı olmayı kendilerine vazife biliyorlar. Bu aziz davaya medya üzerinden hiza verilebileceğini zannediyorlar.
Arkadaşlar, geçti o günler.
Cumhurbaşkanımızın, bu kürsüden bu marazi tiplere verdiği cevabı, ‘Biz manşetlerle çarpışarak, savaşarak geldik’ dediği günleri unutmadık.
Kimse, basın üzerinden siyaseti, AK Parti’yi dizayn etmeye heveslenmesin.
Eğer Cumhurbaşkanımızın 14 yıl içinde, manşetlerle basın üzerinden siyaseti dizayn etmeye karşı verdiği kavga, bir kez daha bugün verilmesi gerekecekse biz buradayız ve bu kavgayı sonuna kadar da sürdürmeye kararlıyız.”
Kısacası ‘Halep oradaysa arşın burada’ diyor.
Peki muhatap kim?
Adres bence tek tek şu ya da bu kişi değil.
Netleştirmek adına muhatabı şahıslara indirgemek, odak kaymasına yol açabilir.
Kesin olan şu; işaret ettiği odak, iktidar medyasının içinde.
Çünkü medyada siyasete operasyon çeken başka bir odak, hükümete hiza, emir ve istikamet vermeye hevesli başka bir merkez, ‘sen-ben’ davası güden başka bir aktör kalmadı.
Muhalif, düşman, eleştirel olan var. Fakat mühendislik projeleri geliştirip siyasete dayatmaya çalışan başka bir aktif manipülasyon odağı yok görünürde.
Fantastik kurgularını, çılgın tasarımlarını sadece siyasete değil, medyanın geri kalanından iş dünyasına kadar her tarafa empoze etmeye uğraşan başka ‘gizli iktidar’ düşkünü var mı Allah aşkına ortada?
Davutoğlu, karşıt türdeki yayınlara değil, siyasi iradesini baskı altına almaya dönük bu içerden tahakküm çabalarına çıkışıyor işte.
İşler daha da kızışır mı, kızışabilir.
Daha da çirkinleşir mi, çirkinleşebilir.
Ama Hoca’nın mesajı açık; dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstünde manşet vesayeti kurmak isteyenlere nasıl direndiyse bugün kendisi de öyle direnecek.
Vesayet manşetlerinin adresi değişti diye kuru gürültüye pabuç bırakmayacak.
Heveskârların hevesini bastırmaya, muhterislerin ihtirasını söndürmeye, meraklıların merakını gidermeye yeter mi, göreceğiz.
Bizi ilgilendiren kısmı ise; medyadaki bu son vesayet girişimi de yıkılırsa memleketin huzura erecek, milli iradenin rahata kavuşacak olmasıdır.
Paylaş