İdealist futbolcu patron olursa

Demis Nikolaidis 1973 yılında Almanya’da doğdu. Ailesi Yunanistan’a döndüğünde dört yaşındaydı ve altı yıl sonra Batı Trakya’da Dedeağaç’ta futbola başladı.

1993 yılında Atina’ya gelerek Apollon takımına transfer oldu. Yetenekleri hemen fark edildi. Büyük paralar önerildi ama onun aklı fikri ve gönlü AEK takımında top koşturmaktı. Renk aşkı öyleydi ki, omzuna koskocaman çift başlı kartal amblemini, AEK’nın amblemini dövme yapmıştı. O zamanlar birinci ligdeki Apollon’da maçını oynar, doğru dürüst duşunu bile almadan AEK’nın maçını izlemeye koşardı.

Takvimler 1996’yı gösterdiğinde rüyası gerçekleşti. AEK forması ile 266 maçta tam 177 gol attı. Hiçbir lig şampiyonluğu yaşamamasına- yaşatmamasına- rağmen, sarı-siyahlı taraftarların idolü haline geldi.

Kızılderili gibi tıraş ettiği saçlarıyla her gol atışında fanatik taraftarların bulunduğu tribüne koşar, tırmandığı tel örgüleri delicesine sallardı. 2003’te İspanya’ya gitti, Atletico Madrid’e. Gurbette de başarılı bir grafik çizdi çizmesine de, AEK aşkı yüzünden kramponlarını erken astı.

Yunanistan’ın ünlü ses sanatçılarından Despina Vandi ile evli olan Demis’in futbol ve AEK takımı ile ilişkisinde ilk perde özetle böyle. İkinci perdeye geçmeden Yunan futbolu hakkında bazı bilgiler aktaralım.

Türkiye’de de olduğu gibi bu diyarda da üç büyüklerin bulunmasına rağmen son 10 küsur yılda şampiyonluklar Olimpiakos ve Panatinaikos’un tekelinde. Eh, ilkinin başkanı Yunanistan’ın "Sabancı"sı Kokalis, ikincisinin de Yunanistan’ın "Koç"u Vardinoyanis ailesi olunca öteki takımlara pek bir şey kalmıyor. Kör olası kurulu düzen öyle işte...

Üçüncü büyük AEK’ya gelince, onca yıl ne para vardı kasasında ne de doğru dürüst bir yönetimi. Gelen de giden de hep kendi cebini doldurmayı düşünüyordu sadece. İki yılda bir yönetim değişiyor ve her yönetim takımda sivrilen futbolcuları sattıktan sonra "eyvallah" diyordu. Her defasında umutları boşa çıkan taraftar ise daha bir hırçınlaşıyor, daha bir "holigan"laşıyordu. AEK ikide bir ceza yiyor, Atina’nın varoş semti Nea Filadelfia’daki sahası ikide bir kapatılıyordu.

Demis Nikolaidis, bir yandan Madrid’de top koştururken, bir yandan da aşkı AEK için çözüm yolları arıyordu. Hem kendi parası, hem de birkaç zengin işadamının finansörlüğü sayesinde bir gün takımın hisselerinin yüzde 51’ini ele geçirmeyi başardı. İşte aynı gün de futbolu bıraktı.

5 Temmuz 2004’te gönlündeki takımın başkanı olarak işe koyuldu. İlk işi Yunan devletiyle pazarlıktı. "Bakın beyler, takım batmış. Borç içinde yüzüyor. Eğer alacaklarınızın bir bölümünü istiyorsanız, hacizleri durdurun ve batık anonim şirketleri kurtarma yasasını artık bir futbol takımına da uygulayın" dedi. Devleti ikna etti.

İkinci işi fanatik taraftarlardı. "Bakın beyler. Bu takımı benden fazla sevemezsiniz. Her maçta olay çıkarmayı unutun" dedi. Hemen ardından başkan olarak gittiği ilk maçta olay çıkaran taraftarların kimliklerini tespit ederek, polise ihbar etti. Bu da yetmedi, taraftarın taşkınlığı nedeniyle takım para cezasına çarptırıldığında, faturayı taraftar derneklerine ödetti. Taraftarı ikna etti.

Üçüncü işi de futbolculardı. "Bakın beyler, bu takımın tarihi büyük, forması ağır. İstemeyen gider. Bu takımdan en son gidecek kişi ise teknik direktördür" dedi. İtiraz edenin gözünün yaşına bakmadı. Futbolcuları da ikna etti sonunda.

