Yorgo Kırbaki

190 sinema, 150 tiyatro 60 sergi, 105 konser

11 Mart 2006
Geçen hafta İstanbul’dan gelen misafirlerimi en iyi şekilde ağırlamak için hazırladığım programda B hatta C planları bile kurduğumdan, 1.5 Euro karşılığında aldığım ve bu şehirde ne var ne yok anlatan Athinorama dergisinin sayfalarını karıştırırken, ilginç bulduğum bazı tespitleri sizlerle paylaşmak istedim: Nüfusu 5 milyon olan Atina’da tam 190 sinema salonu var. Bunların sekiz tanesinde (Gold Class) filmi yemek veya içki eşliğinde izleyebilmek mümkün.

Tiyatro salonlarının sayısına gelince, sinemaları kıskanmalarını gerektiren bir şey yok. Tam 116 tiyatro salonu var Yunan başkentinde. Çocuk sahnelerini de eklersek, bu sayı 150’nin üzerinde.

Sadece 2-9 Mart tarihleri arasında bu şehirde 16 yeni sergi açıldı. Ayrıca 43 sergi de bu tarihler içinde açık kalmayı sürdürdü.

Aynı tarihlerde, rock’tan soul’a, cazdan etniğe küçük büyük tam 105 konser verildi bu şehirde.

Gelelim gece hayatına. Süperstarların sahne aldığı müzikhollerin sayısı 16. Hemen hepsi ya çarşamba-pazar ya da perşembe-pazar arası açık. Bu mekanlarda dört kişi bir şişe viski ya da iki şişe şarap (yanında çerez ya da meyve ve meşrubat) için 170-200 Euro ödüyor.

"Süper" olmayan starların sahne aldığı ve "hot club" tabir edilen mekanların sayısı ise 13. Buralarda dört kişi için tarife 140-160 Euro arasında. Bana göre, hot club’larda eğlence müzikhollerden daha iyi. Atmosfer daha sıcak.

Başkentteki 26 farklı mekanda eski Rebetiko müziği çalınıyor. Buralarda fiyatlar 100-120 Euro arasında değişiyor.

Her semtte onlarca olan canlı müzik ya da DJ’li barların, müzikli lokantaların ve tavernaların sayısını varın siz düşünün...

Türkiye ile kıyaslandığında asgari ücretin birkaç katı olduğuna göre, pek çok şeyin pahalı olduğu Yunanistan’da eğlence ucuz, çok ucuz diyebiliriz.

Daha yolun yarısında yoruldu

Daha dünmüş gibi geliyor ama Başbakan Kostas Karamanlis’in lideri olduğu Yeni Demokrasi (ND) Partisi iktidarda ikinci yılını doldurdu.

Yunan halkı, 1981’den 2004’e kadar geçen 23 yıl içinde yaklaşık 20 yıl ülkeyi yöneten sosyalist Pasok Partisi’ne son seçimlerde ana muhalefet rolünü layık görmüş (yüzde 40.55) Yeni Demokrasi’yi de (yüzde 45.36) büyük ümitlerle iktidara getirmişti.

Yunanlı, günlük yaşamının iyileştirilmesini, kendisini yönetenlerin şeffaf olmalarını, daha iyi sağlık, daha iyi eğitim hizmetleri istiyordu. Bir de, Pasok iktidarı ile geçen 20 yılda hep aynı simaları görmekten bıkmıştı. Ayrıca, partinin yeni lideri, eski Dışişleri Bakanı Yorgos Papandreu seçim öncesinde yeni rolüne pek de hazır olmadığını göstermişti.

Seçim öncesi köklü reformlar sözü veren merkez-sağcı Karamanlis’e Yunan halkı zaman tanıdı. Ancak, tecrübesiz kadrolar, peş peşe patlak veren skandallar -ki en önemlisi telekulak skandalı- ve medyanın önemli bölümünün merkez-sol çizgide olması yüzünden hem Karamanlis’e toleransın hem de iki yıl önceki yüzde beşlik farkın yerinde bugün yeller esiyor.

Dört ayrı kamuoyu araştırma şirketinin anketine göre, iki parti arasındaki fark artık yüzde 0.2-1.1 arasında. Gidişat da öyle ki, bir iki ay içinde bu fark da uçup gidecek. Yeni Demokrasi Partisi’nin yetkilileri önümüzdeki iki yıl için ümitliler. Ancak Yunan halkı yavaş yavaş iki yıl önce hayal ettiği değişimi Karamanlis hükümetinin temsil etmediğine inanmış gibi görünüyor.

KULAĞIMIZA GELENLER

Suyun Öte Yanından’a ulaşan mailler göz önüne alınarak duyurulur...

ROLLING STONES BİLETLERİ SATIŞTA: Efsanevi Rolling Stones Atina’da 18 yerine 25 Haziran’da konser verecek. Büyük talep üzerine konser yeri de değiştirildi. Mick Jagger ve arkadaşları 80 bin kişilik Atina Olimpiyat Stadı’nda kurulacak 1000 metrekarelik bir sahneden sevenleriyle buluşacak. Konser için gerekli 1000 tonluk teçhizatı 117 TIR taşıyacak Atina’ya. Hafta başında satışa çıkarılan ve fiyatları 78-280 Euro arasında değişen biletlerin 20 bin tanesi hemen alıcı buldu. Tükenmeden acele edin. İnternet adresi www.ticketpro.gr ve www.rollingstones.com

OSMANLI SAATLERİ SERGİSİ: Geçen hafta "Atina’da Osmanlı saatleri" yazımız üzerine ellerinde eski cep saatleri olan bazı okurlarımız bunları satmak ya da değer biçilmesi için yardımlarımızı istediler. Bildiğimiz, Lalaunis Müzesi’nde sergilenen cep saatlerinin tümünün ödünç verildiğidir. Sergi mayıs ayında bittiğinde saatler sahiplerine iade edilecekler. Yani, yardımcı olamıyoruz. Üzgünüz. Bu arada sahi neden Türkiye’de benzer bir sergi açılmıyor?
Yazının Devamını Oku

Atina’da Osmanlı saatleri

4 Mart 2006
Vakit nakit olduğuna göre, vaktin tartışılmaz kanıtı bir saatin değeri nedir? Eğer bu saat 19. yüzyılın sonlarından bir Vacheron Constantin, 18. yüzyılın ikinci yarısından bir Jean Broquet Savmur ya da aynı yüzyılın ikinci yarısından bir George Charlie ise ne paha biçilmeli?

Atina’da, tarihi Akropolis mabedinin eteklerinde üç katlı neoklasik bir binada barınan Lalaunis Müzesi’nde sergilenen 340 cep saati bu sorulara yanıt arıyor.

Böyle bir serginin açılması fikri üç yıl önce doğdu. Önce slogan belirlendi: "Ninenin sandığını aç ve o saati bulup bize getir." Sonra slogan kulaktan kulağa yayıldı. Kısa bir süre içinde üç binden fazla cep saati toplandı. Ardından uzmanlar bu saatleri tarihi, sosyal ve ticari kriterlerle mercek altına aldılar. Sonuç göz kamaştırıcıydı.

Lalaunis Müzesi’ndeki sergide "Osmanlı pazarı" için imal edilmiş cep saatleri ayrı bir yer tutuyor. Sözgelimi üzerinde İstanbul’daki mümessilinin adı yazılı 19. yüzyıldan kalma bir Longines, ya da 18. yüzyılın ikinci yarısından kalma üç ayrı kasalı Amalric Freres... Anlaşılan o ki 18. ve 19. yüzyıllarda İstanbul piyasası için İsviçreli ile İngiliz saat üreticileri arasında epey rekabet yaşanmış.

