Sahipleri, yaşadıkları kentte, “ne zaman yer yerinden oynamalı, oynatılmalı” bilmiyorlarsa, “Hayâlî” nin, daha 1500’lerde tariflediği açmaza düşmüşler demektir. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) düzenlediği 37. Uluslararası İzmir Festivali, bugün başlıyor. Hem de, bütün sergüzeşti içinde, doğal olarak ancak bazı yıllara nasip olan, “bu sene o sene” dedirtecek, efsunlu bir içerikle... Siz hiç, “kentli”nin, İzmir’in ürettiği, en değerli mücevherlerden bir olan bu sanat şöleni için, (söz timsali...) “divanda, dergâhta, çargâhta, mecliste ve meydanda...” iki çift lâf ettiğine tanık oldunuz mu ? Olmamışsınızdır ! İşte, “kendine, kentine yabancılaşma” böyle bir şey. Uzatmayalım...
#1İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) evsahipliğinde devam eden 31. İzmir Avrupa Caz Festivali, 14 Mart 2034 Perşembe akşamı, Suriye doğumlu caz efsanesi “Lynn Adib” ve 6 telli bas’ın virtüöz ismi “Marc Bronfosse”u AASSM Küçük Salonda ağırladı. Onlara, davul ve perküsyon’da (ve dahi bendirde...) “Elias Arapoglo” ile saksafon ve flütte “Stéphane Guillaume” eşlik etti.
#1BUGÜNE kadar hep koltuktan sahneye bakarak yazdım yazılarımı. Oradan gördüklerimi, bir sanat eleştirmeni iddiasından uzak, “benim gözlüğümden” böyle görünüyor diye anlattım. Gözüme güzel görününce, Efes’teki kedileri, köpekleri bile yazdım... Hep anladığımı zannettiklerimi, beğendiklerimi yazdım. Beni içine çekemeyenleri ise hiç taşımadım köşeme. Çünkü hep bildim ki, “oturduğun yerden dinlediğinin ardında, görmediğin bir dünya vardır...”Hayatımda ilk kez, bir konser yazısını, sahnede piyano çalıyorken fikrettim. “Steinway ve oğulları”nı saymazsanız (ki onları yok saymak yakışık almaz), sahnede sadece ben ve Dr. Cemile Cabbar... Biribirine çevrilmiş 2 piyano, ister “bir düello duruşu” deyin, ister “kucaklaşmaya hazır haldeler” diye hoş bakın. Hepsi hepsi, böyle bir yalnızlık.
#1Makam müziğinde, klâsik kemençe’nin uluslararası arenaya çıkabilmiş ve dünya durdukça hatırda kalacak virtüözleri, bu sazı kucağına alan pek çok kıymetli sanatkâra kıyasla uzak ara öndedir. (Zihin yorgunluğumun kusuru ve özrü bende kalmak kaydıyla...) Tanburî Cemîl, Fahire Fersan, Vasilâki, Nikolâki, İhsan Özgen, bu yolun kilometre taşlarıdır. Yaşayan Usta’lar arasında da Derya Türkan’ı buraya kaydetmek gerekir.
#1YAZIN son günlerinde, hatta güz esintileri de başlamışken, vesileyle, bir sonbahar yaprağı misali; aklımdan hiç çıkmayan bir şiir düştü ayaklarımın dibine. Bu yazı, o vesileyi anlatır... “İlkyaz”daki dizelerinde Gülten Akın, “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya...” der malum. Ve ince şeyler için durmadan önce, biraz yavaşlamak gerektiği çıkarımını da, okuyucunun idrakine bırakır...
#1Ben söylemiyorum; “bir kez daha suç ortaklığı içindeyiz…” diye kendileri itiraf ediyor. O halde, bu unutul(a)maz ve “T’abî Mustafa Efendi’den ilhâm almış beyâtî gece” için, başka fail aramaya lüzûm yok ! Bakmayın, “bu gece, ilk defa sizler için bir araya geldik” filân demelerine; zaten her yerde “aranıyorlar…” 4 kişiydiler… Ön sıralardaydım; hepsini teşhis edebilirim…
#1İZMİR’in “festival” hasretini kelimelere dökmek kolay... Ama bu bekleyişin “ruhunu” tarif etmek zor! “Dünya telâşı” denilen kargaşa ve kaygıların bezdiren kreşendoları arasında, kimin aklına geliyordu ki, her şeye rağmen, “yokuş bittiğinde veya zayıfladığında”, insanın varlık ve yaşama sebebi sanat bahçelerinde tazeleneceğiz?
#İzmir