AEK geçen yıl şampiyon olamadı ama eldeki futbolcuların klası göz önüne alınırsa en iyi futbolu oynadı. Bu sezon da öyle ahım şahım transferler yapmadı ama Brezilyalı Rivaldo gibi bir sürü yıldızı barındıran lider Olimpiakos’un sadece üç puan gerisinde.

Demis Nikolaidis futbolcu iken AEK’nın David Beckham’ı sayılırdı. Şimdi başkan koltuğunda, 11. yüzyıldaki İspanyol halk kahramanı Rodrigez Diaz’a yani El Cid’e benzetiliyor.

İKİ HABER

 Haber 10 Ocak’ta Kelebek’te yayınlandı. Türkiye’den 32 ressam ve heykeltıraş yaklaşık 70 kadar eserini 6-9 Ocak tarihleri arasında Atina’da sergiledi. Elbette bu sergi daha iyi programlanabilir, ilgi daha büyük olabilirdi. Canım İstanbul tablolarını daha çok Yunanlı sanatsever görebilirdi.

"Suyun Öte Yanından" serginin daha geniş kitlelerde duyulmasına katkıda bulunmadığından üzgün. Ancak, Türk sanatçıların Atina’da felekten bir gece çalmasına öncülük ettiğinden mutlu.

Birbirinden güzel insanları, sanatçıları "provoke" etmek hiç de zor olmadı. Otelde odalarına çekilip uyumak yerine başkentin eğlence merkezlerinden Psiri’de bir tavernada eğlenmek önerimizi anında kabul ettiler. Gittik, yedik, içtik, buzukinin nameleriyle şıkır şıkır oynadık. Orkestradan önce "Nargilem duman duman"ı, sonra "Olmaz olmaz bu iş olamaz"ı çalmasını istedik ve naralarımızla tavernayı ayağa kaldırdık. Gitmeden önce de "olmasa mektubun, yazdıkların olmasa"yı koro halinde söyleyip sakinleştik.

 Haber 11 Ocak’ta Hürriyet’te yayınlandı. T.C. Atina Büyükelçiliği’nin sekreteri Bayan Atina Vulgari, 36 yıllık hizmetten sonra emekliye ayrıldı. Kendisi ile yaptığımız röportajı ve ilginç yaşam öyküsünü aktardığımız Bayan Vulgari hakkında, Atina’da görev yapmış bazı büyükelçilerimizden bir şeyler yazıp göndermelerini rica etmiştik.

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ali Tuygan ile şimdiki Atina Büyükelçimiz Tahsin Burcuoğlu sağolsunlar, ricamızı kabul ettiler. Büyükelçilerimizin Bayan Vulgari için yazdıkları, haberin ve röportajın geniş olması nedeniyle gazetemizde yer almadı. Bazı bölümleri aktaralım:

Ali Tuygan: Atina Hanım’la Kasım 1997’den Kasım 2001’e kadar dört yıl birlikte çalıştık. Mesaisinde verimli, içten ve özverili idi. Onun bu niteliklerine örnek teşkil eden bir davranışı Atina’daki 7 Eylül depreminin ertesi günü tam saatinde işbaşı yapmasıdır. Zira o gün Atina kentinin yeni artçı depremlerle sarsılacağı yönünde birçok rivayet vardı ve insanların daha güvenli yerlerde bulunmak istemeleri anlaşılabilirdi. Oysa Atina Hanım Büyükelçiliğe tereddütsüz geldi. Geçen ay emeklilik işlemleri için Ankara’ya geldiğinde Kolonaki’deki kahveler dahil güzel anılarımızı hatırladık, yine görüşmek için mutabık kaldık. Atina Hanım da, Atina kenti de benim için pek değerli birer dosttur.

Tahsin Burcuoğlu: Atina’da daha önce 1976-1979 döneminde görev yaptım. Bayan Atina’yı o dönemde kançılarya sekreteri olarak tanımıştım. 25 yıl sonra 2004’te Atina’ya bu kez büyükelçi olarak atandığımda Atina Hanım’ı büyükelçi sekreteri olarak buldum. Atina’ya büyükelçi olarak atandığımda beni en mutlu kılan unsurlardan biri de Bayan Atina gibi bir sekretere sahip olmaktı. Ne yazık ki kendisiyle bir yıl çalışabildim. Bütün ısrarlarıma, hatta başvurduğum "tehdit" ve "şantaj" yöntemlerine rağmen, kendisi ailevi sorumluluklarını ve anneanne sıfatını öne sürerek emekliye ayrıldı.
Yazarın Tüm Yazıları