İsviçrelilerin saat imalatında "ayıp şeyler" yaptıklarını hiç duymamıştım ama 19. yüzyılda İsviçre’de imal edilmiş üzerinde ise "Dent, London" yazan cep saati pek de masum değildi.

Şeyhülislam’ın ipek cep saati kılıfı ve TCDD’nin çalışanlarına yeniden dağıtacağını duyduğum Serkisof’lar ise serginin hoş sürprizleriydi.

Sergilenen cep saatlerinin değeri 50 ile 100 bin euro arasında değişiyor.

Yaklaşık iki saat kaldığım sergiden ayrılırken İstanbul’dan, İzmir’den, Anadolu’dan bu diyara göç eden insanların beraberlerinde getirdikleri onca güzellikleri düşündüm.

Bir telefon skandalı daha...

Malumunuz, Yunanistan milli takımı 2004’te Portekiz’de yapılan Avrupa Futbol Şampiyonası’nda büyük sürprizi yaparak kupayı Atina’ya getirmişti.

Avrupa Şampiyonası öncesinde, bugünlerdeki telekulak skandalının odak noktası olan GSM operatörü Vodafone, Yunan milli takımının 23 futbolcusunun yanı sıra Alman teknik direktör Otto Rehhagel’e hazır kartlı son model birer cep telefonu ile ayda 1000 euro değerinde kontör hediye etti.

Milliler Portekiz’de inanılması zor mucizeyi gerçekleştirip memleketlerine döndüklerinde, hazır kartların yerini sözleşmeler aldı. Yunanlı milliler tam beş yıl süreyle, ayda 100, yani günde üç saat bedava konuşabileceklerdi. Sponsor GSM şirketi bu proje için iki milyon euro geliri gözden çıkarmıştı. Gelin görün ki, milliler "sihirli" ayaklar kadar "sihirli" çenelere de sahipti! Kimi günde altı, kimi dokuz, kimi 19 saat konuştu. Çağrıların büyük bir bölümü de uluslararası!

Sponsor, milli takımın her oyuncusunun, her ay 1000 euro’luk telefon görüşmesi yapacağını planlamıştı. Ama kiminin faturası beş, kiminin 15, kiminin 35 bin euroya ulaştı.

Önce nazikçe uyardılar futbolcuları. Baktılar olmuyor, bazılarının hatlarını kapamak zorunda kaldılar. Şimdi ödeme yapmalarını istiyorlar.

Futbolcular bir yana, teknik direktör Rehagel de geçtiğimiz aylarda öngörülen sınırı aşmış. Şirket parayı isteyince de futbol federasyonunu adres göstermiş. Faturaların toplamı bol sıfırlı. Kimin ödeyeceği merak konusu.

K U L A Ğ I M I Z A  G E L E N L E R

EBRU GÜNDEŞ ATİNA’DA

Suyun Öte Yanından’ın edindiği bilgilere göre Ebru Gündeş geçen hafta Atina şehir merkezinde görülmüş. Yanında da, yakında "fahri hemşeri" ilan edilirse şaşmam, dansöz Tanyeli varmış.

TUĞÇE KAZAZ VE KOCASININ FİLMİ

Suyun Öte Yanından’ın edindiği bilgilere göre, Tuğçe Kazaz’ın çekimlerinde kocası Yorgos Seitaridis ile tanıştığı "Ege’de Sirenler" filmi 1.2 milyon bilet kesmiş. En yakın rakibi Harry Potter’ı dörde katlamış. Filmin soundtrack’i de pek revaçta.

RUM KESİMİNİN EUROVISION TEMSİLCİSİ

Suyun Öte Yanından’ın edindiği bilgilere göre, Atina’da mayıs ayında yapılacak Eurovision şarkı yarışmasında Kıbrıs Rum Kesimi’ni Yunan asıllı ABD’li Annet Artani temsil edecek. Şarkıyı duymadık, bilmiyoruz. Fotoğraf yanda, yorum sizin.

İSTANBUL’A YUNAN ŞARAPLARI ÇIKARMASI

Suyun Öte Yanından’ın edindiği bilgilere göre, bir sürü Yunanlı şarap üreticisi 14 Mart’ta "İstanbul çıkarması" yapacaklar. Düzenlenecek bir degüstasyonla da Yunan şaraplarını tanıtacaklar.
Yazının Devamını Oku

Baba ve dört kızının imparatorluğu

25 Şubat 2006
Eğer bir baba, işini "çocuğu", dört kızı da baba sanatını "kardeşleri" gibi görüyorsa, bu diyarda Lalaunis ailesinin değerli takı piyasasında "imparator" sayılmasının tesadüf olmadığı kulağa mantıklı gelir. Aile tam beş kuşaktır altını oya gibi işliyor. Her kolye, her küpe, her yüzük her bilezik elişi, göz nuru... Bilezikler ayrı bir sanat eseri. Her bir parçanın ayrı ilham kaynağı var. Eski Mısır, eski Yunan, eski Roma, Osmanlı ya da tarihi etkileyen sosyal, siyasi, kültürel akımlar. Her bir altın külçesine şekil verilmeden, sadece bugün değil yarın da düşünülüyor. Hedef sadece bir boynu ya da ince narin parmakları süslemek değil, 60 yıl sonra da görenlerin "Ya adamlar zamanında ne yapmış" demeleri.

Baba İlias, büyük dedesinin, dedesinin ve babasının sanatını çocuk yaşta öğrendi. Sanatını dört kızı Dimitra, Katerina, Maria ve İoanna’ya da öğretti ve sevdirdi. Eğer oğulları olsaydı, bugün Yunanistan’dakiler bir yana, Tokyo’dan New York’a kadar dünyanın çeşitli şehirlerindeki mağazalar zincirini, Atina’da 100’den fazla ustanın çalıştığı atölyeyi ve adını taşıyan değerli takı müzesini bu kadar başarıyla yönetemeyeceklerine inanıyor.

İlias, 1930’lu yıllarda ekonomi ve ardından da hukuk eğitimi gördü ama altının tılsımından hiçbir zaman uzaklaşmadı. Fotoğrafta gördüğünüz kızları Dimitra, Katerina, Maria ve Yianna’nın da baba mesleğine girmeden önce iyi eğitim görmelerine özen gösterdi.

Her yıl 100-200 kilo arası altını işlediğine göre, 86 yaşındaki Lalaunis’in elinden kaç ton altın geçti varın siz düşünün... Son zamanlarda elleri ile artık altına hayat veremiyor. Yarattığı heykelciklerle canlı tutuyor hayal gücünü.

TÜRK KUYUMCULARLA BAŞ EDEMEZDİM

İlias Lalaunis ile sohbet ederken, müşterileri arasında Türklerin de bulunduğunu söyledi ama isim sorduğumuzda gerçek bir profesyonel gibi davrandı:

Altının tanımını yapar mısınız?

- Sadece kullandığım bir madde değil. Saygı gösterdiğim bir değer aynı zamanda. Hayal gücümü, ruhumu, beynimi, ellerimi kah kışkırtan kah cesaretlendiren bir araç. Altın benim çocuğum.

Tüm eserleriniz sıra dışı...

