Celsus Sahnesi’nde, “Olağan Şüpheliler…”

Ben söylemiyorum; “bir kez daha suç ortaklığı içindeyiz…” diye kendileri itiraf ediyor. O halde, bu unutul(a)maz ve “T’abî Mustafa Efendi’den ilhâm almış beyâtî gece” için, başka fail aramaya lüzûm yok ! Bakmayın, “bu gece, ilk defa sizler için bir araya geldik” filân demelerine; zaten her yerde “aranıyorlar…” 4 kişiydiler… Ön sıralardaydım; hepsini teşhis edebilirim…

Haberin Devamı



Evet onlar “çaldılar !” Enstrümanlarının geleneksel ifadesini aşan bir yorumla, “Osmanlı coğrafyasından, Çîn-ü Maçîn’e, Endülüs’ten Afrika’ya, Kadıköy’den Paris’e uzanan” farklı bir “ipek yolu”nu, bambaşka bir “ay”ın altında yürüdüler… “Şamanizm üfleyen pentatonik dizilerden, segâh’a, sabâ’ya uzanan” müzikal şiirler söylediler. “-Klâsik Doğu (makam) Müziği-ni, Flamenko’nun feryadıyla; dahası Endülüs cante jondo (derin şarkı) geleneğinden gelen lirik, masalsı ve arınmış bir virtüözite ile” sarmaladılar…

“La Luna De Seda” (İpek Ay) isimli son projesinde; yine, (asıl ün yaptığı) ve beş telli kontrbasında kullandığı özel enstrüman tekniği ve deneyselliğiyle kanatlanan Renaud Garcia - Fons, tartışmasız “elebaşıydı !” İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı'nın (İKSEV) düzenlediği 35. Uluslararası İzmir Festivali’nde, Institut Français İzmir işbirliği ile gerçekleşen konserde, “telliler”in bu inanılmaz buluşmasında; daha önce farklı projelerde birlikte olduğu, “İncesaz”ın buğulu sesi ve İhsan Özgen ekolünün seçkin arşesi Derya Türkan (kemençe), çağdaş ve klâsik batı müziğinden ladino, rembetiko ve daha fazlasına uzanan ufkuyla Serkan Halili (kanun) ve Flamenko’nun yanık notalarında, herzaman aranan bir yorumcu olan Kiko Ruiz (Flamenko gitar) ile birlikte sahne aldılar. Demem odur ki, “orada ol(a)mayanlar”a tarife çalıştığım müzikaliteyi, “eşi menendi görülmemiş bir ritim algısıyla, ezgi ve zaman zaman da, doğaçlamayı beraber keşfetmeye yönelik bu derin arzuyu – suçu” herkesin gözü önünde, “teşekkül halinde” işlediler…

Bu yılki festivalde, “…ben de oradaydım” diye hoş bir icat çıkarttı, İKSEV. Hem de “dejavu” tacirlerini kıskandıracak “anı cümlecikleri”, her seferinde, “…siz orada olun diye biz 35 yıldır buradayız” vurgusuyla bitiyor. Aynı döngünün rüzgârıyla, işte cumartesi akşamı Efes - Celsus Kütüphanesi’nde olanlar da, bizim artık buralarda olmadığımız senelerde, etraftakilere nispet yapmak için, dinlediklerini ve sahnede gördüklerini anlatacaklar. Kulakları kadar, gözleri de tanık olduklarını saklayacak elbet. Ve sanıyorum şu satırları da ekleyecekler; “müzik yaparken, gözlerinin içi gülüyordu, olağan şüphelilerin… Sakin, dingin ve huzurluydular… Gül yüzlüydüler…”

Program kitapçığındaki “şaşırtıcı” bir “çeviri doğrusu” (hatası değil…) ile toparlayalım yazıyı. “…Görünen o ki bu grup, bizleri tamamen yeni bir enstrümantasyon aracılığıyla, harika bir duygu ve müzikal -şevk- anına davet ediyor…” denmiş. Yıllarca, benzer yayınlardaki “lâf olsun” karşılıklarını, estetik bir metnin sivilceleri olarak eleştirdim. Bu kez, sahibini kutluyorum, teşekkür ediyorum. Müzikal “coşku” ya da “zevk” denilmiş olsaydı, “La Luna de Seda - İpek Ay” konserindeki olağanüstü ritim ve ezgi tasarımı, sıradanlaşmış, hattâ ıskalanmış olacaktı. Fevkalâde bir basiret ile “şevk” denilmiş… Başka hiçbir kelime, bu konserin sunduğu “nûş” halini tarife yetmeyecekti.

Ve öyle olsaydı, dinleyenler de, bu serhoş eden “sentez akşamı”nın, T’abî Mustafa Efendi’nin, “Gül yüzlülerin şevkine gel, nûş edelim mey…” diye seslenen kadîm davetini anlayamayacaktı; içselleştiremeyecekti… Teşekkürler İKSEV !

Yazarın Tüm Yazıları