Paylaş
Anlamlı, mantıklı ve tutarlı bir açıklaması henüz bulunamadı derim.
Devletin tepesinde derin görüş ayrılıkları mı vardı, hayır. Hatta Davutoğlu’na göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aralarında milim fark yoktu.
AK Parti içinde esasa dair büyük fikri ayrışmalar mı yaşandı, bildiğimiz kadarıyla onun karşılığı da hayır.
Fakat bilmediğimiz bir şey var.
O bilmediğimiz etken nedeniyle Davutoğlu’nun gitmesi aciliyet kazandı, apar topar bırakması icap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletvekilleriyle görüşmesinde “Uzaması sıkıntı yaratırdı. Nasıl olsa olacaktı. Böyle olması daha iyi oldu” dediği naklediliyor.
Şu saate dek de yalanlanmadı.
Eğer doğruysa, eğer sıcağı sıcağına değerlendirirken Erdoğan’ın ağzından ilk bu sözler döküldüyse tablo açık.
Zaten olacak olan oldu, mukadderdi, kaçınılmaz sondu yani.
Öyleyse ‘suyu ısındı ısınıyor, ha gitti ha gidiyor, çanlar Davutoğlu için çalıyor, Davutoğlu’yla artık yürümüyor’ şeklindeki çığırtkanlıklar, fevri şirretliklerden, fitne fücurdan değildi, planlı işaret fişekleriydi.
Böyle böyle ortam hazırlanarak gidişi acilleştirildi, süreç hızlandırılmış oldu.
Acilen gitmekte rahmet vardır haddi zatında, acısız gidersiniz.
‘Uzaması sıkıntı yaratırdı’dan kasıt bu olmalı. AK Parti ve Davutoğlu için nispeten daha ağrısız, daha sancısız, daha can çekiştirmeyen bir yol.
Fakat niye zaten olacaktı, niye kaçınılmaz sondu, orası hâlâ sır.
Ve daha olacak olanlar sırasında neler bekliyor ki o sebeple hızlandırılması gerekti, meçhul.
Davutoğlu’nun gidişinde açıklanamayanlar bunlar.
Erdoğan’ın mesajındaki şifrelerin çözüleceği, Davutoğlu’nun gidişindeki sır perdesinin kalkacağı yer ise 22 Mayıs’taki olağanüstü kongre.
Bilinmezler en geç orada, Davutoğlu’nun kime devredeceği kesinleştiğinde aydınlanacak.
Gidişindeki acelenin bugün bilmediğimiz nedeni, biraz da yerine kimin geldiğinin görülmesiyle anlaşılacak.
***
‘Güçlü başbakan güçlü cumhurbaşkanı’ dönemi kapandı mı derseniz...
Evet, bunu rahatlıkla söyleyebiliriz, güçlü başbakanlar dönemi kapandı.
Kimilerinin fiili başkanlık dediği ‘mutlak güçlü cumhurbaşkanlığı’ dönemine girmiş bulunuyoruz.
Davutoğlu’nun niye gittiği sorusuna, uyumlu götürmeye ne kadar gayret de etse emanetçiliği benimsememiş olmasından başka bir neden henüz gösterilemedi, başka bir izah getirilemedi.
Giden fazla iddialı, fazla öne çıkan, fazla cevval, fazla dinamik, fazla enerjik, fazla kabına sığmayan olduğu için gittiyse gelen, epey geride duracaktır.
Yerine düşük profilli bir başbakan geleceği, AK Parti muhitlerinde açık açık telaffuz da ediliyor.
Bu da ‘Davutoğlu son başbakandı, giden aslında Davutoğlu değil Başbakanlık makamının kendisidir’ manasına gelir.
***
Ne yani düşük profilli demek, illa zayıf, iddiasız, güçsüz, silik, varlığıyla yokluğu bir ve emanetçiliğe tepeden tırnağa uygun bir başbakan mı demek?
Hayır, ne münasebet.
Kimin geleceği daha belli olmadan kişiliğine laf söylemek, karanlığa kurşun sıkmaktan farksızdır.
Hakkında peşinen ‘gölgesinden korkacak bir emir eri gelecek’ diye sevimsiz hükümler vermek hiç doğru olmaz.
Çirkin ve münasebetsiz bile kaçar.
Ama Davutoğlu gibi baskın bir karakter dahi muhalefetin dilinden kurtulamadıysa, ‘etkisiz eleman’ iğnelemelerine maruz kaldıysa...
Domine edilmeye daha müsait yapıda bir başbakanın edilgen ve güdümlü olmak gibi yergilerden kurtulması zor.
O da baştan bunu göze alarak, hatta değil gocunmak, değil öyle olmadığını ispata çalışmak, emanetçi rolüne gönüllü ve razı olarak gelecektir.
Varlığını hissettirmemek, çevreye herhangi bir rahatsızlık vermemek için elinden geleni yapacaktır.
Mesele profil meselesiyse tabii.
Aksi halde ise Davutoğlu’nun yüksek profil sorunundan gitmediği meydana çıkacaktır.
***
Bir daha söylersek, nasıl bir döneme giriyoruz?
En azından alnının akıyla görev yaparken Davutoğlu’nun neden fücceten bırakmak zorunda kaldığı sorusuna cevap teşkil edecek bir döneme giriyoruz.
Paylaş