- Fabrikasyon üretimi sevmedim, sevmiyorum. 1980’li yıllarda İstanbul’da "Arabesk" adlı bir sergi açmıştım. Kapalıçarşı’yı dolaşırken, dükkan sahipleri elimi sıkıp "Sizin şu parçanızı taklit ettik" dediklerinde mutlu oldum.

İstanbul’da şube açmayı düşündünüz mü?

- Kapalıçarşı esnafının becerisinden ürktüm doğrusu. Atina’da oturup İstanbul’da mağaza açmak, başka bir ülkenin şehrinde mağaza açmaktan farklı. Türk kuyumcularla baş edemezdim.

Türkiye’de takı sanatını nasıl buldunuz?

- Fabrikasyon üretimde Türkiye ya dünya üçüncüsü ya da dünya dördüncüsü. İnanılmaz bir üretim var. Rakamlar çok yüksek. Ancak, Türk ustaların bu işe daha sanatsal yaklaşmaları gerek. Niye Avrupalıları bu kadar taklit ediyorlar anlamıyorum. İslam ve Osmanlı onlar için sonsuz bir ilham kaynağı olabilir. Eskiye baksınlar, araştırsınlar. İnanılmaz şeyler yaratabilirler.

Türk müşterileriniz var mı?

- Evet var, ancak kim olduklarını söylememi beklemeyin. Biz doktorlar gibiyiz. Müşterilerimizin kimliğini açıklamayız...

Lalaunis ile tanışmamız, müzesinde küçük kızı İonna’nın açtığı cep saatleri sergisi vesilesiyle oldu. Şeyh-ül İslam’ın ipek cep saati kılıfı bir yana, TCDD’nin bir zamanlar emeklilerine dağıttığı Serkisof’ların bile teşhir edildiği bu ilginç sergiyi haftaya anlatacağım.

K I S A K I S A

KİTAPLARDAKİ ’ÖTEKİ’


Suyun Öte Yanından’ın edindiği bilgilere göre, eğitim bakanlığı yetkilileri ve profesörlerden oluşan bir Türk-Yunan heyeti iki ülke ders kitaplarındaki "ötekiyi" kırıcı, rencide edici ifadelerin çıkarılması amacıyla Atina’da bir toplantı yaptı. Heyet ikinci kez buluştu. Pek mesafe alınmadı ama böylesi bir girişimin var olması bile bizce önemli... Çok önemli.

CANDAN ERÇETİN ATİNA’DA

Aman Doktor adlı son çalışmasında Türkçe ve Yunanca ortak şarkıları söyleyen Candan Erçetin, geçen haftasonu Atina’ya kaçamak yaptı. Geçen cuma günü Yunan müziğinin son 50 yıldaki bir numarası Haris Aleksiu ile birlikte öğle yemeği yediler, akşam da buralarda 2005 yılının en iyi erkek sanatçısı seçilen Yiannis Kotsiras’i dinlemeye gittiler. Candan Erçetin, cumartesi gecesi ise Yunan pop müziğinin büyük yıldızı Despina Vandi’yi izledi. Pazar sabahı erkenden İstanbul’a döndü.

YENİ TÜRKÜ COŞTURDU

Batı Trakya’nın İskeçe şehrinde düzenlenen karnavalın salı akşamki şeref konuğu Yeni Türkü grubuydu. "Yedikule", "Olmasa Mektubun" ve "Telli Telli" ile yine coşturmuşlar.

VE BİR DUYURU

Hürriyet Atina Bürosu 18 ve 19 Haziran akşamları kapalı kalacaktır! Çünkü söz konusu tarihlerde başkentten 60 kilometre mesafedeki Malakasa kasabasında ilahlarla buluşmamız var. 18 Haziran’da Rolling Stones, 19 Haziran’da da Roger Waters (ah şu Pink Floyd yeniden birleşse) konserlerini kaçıracak değiliz herhalde! Daima genç kalanlar... Mesajı aldınız sanırım!
Yazının Devamını Oku

Yunanistan’ın yeni Dışişleri Bakanı ile Ortaköy’de bir gün

18 Şubat 2006
Neredeyse 2,5 yıl oluyor. Haziran başıydı, Milliyet Gazetesi’ndeki dış haberler müdürüm Kadri Gürsel’i aradım: "Atina Belediye Başkanı Dora Bakoyani İstanbul’a geliyor. Şöyle bir sofra donatıp sohbet, röportaj yapmak istiyorum." Hiç tereddüt etmedi: "Uçağa atla gel." Özel kaleminden onayı almıştım almasına ama kendisiyle Ortaköy’de buluşuncaya kadar geçen iki günde çektiğim heyecanı bir ben bilirim.

Ortaköy sahilindeki balıkçı lokantalarının birinde oturup salatamızı, mezelerimizi, rakımızı ısmarlayıp sohbete koyulduk:

Bakoyani, Türkler ile Yunanlılar arasındaki benzerlikleri vurguluyor, "Biz Yunanlılar Türkleri kendimize sözgelimi Danimarkalılardan çok daha yakın hissediyoruz. Anlaşmazlıklarımızı çözmemiz şart" diyordu.

Söz Kıbrıs’a geldiğinde -ki o zaman henüz Annan planı için referandum filan ortalıkta yoktu- görüşlerini "Türkiye’deki yeni hükümetin gerekli siyasi iradeyi göstermesini bekliyoruz. Yeni bir sayfa açmanın zamanı geldi. Türkiye’nin AB’ye giden yolu Kıbrıs’tan geçer" diye anlatıyordu.

Güneşli bir gündü. İstanbul’umu daha güzel, daha alımlı gösteren bir gün... Doğal olarak İstanbul’u sormuştum Dora’ya: "Biz Yunanlılar için İstanbul mıknatıs gibi. Bu şehirle çok sıkı bağlarımız var. Bu arada, Türkiye’nin Heybeliada Ruhban Okulu’nun faaliyetine izin vermesini istiyorum. Bu, Avrupa’ya güçlü bir mesaj verecek" demişti.

KAÇAMAK ŞEHRİ İSTANBUL

Hani biraz "özeli"ne girmek istercesine "Ya başka bir anlamı?" diye sorduğumda, kendisine ayrı bir güzellik katan o tebessümü ile "Kocamla 1997’de İstanbul’da tanıştım. Bu güzel şehirde tesadüfen bir araya gelmiştik. Ortak hayatımıza İstanbul’dan başladık. İlk buluşmada Çırağan Oteli’nde birlikte yemek yedik. İsidiros ile daha sonra İstanbul’u birlikte pek çok kez ziyaret ettik. Yalnız kalmak istediğimizde İstanbul’a geliyoruz" diye sır verircesine anlatmıştı.

Sonra Atina Belediye Başkanı’nın 24 saatini konuştuk. Erkenden kalkıp yoğun bir şekilde çalıştığını söyledi.

- Ya geceleri?

- Gece benim. Evimde ailemle ya da dışarıda dostlarımla olurum.

Yunanistan’ın yeni Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani ile, Atina Belediye Başkanı iken pek çok kez karşılaştım. Hem Atina için, hem de şehirlerin devletler gibi diplomasisi olduğuna inandığından Türk-Yunan ilişkileri için iyi şeyler yaptı. 2004 Olimpiyat Oyunları öncesi Atina’ya davet etmek için görüştüğü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a "Şimdiden geleceğinizin sözünü vermezseniz bu odadan çıkmam" diyecek kadar da samimi.

