Bu derslerin, notların vesairelerin hepsi fasa fiso gelir oldu bana. Nedenlerimi yavaş yavaş anlatacağım. Sabırlı olalım lütfen.
Öyle küçükler ki daha; nasıl oluyor da haklarında bu kadar çok şey yazılıp çizilebiliyor anlamıyorum. Her seferinde çok fena oluyorum. Ne çok savaş var, ne çok cephede uğraş veriyorlar... ne zor küçük hayatları. İçim burkuluyor ve bu karne olayı bana hiç iyi gelmiyor.
Elimdeki notlar hayat başarısıyla –ki nedir bu başarıdan anlaşılan? Sizi bilemem benim için sağlık ve mutluluk mesela – zerre kadar alakalı değil.
Okulda çok başarılı hayatta başarısız çok arkadaşım olduğu gibi; okulda berbatken şu hayatta müthiş olan çok arkadaşım var.
Ben sustum. Siz konuşun diye. Zaten pek konuşasım da gelmedi, her nedense...
Yonca
“suspus”
***
Neden her konuda ırkçılık yapıyoruz?
Eğitim her şeyin başı değil mi, her kapıyı açmaz, her ağacı eğmez mi? Önce "açılım" diyerek içi boş, ne olduğu belirsiz bir sözcükle ırkçılık yaptılar, şimdi insanları çok karıştırdık biraz hayvanlara el atalım diyerek Pitbull ve birkaç köpek ırkını yasaklıyorlar.
Belki siz ilişki kuramadınız ama, ben çok benzettim bu iki durumu birbirine. Birinde eğitim, işsizlik ve bu politikayı yaratanlar gibi IRK bilinciyle yetişmiş insanlar sorun... Diğerinde eğitim eksik ya da yanlış eğitim veriliyor. Irklara savaş açmak yerine yasadışı dövüş yaptıranlara, o ırkları saldırgan yetiştirenlere karşı savaş açsalar. O köpekleri adam gibi yetiştirebilecek yer açsalar, açık olan yerleri duyursalar... Evet, ısırmak iç güdüleri ama bencil, egosu şişik insan ırkı bile eğitimle (ya da baskıyla) iç güdülerini bastırabiliyorken onlar neler neler yapmaz...
Gündem maddesi neydi ve ne olmalıyken, “çömelmek” bir haber malzemesi, bir boy gösterme, sağa sola gözdağı verme, düelloya çağırma aleti oldu.
Pes ki ne pes!
Çünkü bu ülkede ne iktidar iktidar, ne muhalefet muhalefet.
Biz de böyleyiz.
Ama siz bu cümleleri okurken, aslında her şey geçmiş zaman olacak.
“Zaman ne ilginç bir kavram...” diye düşünüyorum. Ben size Salı günü yazımı yazarken Pazartesi’yi yaşıyorum. Siz şimdi okurken, yaşadığım şey benim için çoktan geçmiş oluyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Dünüm bugünüm, bugünüm dünüm gibi olduğu için sürekli, sürekli bir zaman makinasında yaşıyor gibiyim.
Ardı ardına, arkalarında kocaman bir alev topu bırakarak, yüreklerde...
Biz onları yakalayamadan kayıveriyorlar ellerimizin arasından. Tutmak istiyoruz bir dilek gibi oysa... sımsıkı.
Her gün bir başkası, bir başkası daha derken yapraklar gibi düşüyorlar ağaçlardan.
Çok konuştuk, boş konuştuk, çok hata yaptık. Bedeli çok ağır hatalar yaptık... Taşıyamaz olduk artık vicdanımızı sırtımızda.
Her şeyi.
Çok üzücü.
Bir açılım yapılacaktı, olamadı.
Bir insanlık yapılacaktı, Gazze için, olamadı.
Hadi sadece burnunu soksa iyi. Bir de utanmadan kurcalayıp bozuyor. Neden doğanın işine karışırız bilmem. Neden doğayı kendi haline bırakmayız, kurcalarız, bozarız, yıkarız, yakarız; doğayı doğasından çıkarıp insansallaştırırız bilmem.
Dubai’deki Palmiye adası müthiş bir fikirdi. Projelerin kraliçesiydi. Dahiyaneydi. Ama benim kafamı yıllardır kurcalayan soru da şu idi: ‘Orada bir ada olacakdıydıysa, olurdu. Olmadığına göre, kalkıp yapmak nasıl olur ki?’. Ben sevmem böyle şeyleri, korkarım. Kendiliğinden orada olmayan bir şeyi, suni olarak yaratmak fikri çok ürkütücü geldi. Maldivler batıyor, bu nasıl ayakta duracaktı ki?
Ama tabi beni kim takar? Akıllarına ne eserse yapıyorlar. Cırt diye bunu da yaptılar.
Dubai’ nin 7 km olan sahili 10 katına çıktı, kıyılar arttı, Dubai markası markalarına yenisini kattı, insanlar oradan ev almak için kuruğa girdi, ev fiyatları bire 10 getirdi, zamanında satan millet bayram etti. Başta evlerin arası açıktı, sonra araya yeni evler eklendi, bizdeki gibi “daha çok yapalım daha çok satalım” dendi, adada iğne atsan yere düşmez hale geldi. Yani fikir her açıdan tam bir pazarlama ve satış harikasıydı. Oldu. Bitti. İnsanlar yaşıyor üzerinde. Atlantis Otel akıllara zarar verecek şekilde açılışını yaptı. Her gelen müzeye gider gibi Atlantis’e gidiyor şimdi Burj Al Arab ziyareti üzerine.
KÖPEKBALIKLARIYLA İŞTE BÖYLE YÜZDÜ - WEB TV
YONCA TOKBAŞ KÖPEK BALIKLARIYLA BÖYLE YÜZDÜ - FOTOGALERİ
Ya sinirsel titreme tuttu, ya su hakikaten soğuktu, ya da kocaman bir akvaryumun içinde, o dar alanda köpek balıkları ile kısa paslaşmalarda bulunmak kastı beni. Tir tir tir titredim.
İlk deneyim dediğimiz aynen böyle bir şey değil midir?