PARTİ LİDERİ Mİ OLACAK?

Yeni görevi nedeniyle, gerektiğinde Atina Belediye Başkanı olduğu dönemden farklı hareket etmesi ve farklı konuşması kimseyi şaşırtmamalı. Ancak, yaklaşık 1,5 yıldır duraklama dönemi yaşayan Türk-Yunan ilişkilerindeki yakınlaşma süreci Dora ile ivme kazanabilir. Kıbrıs’ta da kıpırdanma olabilir.

Annan çözüm planına sıcak bakan Bakoyani’nin "Mister No" lakaplı Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos ile nasıl anlaşacağı merak konusu. Yorumculara göre "bu zaman alacak." Papadopulos’un Atina’daki kabine değişikliğinden sonra yaptığı yazılı açıklamada "Kıbrıs konusunda Yunanistan ile anlaşmaya vardığımız politika doğrultusunda yakın işbirliğimizin Sayın Bakoyani ile de devam edeceğinize eminiz" demesi tesadüf değil.

Bir yandan da, Yunan iktidar partisi Yeni Demokrasi’de Başbakan Karamanlis’in tek rakibi Dora Bakoyani. Karamanlis eğer onu dışişleri bakanlığı gibi önemli bir göreve getiriyorsa, gelecekte parti liderliği için de yolu açılıyor diyebiliriz.

Ne günmüş şu Sevgililer Günü!

Atina Cinsel Sağlık Enstitüsü’nün araştırması, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü ister şu ister bu nedenle yalnız geçirenler için yaraya merhem gibiydi.

Araştırmaya göre, 14 Şubat günü her 10 Yunanlıdan 7’si için özel bir anlam taşımıyor. Üstelik bu 10 kişiden, 6’sı bu dönem aşıkmış. Sevgililer Günü’nün özel bir anlamı olduğunu savunanlar ise sadece yüzde 15. Yani Sevgililer Günü’nde yalnız olan kişi kendisini pekala büyük çoğunluğun içinde sayıp sevinebilir.

Aynı araştırma, bu diyarda ortalama bir ilişkinin ömrünü yaklaşık dört yıl olarak tespit etti. Eğitim düzeyi yükseldikçe, ilişkinin ömrü de 2,5 yıla iniyor. Ceplerinde fazla parası olanların ilişkisi ise ortalama bir yıl sürüyor. Yani Sevgililer Günü’nde yalnız olan bir kişinin avunması için ekstra gerekçeler de hazır.

Buradaki halk Hıristiyan Ortodoks. Bir rivayete göre, Roma imparatoru Claudius askerlerinin bekarken daha iyi savaştıklarını "keşfedip", evlenmelerini yasaklayınca, bedelini kellesi ile ödeme uğruna onları gizlice evlendiren papaz Valentine ile Ortodoksların ne işi olur?.. Madem kilise 14 Şubat için "Sahte, riyakar ve aldatıcı. Katolik icadı" diyor, Sevgililer Günü’nde yalnız olanlar, dinen de doğruyu yapmanın mutluluğunu yaşayabilir.

Gazeteler de maşallah ellerinden geleni yaptılar: "14 Şubat çiçekçilerin, kuyumcuların, pastacıların, hediyelik eşya satanların günüdür" veya "Aşk yılın 365 günü olmalı" tarzı yazılar, Sevgililer Günü’nde yalnız olanları pekala "Yahu ne iyi etmişim. Kapatırım kapımı. Ne taciz, ne dert. Neden huzurum kaçsın?" düşüncelerine de yöneltebilir.

Ama gelin görün ki aşk ne patates musakkasıdır, ne de yogada bir duruş şekli! Aşk baş dönmesidir! Sahi, 14 Şubat gecesi tek başına oturup kaçımız "kekliği düz ovada avlarlar" (Yunanistan’da benzeri var) tarzı şarkılar dinledik? Kaçımız o gece bir şekilde kulağına gelen bir aşk, bir ayrılık şarkısından etkilenmedik? Kaçımız küçük büyük hayaller kurmadık? Kaçımız o "kisch" dediğimiz şeylere özenmedik? Kaçımız 14 Şubat’ı Sevgililer Günü değil de, Arizona’nın 1912’de 48. eyalet olarak ABD’ye dahil olduğu gün diye hatırladık?

Ben, Sevgililer Günü’nün kutlanmasından yanayım. 14 Şubat’ta yalnız olanlara da sabır...
Yazının Devamını Oku

Biri bizi dinliyor

11 Şubat 2006
Önce uygun bir müzik seçelim. Gerilimli bir ritim? Olabilir, bugün cumartesi. Yunan komedya ya da tragedyasına uygun bir şey? I-ıh... En iyisi zamane şarkıları. O sarışın sempatik kızın Yunanca’dan aranje ettiği parçanın sözlerini biraz değiştirerek başlayalım: "Buraları yıkılıyo, telekulak skandalından yıkılıyo... Herkes birbirine seni de dinliyorlar mı diye takılıyo..." Efendim, 1974’te bu ülkenin demokrasiye geçişinden bu yana belki de en ciddi skandalında, birileri başbakandan tutun da kilit noktalardaki tüm bakanların, ordunun, devlet yönetiminin üst kademelerindeki yetkililerin cep telefonlarını on ay süreyle dinlemiş. Telekulak, 2004 yazındaki Olimpiyat Oyunları öncesi başlamış, ta 2005 Martı’na kadar devam etmiş.

Yapılan açıklamalara bakılırsa, GSM operatörü Vodafone, 7 Mart 2005 tarihinde cihazlarında kimliği meçhul bir yazılım buldu. Bu yazılım sayesinde Başbakan Karamanlis’ten tutun da kimine göre 100, kimine göre 600 kişinin cep telefonlarının dinlendiğini saptadı ve daha fazla "zarar" vermemesi için yazılımı sildi. Hükümeti ve savcılığı haberdar etti.
YÖNETİCİNİN İNTİHARI İŞİN TUZU BİBERİ

Araştırma, soruşturma derken bir 10 ay daha geçti. Bu süre içinde cep telefonlarının nasıl ve takriben hangi bölgede (Atina’nın Ambelokipi semti) dinlendiği belirlendi. Kimler dinledi, o meçhul tabii. Gazeteler, televizyonlar günlerdir çeşitli iddialar ortaya attılar. "Amerikalılar" diyen de çıktı, "istihbarat birimleri" diyen de. Son günlerde ise "büyük çıkarları olan işadamları" üzerinde duruluyor. Tam bir senaryo enflasyonu. Sanki bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de skandalın anlaşıldığı günlerde GSM şirketinin bir üstdüzey yetkilisinin intihar ettiğinin gündeme gelmesi işi iyice arapsaçına döndürdü.

Ortam "müsait" ya, televizyonlardaki anahaber bültenlerini kimse kaçırmıyor bugünlerde. Ekran yorumcuları da pek revaçta...

- Niko söyler misin, senin bilgilerin ne?

- GSM şirketinden bazı yetkililerle konuştum. Bu iş öyle değil, böyle...

- Sen ne diyorsun Yianni?

- Telekomünikasyon uzmanları ile konuştum. Bu iş böyle değil, öyle...

- Ya sen ne diyeceksin Kostas?

- Hükümet son derece tedirgin. Birkaç yetkili ile konuştum. Ne öyle, ne böyle, bu iş şöyle...

- Panos, senin kaynakların sağlamdır. Ne oluyor?

- GSM şirketinde çalışan yetkilinin intihar etmesi için neden yoktu. Çünkü piyano öğretmeni olan 27 yaşında genç bir nişanlısı vardı. (Bizim yorumumuz: Bunu hiç düşünmemiştik!)

EMEKLİ TELEKULAKÇILAR GÜNDEMDE

Sonra şemalar, krokiler. Antenler, çeşitli markalarda cep telefonları görüntüleri eşliğinde "haberler..." Yazılım silinebilir mi? Bir kanala göre evet, diğerine göre hayır. Kopyalanabilir mi? Hem evet hem hayır.

Bültenlerin müdavimleri arasında emekli telekulakçılar da var. 1990’lı yıllarda dönemin başbakanı Andreas Papandreu’nun o zamanlar gizli aşkı Dimitra Liani ile "Sevgilim, akşam kıymalı makarna yiyelim" tarzı telefon konuşmalarını dinledikleri mahkeme kararı ile tescil edilmiş emekli telekulakçılar "mesleğin" püf noktalarını açıklıyorlar.

Gazetelerde durum biraz farklı gibi. Daha ciddi yaklaşılıyorlar bu son derece ciddi meseleye.

Radyolara gelince; sözgelimi Atina’nın en çok dinlenen istasyonu Sky 100.3 saat başı haber bülteninden önce bakın ne yayınlıyor:

"GSM operatörü dinleme servisine hoşgeldiniz. Tek bir kişinin telefonunun dinlenmesini istiyorsanız 1’i, toplu dinleme istiyorsanız 2’yi, güvenli bir telefon görüşmesi yapmak istiyorsanız 3’ü tuşlayın... Biiippp (3 tuşlanıyor.) Üzgünüz, bu servisimiz devre dışıdır!"

Karamanlis zenginmiş

Türkiye’deki mal varlığı tartışmaları vesilesiyle Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis’in geçen yıl parlamentoya verdiği ve gazetelerde yayınlanan mal varlığı beyannamesine baktık.

Atina’ya 30 kilometre mesafedeki Rafina sahil kasabasında 510 metrekarelik bir ev. Sosyete semti Filothei’de 220 metrekarelik bir daire. Atina’nın "Nişantaşı"sı Kolonaki’de 210 metrekarelik bir daire daha. Selanik’te de bir küçük daire. Kithnos adasında ve Serez şehrinde büyük araziler. Bankalarda yaklaşık 130 bin Euro. Hisse senedi ve tahvilleri ise 300 bin Euro’nun üzerinde.

Karamanlis hayli zengin. Kendinden önceki tüm Yunan başbakanları gibi!
Yazının Devamını Oku

Yunanistan’ın vicdani retçileri

4 Şubat 2006
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin açtığı ve Türkiye’nin 11 bin euro tazminat ödemeye mahkum edildiği dava ile ilgili kararının ertesinde CNN Türk’ün siparişi, biraz da kendi merakımızdan, "Yunanistan’da dini veya ideolojik nedenlerle askerlik yapmak istemeyenler için neler öngörülüyor" diye araştırmaya koyulduk. İlk adres savunma bakanlığıydı. Askerlik işlemleriyle ilgili web sitesine bakmamızı tavsiye ettiler. Bir kere, askerlik anayasanın da damgasıyla mecburi. Ancak 1997 yılında çıkartılan bir yasayla vicdani retçilere "alternatif sosyal askerlik" olanağı sağlanıyor.

Dini veya ideolojik nedenlerle askerlik yapmak istemeyenin öncelikle devleti ve orduyu buna inandırması gerek. Yani sosyolog, psikolog, asker ve ilahiyatçıdan oluşan bir heyetten geçip rapor alması gerek. Vicdani retçinin "alternatif sosyal askerlik" süresi normal askerlik süresinin iki katı, yani 36 ay. Devlet hastanelerinde, belediyelerde, huzurevlerinde, kimsesiz çocuk yurtlarında v.s. çalışarak yapıyorlar askerliklerini.

DERNEKLERİ BİLE VAR

İkinci adresi bulmakta biraz güçlük çektik ama yine de "Yunanistan Vicdani Retçiler Derneği"ne ulaşabildik. Derneğin bir üyesi ile yaptığımız telefon görüşmesinde konunun başka boyutlarını da öğrendik.

Bu diyarda her yıl 300 kadar Yehova şahidi alternatif askerlik yasasından yararlanıyor. İdeolojik nedenlerle askerlik yapmak istemeyenlerin sayısı da 120’ye ulaştı. Bunlardan 80’i alternatif askerliği kabullendi, 40’ı bu seçeneği de reddettiğinden ya mahkemelerde sürükleniyor ya da firarda. Yakalandıklarında doğru mahkemeye götürülüyorlar. Asker kaçağı sayılıp, üç yıl hapis cezasına çarptırılıyorlar. Üstelik, mahkeme salonundan çıkmadan da ellerine askerlik celbi tutuşturuluyor.

Dernek üyesi, alternatif askerlik yapan arkadaşlarının çok kötü koşullarda çalıştırılmalarından şikayet etti. Yetkililerinin vicdani retçileri en kötü ve en ağır işlerde çalıştırdıklarını söyledi. Yunan hükümeti bir süre önce bir düzenleme ile alternatif askerlik şartlarını düzeltmeye çalışmış ama uygulamada pek değişen bir şey yokmuş.

Atinalılar Baykal’ı seviyor

Sosyalist Enternasyonal için Atina’ya gelen Deniz Baykal ile salı sabahı tarihi Akropolis mabedine gittik. Hem hayat kadını Aspasia ile olan aşkı, hem de Atina’ya yaşattığı altın çağ ile ünlü Perikles’in inşa ettirdiği ve binlerce yıl sonra bile bu şehrin sembolü kalan Akropolis’e.

Tarihi kalıntılar arasında dolaşırken turist gezdiren Koreli bir kadının sesi geliyor: "Merhaba nasılsınız" Baykal biraz şaşırıyor: "Merhaba Türkçe’yi nereden biliyorsunuz?" Meğer ablası Ankara’da yaşıyormuş ve sık sık ziyaretine gidiyormuş.

CHP liderinin kafasında belli ki Türkiye’deki iç politik gelişmeler vardı. Akropolis’i gezdiği sırada Ankara’da Başbakan Tayyip Erdoğan malvarlığı tartışmalarıyla ilgili açıklamaların son hazırlıklarını yapıyordu. Baykal, hem Atina’da görev yapan bizlere hem de Türkiye’den gelen meslektaşlarımıza daha bir gün öncesinden iç politika hakkında konuşmayacağını peşinen söylemişti.

Tepenin hani Atina avucumuzun içinde diyebileceğimiz bir noktasına ulaştığımızda, Baykal’ın nefes almasından yararlanıp, ortama uygun bir soru yönelttik: "Efendim, eski Yunan düşünürlerinden Sokrates, politikacının aktif politikadan ayrıldığı gün, politikaya atıldığı günden daha fakir olması gerektiğini söylemişti. Katılıyor musunuz?"

O ortamda soruyu da beğenmiş olsa gerek, uzunca bir cevap verdi. "Siyasetçinin ekonomik değişiklikleri olabilir ama ahlaka, yasalara, hukuka uygun olmalı" diye başladı söze ve "Siyasetçilerin hayata sırtını dönmesi, bir lokma bir hırka ile yaşamasının istenmesi doğru değil... En iyisi kayyum sisteminin getirilmesi" diye noktaladı.

YUNANCA İLTİFATLAR

Hava kirliliği bugünlerde yine başımıza musallat olduğu için şehrin tatsız manzarasını bir süre daha izledikten sonra geriye dönüş başladı. Yunanlı bir kadın "Kim bu, tanıyorum" diye soruyor. Baykal’ın Türkiye’de ana muhalefet lideri olduğunu söylüyoruz. Baykal’a Yunanca sesleniyor: "Sas agapame" yani sizi seviyoruz. Onur Öymen, Baykal’ın kulağına bir şey fısıldıyor. CHP lideri kadına Yunanca cevap veriyor "Efharisto" yani teşekkür ederim.

Türkiye’de iç politikanın son derece yoğun olduğu bugünlerde Atina ziyareti Baykal için herhalde hoş bir ara oldu.

NOT: Baykal haberini yazmak için ofise dönerken Sokrates takıldı kafamıza. Acaba bunu söyleyen başka bir Yunanlı düşünür müydü kurdu düştü içimize. Yunanistan’ın en kapsamlı sözlüğünü yazan Atina Üniversitesi rektörü Babiniotis’i aradık. O da emin değildi ve bize eski Yunan medeniyeti uzmanı iki profesörü tavsiye etti. Aradık ve Sokrates olduğunu teyit ettik. Ancak, farklı bir versiyonla ilk olarak söyleyen Aristides imiş. Hatta Eflatun ve Aristoteles de çağrıştırmışlar. Ayrıca, kral Perikles’i anlatırken Thukidides ile Plutarhos da benzer sözler kullanmışlar. Sözgelimi Plutarhos, Perikles’in şehri o kadar zenginleştirmesine rağmen, öldüğünde babasından kalan mirasın üzerine tek kuruş eklemediğini söylemiş.

K I S A... K I S A...

YUNANİSTAN’IN EUROVISION TEMSİLCİSİ ANNA VİSSİ

Mayıs ayında yapılacak Eurovision şarkı yarışmasında ev sahibi Yunanistan’ı kimin temsil edeceği belli oldu. Türkiye’de de albümleri çıkan, söylediği bazı şarkılar Türkçe’ye çevrilen Anna Vissi. Anna, yaşı 50’ye yaklaşmasına rağmen bitmek bilmeyen bir enerji ile yıllardır zirvede. Ancak, doğruyu söylemek gerekirse son çalışması "Naylon" pek tutmadı. Yunanistan’ı temsil edecek şarkıyı kimin besteleyeceği ise henüz belli değil. Vissi, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıs sorununa hani diplomatik dilde derler ya, "katı" bakıyor. Bu nedenle geçmişte kendisiyle röportaj için yaptığımız bütün başvuruları reddetmişti. Bakalım şimdi şarkısının tanıtım kampanyası çerçevesinde ne yapacak?

Bu arada organizatörlere göre, devlet radyo-televizyonu ERT Eurovision için 12 milyon euro harcayacakmış. Gelirin 13 milyon euro olması bekleniyor.

YABANCI DAMAT GAZETE PROMOSYONU OLDU

Ethnos Gazetesi ilk bölümlerini izleyemeyen ya da arşiv yapmak isteyen okuyucuları için haftada iki gün Yabancı Damat DVD’si dağıtıyor. Gazetenin yönetimi bu kampanya için büyük reklam yaptı. Hafta içi 1 eurodan satılan Ethnos’un Yabancı Damat DVD’li perşembe ve cumartesi sayıları 2 euro.

CONCECAO GİTTİ, KAVGA BİTTİ

Galatasaray’ın altın yedeği Concecao, büyük umutlarla transfer edildiği Panatinaikos takımı ile yollarını ayırdı. Brezilyalıyı sezon başında Atina havaalanında kucaklarda taşıyan, ona kurtarıcı gözüyle bakan taraftar bir süre sonra "aman gitsin de kurtulalım" diye dua ediyordu. Atina’da yarım sezon kalan Concecao bize sorarsanız topa doğru dürüst bile vuramadı. Ne hocası ne de takım arkadaşlarıyla uyum sağlayabildi. Sözleşmesi de gürültüsüzce feshedildi. Bakalım yeni takımı hangisi olacak?
Yazının Devamını Oku

Turan Çevik'in Atina günleri

28 Ocak 2006
Milliyet Gazetesi’nin geçen cuma günkü manşeti ile uzun yıllar öncesine gittim. 1980’li yılların sonlarıydı ve Yunanistan banker Yorgos Koskotas skandalı ile yatıp kalkıyordu. Dünü meçhul ve uzun yıllar ABD’de yaşayan Koskotas adlı biri Atina’ya döndükten sonra nasıl olmuşsa bir bankayı satın almış, zamanla da bankadaki yaklaşık 50 milyon doları hortumlayarak ortadan kaybolmuştu. Hortumlamayı yaptığı dönemde bu ülkede en fazla taraftarı bulunan Olimpiakos takımını satın almış, medya patronluğuna da soyunmuştu. Koskotas yurtdışında yakalanıp Yunanistan’a getirildi. Yaklaşık 13 yıl hapis yattı. O skandal döneminin başbakanı Andreas Papandreu ve üç bakanı Koskotas’tan rüşvet aldıkları iddiasıya Yüce Divan’da yargılandı.

Rahmetli hocam Ahmet Uran Baran yönetimindeki Anadolu Ajansı’nın Atina Bürosu’nda ben ve şimdi NTV’nin Ankara Temsilcisi olan Murat Akgün, Koskotas skandalı döneminde maşallah pehlivan tefrikası gibi haberler yazıyorduk. Malzeme zaten boldu ve Andreas Papandreu’nun daha sonra evleneceği hostes Dimitra Liani ile yasak ilişkisi işin tuzu biberiydi.

Bir akşam "Marmaris gümrüğündeki hayali ihracat sanığı Turan Çevik, Atina’da yakalandı" bilgisi ulaştı. Aynı haberin Atina’da görev yapan diğer Türk gazetecilere de ulaştığını anlamakta gecikmedik. Sevgili Reha Muhtar çoktan işe koyulmuştu.

Bilgi doğruydu. Turan Çevik lüks bir tekneyle Yunanistan’a kaçmış, Atina’da Paleon Faliron semtinin marinasında yakalanmış ve cezaevine sevk edilmişti.

Yunanlı meslektaşlarımız aramaya başladı. Kimdir, nedir bu adam diye. Dilimizin vardığı kadarıyla anlattık ama herhalde Koskotas’ın hortumladığı para ile Turan Çevik’in adının karıştığı hayali ihracat miktarının aynı olması nedeniyle ertesi gün gazetelerin başlıkları "Türk Koskotas Atina’da yakalandı" şeklindeydi.

Günler geçiyordu ve Turan Çevik hakkında haber alamıyorduk. Kimsenin elinde de tek kare fotoğraf yok. Yunan polisinin dağıttığı vesikalık fotoğrafa bakıp bakıp şaka yollu "Ya şunun üzerine demir parmaklık çizsek tamam" diyorduk.

Mahkemesi başlayınca, Turan Çevik’i de tanıdık. Yunanlı meslektaşlarımız Çevik’in, sahtekarlığı, dolandırıcılığı bir yana ekonomi hakkında, bankacılık hakkında geniş bilgisi olan Koskotas ile "benzerliği" bulunmadığını anlamakta gecikmediler. Hani derler ya "muhabeti" ilerletmiştik. Maçlardan, hatunlardan filan konuşuyorduk. Cezaevinde büyük paralar kaptırmıştı ama keyfi yerindeydi. Gardiyanlara kuzu çevirme siparişi bile veriyordu. Kendisine tanınan avukatlar tutmuştu. Az çok kim olduğunu tanıdığımızdan savunmasında "Siyasiyim. Türkiye’ye iade ederseniz beni öldürecekler" deyince duruşma salonunda kahkahaları basmıştık. İpin ucu kaçmış olsa gerek duruşmaların birine acayip bir adam gelip hepimizi "düzene" soktu. Meğer o adam Türkiye’de "altın tabancalı" diye tanınıyormuş. Kötü bir adamdı. Kötü bakıyordu. Yanında da iki adam daha vardı. Onlar da kötüydü. Kötü bakıyorlardı.

Zamanla Çevik’in kadınları da gelmeye başladı Atina’ya. Eşi olduğunu söyleyen bir kadın, başörtüsü ile gizlenmeye çalışan büyük bir sinema sanatçısının kız kardeşi.

Birkaç ay kaldı cezaevinde ve Türkiye’ye gönderildi. Daha sonra Atina’ya geldiği lüks tekne ile artık Yunanlı avukatlarının gezdiğini öğrendik.

Yabancı Damat Atina’da

Atina’nın tam göbeğindeki Sintagma (Anayasa) meydanında yanyana dizili üç lüks otelden birisi olan King George ünlü pek çok yabancı şahsiyeti ağırladı. Sadece ocak ayı içinde bu otelde misafir edilen ünlüler arasında Woody Allen ve Richard Gere’i sayabiliriz. King George bugünlerde Nazlı’yı, Niko’yu ağırlıyor.

Şehir merkezinde katedral kilisesinin de bulunduğu Mitropoleos Caddesi’nin, eski agora ile buluştuğu noktada Atina’nın kebapçıları dizilidir. Yunan usulü adana ve yoğurtlu kebap servisi ile ünlü Ermeni Savas, İstanbullu Rum Tanaş ve Yunanlı Bayraktaris. Ermeni ve İstanbullu Rum "rakiplerine" kıyasla Bayraktaris daha popülerdir. Duvarları da kebap yemek için gelen ünlülerin resimleri ile doludur.

Kim geçmedi ki buradan? Politikacılar, sanatçılar, sporcular. Başbakan Kostas Karamanlis’in daimi müşterileri arasında olduğu Bayraktaris bugünlerde öğle vakti geldi mi Kahraman’a, Feride’ye, Memik dedeye servis yapıyor.

Şehrin sembolü Akropolis mabedinin eteklerindeki daracık sokaklarda, Atina’nın Sultanahmet’i sayabileceğimiz Plaka’da onca yıl turistlerle haşır neşir olan esnaf, bugünlerde gördüğü adıyla hitap ediyor: "Hey Stavro" , "hoş geldin Eftalya".

Bu diyar insanı o kadar iyi tanıyor, o kadar kendine yakın görüyor ki "Yabancı Damat"ın kahramanlarını, çekimler için haftabaşında Atina’ya gelen ekip ile yolda karşılaştığında "Ökkeş’in", "Nazire"nin, "Ruşen"in bulunmadığını bile fark ediyor.

Bu diyarda "Yabancı Damat" sevgisi kesintisiz sürüyor. "Mega channel"de pazartesi akşamları gösterilen dizinin bir milyondan fazla izleyicisi var. Üstelik "Yabancı Damat" ölçümlerde ilk kez "yabancı" değil, "Yunan" dizisi kategorisine dahil ediliyor.

İNANOĞLU İLE BAKAN GÖRÜŞTÜ

Gelelim "Yabancı Damat"ın Atina günlerine...

Rusya’nın soğuğundan payını alan Atina’da iki yıl sonra ilk kez kar yağdı. Bu durumda çekimleri biraz aksattı.

Yapımcı Türker İnanoğlu ile Yunanistan Turizm Bakanı Dimitris Avramopulos arasında iyi bir dostluk kuruldu. Pazartesi günü bakanın makam odasında görüştüler (yukarıda). Avramopulos, "Sevgili İnanoğlu" diye başlayan ve Türk yapımcının "hassasiyetleri ve görüşlerini takdirle karşıladığını" belirten bir mektup verdi. Şubatta İstanbul’da buluşurlarsa, hatta şöyle rakılı mezeli bir sohbete koyulurlarsa hiç şaşmayın.

Türkiye’nin Atina Başkonsolosu Bülent Gökay, çarşamba akşamı "Yabancı Damat" ekibi için bir resepsiyon düzenledi. İstanbullu Rumların davet edildiği resepsiyona katılanlar, dizinin kahramanlarıyla fotoğraf çektirmek için yarıştılar. Bugünlerde programı son derece yüklü olmasına rağmen Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu da gelenler arasındaydı. Başkonsolos Gökay Erdal yaptığı kısa konuşmada "Yabancı Damat"ın adeta bir sihirli değnek gibi iki ülke halkının yakınlaşmasına büyük katkıları olduğunu vurguladı. Güzel bir geceydi. Su böreği ve zeytinyağlı dolmalar da enfesti.

Türker Bey’le, Nehir Erdoğan (Nazlı) ve Özgür Çevik (Niko) ile geçen yaz sonunda Simi Adası’nda tanışmıştık. Bu defa dizinin diğer kahramanları ile tanışma fırsatı bulduk. Tabii sanatına hayran olduğumuz Sumru Yavrucuk ile de. Sohbet sırasında "dizinin bundan sonrasını" sorduğumuzda birdenbire "Feride" dili ile konuşunca bastık kahkahaları.

Teşekkürler "Yabancı Damat".
Yazının Devamını Oku

İdealist futbolcu patron olursa

21 Ocak 2006
Demis Nikolaidis 1973 yılında Almanya’da doğdu. Ailesi Yunanistan’a döndüğünde dört yaşındaydı ve altı yıl sonra Batı Trakya’da Dedeağaç’ta futbola başladı. 1993 yılında Atina’ya gelerek Apollon takımına transfer oldu. Yetenekleri hemen fark edildi. Büyük paralar önerildi ama onun aklı fikri ve gönlü AEK takımında top koşturmaktı. Renk aşkı öyleydi ki, omzuna koskocaman çift başlı kartal amblemini, AEK’nın amblemini dövme yapmıştı. O zamanlar birinci ligdeki Apollon’da maçını oynar, doğru dürüst duşunu bile almadan AEK’nın maçını izlemeye koşardı.

Takvimler 1996’yı gösterdiğinde rüyası gerçekleşti. AEK forması ile 266 maçta tam 177 gol attı. Hiçbir lig şampiyonluğu yaşamamasına- yaşatmamasına- rağmen, sarı-siyahlı taraftarların idolü haline geldi.

Kızılderili gibi tıraş ettiği saçlarıyla her gol atışında fanatik taraftarların bulunduğu tribüne koşar, tırmandığı tel örgüleri delicesine sallardı. 2003’te İspanya’ya gitti, Atletico Madrid’e. Gurbette de başarılı bir grafik çizdi çizmesine de, AEK aşkı yüzünden kramponlarını erken astı.

Yunanistan’ın ünlü ses sanatçılarından Despina Vandi ile evli olan Demis’in futbol ve AEK takımı ile ilişkisinde ilk perde özetle böyle. İkinci perdeye geçmeden Yunan futbolu hakkında bazı bilgiler aktaralım.

Türkiye’de de olduğu gibi bu diyarda da üç büyüklerin bulunmasına rağmen son 10 küsur yılda şampiyonluklar Olimpiakos ve Panatinaikos’un tekelinde. Eh, ilkinin başkanı Yunanistan’ın "Sabancı"sı Kokalis, ikincisinin de Yunanistan’ın "Koç"u Vardinoyanis ailesi olunca öteki takımlara pek bir şey kalmıyor. Kör olası kurulu düzen öyle işte...

Üçüncü büyük AEK’ya gelince, onca yıl ne para vardı kasasında ne de doğru dürüst bir yönetimi. Gelen de giden de hep kendi cebini doldurmayı düşünüyordu sadece. İki yılda bir yönetim değişiyor ve her yönetim takımda sivrilen futbolcuları sattıktan sonra "eyvallah" diyordu. Her defasında umutları boşa çıkan taraftar ise daha bir hırçınlaşıyor, daha bir "holigan"laşıyordu. AEK ikide bir ceza yiyor, Atina’nın varoş semti Nea Filadelfia’daki sahası ikide bir kapatılıyordu.

Demis Nikolaidis, bir yandan Madrid’de top koştururken, bir yandan da aşkı AEK için çözüm yolları arıyordu. Hem kendi parası, hem de birkaç zengin işadamının finansörlüğü sayesinde bir gün takımın hisselerinin yüzde 51’ini ele geçirmeyi başardı. İşte aynı gün de futbolu bıraktı.

5 Temmuz 2004’te gönlündeki takımın başkanı olarak işe koyuldu. İlk işi Yunan devletiyle pazarlıktı. "Bakın beyler, takım batmış. Borç içinde yüzüyor. Eğer alacaklarınızın bir bölümünü istiyorsanız, hacizleri durdurun ve batık anonim şirketleri kurtarma yasasını artık bir futbol takımına da uygulayın" dedi. Devleti ikna etti.

İkinci işi fanatik taraftarlardı. "Bakın beyler. Bu takımı benden fazla sevemezsiniz. Her maçta olay çıkarmayı unutun" dedi. Hemen ardından başkan olarak gittiği ilk maçta olay çıkaran taraftarların kimliklerini tespit ederek, polise ihbar etti. Bu da yetmedi, taraftarın taşkınlığı nedeniyle takım para cezasına çarptırıldığında, faturayı taraftar derneklerine ödetti. Taraftarı ikna etti.

Üçüncü işi de futbolculardı. "Bakın beyler, bu takımın tarihi büyük, forması ağır. İstemeyen gider. Bu takımdan en son gidecek kişi ise teknik direktördür" dedi. İtiraz edenin gözünün yaşına bakmadı. Futbolcuları da ikna etti sonunda.

AEK geçen yıl şampiyon olamadı ama eldeki futbolcuların klası göz önüne alınırsa en iyi futbolu oynadı. Bu sezon da öyle ahım şahım transferler yapmadı ama Brezilyalı Rivaldo gibi bir sürü yıldızı barındıran lider Olimpiakos’un sadece üç puan gerisinde.

Demis Nikolaidis futbolcu iken AEK’nın David Beckham’ı sayılırdı. Şimdi başkan koltuğunda, 11. yüzyıldaki İspanyol halk kahramanı Rodrigez Diaz’a yani El Cid’e benzetiliyor.

İKİ HABER

 Haber 10 Ocak’ta Kelebek’te yayınlandı. Türkiye’den 32 ressam ve heykeltıraş yaklaşık 70 kadar eserini 6-9 Ocak tarihleri arasında Atina’da sergiledi. Elbette bu sergi daha iyi programlanabilir, ilgi daha büyük olabilirdi. Canım İstanbul tablolarını daha çok Yunanlı sanatsever görebilirdi.

"Suyun Öte Yanından" serginin daha geniş kitlelerde duyulmasına katkıda bulunmadığından üzgün. Ancak, Türk sanatçıların Atina’da felekten bir gece çalmasına öncülük ettiğinden mutlu.

Birbirinden güzel insanları, sanatçıları "provoke" etmek hiç de zor olmadı. Otelde odalarına çekilip uyumak yerine başkentin eğlence merkezlerinden Psiri’de bir tavernada eğlenmek önerimizi anında kabul ettiler. Gittik, yedik, içtik, buzukinin nameleriyle şıkır şıkır oynadık. Orkestradan önce "Nargilem duman duman"ı, sonra "Olmaz olmaz bu iş olamaz"ı çalmasını istedik ve naralarımızla tavernayı ayağa kaldırdık. Gitmeden önce de "olmasa mektubun, yazdıkların olmasa"yı koro halinde söyleyip sakinleştik.

 Haber 11 Ocak’ta Hürriyet’te yayınlandı. T.C. Atina Büyükelçiliği’nin sekreteri Bayan Atina Vulgari, 36 yıllık hizmetten sonra emekliye ayrıldı. Kendisi ile yaptığımız röportajı ve ilginç yaşam öyküsünü aktardığımız Bayan Vulgari hakkında, Atina’da görev yapmış bazı büyükelçilerimizden bir şeyler yazıp göndermelerini rica etmiştik.

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ali Tuygan ile şimdiki Atina Büyükelçimiz Tahsin Burcuoğlu sağolsunlar, ricamızı kabul ettiler. Büyükelçilerimizin Bayan Vulgari için yazdıkları, haberin ve röportajın geniş olması nedeniyle gazetemizde yer almadı. Bazı bölümleri aktaralım:

Ali Tuygan: Atina Hanım’la Kasım 1997’den Kasım 2001’e kadar dört yıl birlikte çalıştık. Mesaisinde verimli, içten ve özverili idi. Onun bu niteliklerine örnek teşkil eden bir davranışı Atina’daki 7 Eylül depreminin ertesi günü tam saatinde işbaşı yapmasıdır. Zira o gün Atina kentinin yeni artçı depremlerle sarsılacağı yönünde birçok rivayet vardı ve insanların daha güvenli yerlerde bulunmak istemeleri anlaşılabilirdi. Oysa Atina Hanım Büyükelçiliğe tereddütsüz geldi. Geçen ay emeklilik işlemleri için Ankara’ya geldiğinde Kolonaki’deki kahveler dahil güzel anılarımızı hatırladık, yine görüşmek için mutabık kaldık. Atina Hanım da, Atina kenti de benim için pek değerli birer dosttur.

Tahsin Burcuoğlu: Atina’da daha önce 1976-1979 döneminde görev yaptım. Bayan Atina’yı o dönemde kançılarya sekreteri olarak tanımıştım. 25 yıl sonra 2004’te Atina’ya bu kez büyükelçi olarak atandığımda Atina Hanım’ı büyükelçi sekreteri olarak buldum. Atina’ya büyükelçi olarak atandığımda beni en mutlu kılan unsurlardan biri de Bayan Atina gibi bir sekretere sahip olmaktı. Ne yazık ki kendisiyle bir yıl çalışabildim. Bütün ısrarlarıma, hatta başvurduğum "tehdit" ve "şantaj" yöntemlerine rağmen, kendisi ailevi sorumluluklarını ve anneanne sıfatını öne sürerek emekliye ayrıldı.
Yazının Devamını Oku