Karne...

Çocuklarım karne aldı. Amma çok şey yazmışlar içine. Oku oku bitmedi. Okurken benim aklım bambaşka şeylerdeydi. Bambaşka.

Haberin Devamı

Bu derslerin, notların vesairelerin hepsi fasa fiso gelir oldu bana. Nedenlerimi yavaş yavaş anlatacağım. Sabırlı olalım lütfen.

 

Öyle küçükler ki daha; nasıl oluyor da haklarında bu kadar çok şey yazılıp çizilebiliyor anlamıyorum. Her seferinde çok fena oluyorum. Ne çok savaş var, ne çok cephede uğraş veriyorlar... ne zor küçük hayatları. İçim burkuluyor ve bu karne olayı bana hiç iyi gelmiyor.

 

Elimdeki notlar hayat başarısıyla –ki nedir bu başarıdan anlaşılan? Sizi bilemem benim için sağlık ve mutluluk mesela – zerre kadar alakalı değil.

Okulda çok başarılı hayatta başarısız çok arkadaşım olduğu gibi; okulda berbatken şu hayatta müthiş olan çok arkadaşım var.

Haberin Devamı

 

Bütün okulların da aynı olduğunu düşünmeye başladım. Hepsinin derdi aynı. Hırs hırs hırs! Oysa benim beklentilerim çok farklı; ya da, giderek daha da farklılaştı. Hayata, geleceğe dair hayallerim, beklentilerim, ümitlerim hepsi bambaşka yerlere, yönlere gidip dayandı. Bu da çocukları gözlerken, onlarla büyürken oldu bana.

 

Çocuğum çok iyi matematik bilmiş ama, kendine özgüveni sıfıra inmiş... lanet olsun o müthiş matematik bilgisine.

 

Çocuğum müthiş fen bilmiş ama, nefret etmiş doğadan... lanet olsun o fen dersine.

 

Çocuğum 4 dil bilmiş ama, insanlarla iletişim kuramayan bir odun olmuş, empatiden yoksun bir tip olmuş lanet olsun bildiği dillere. Tek dil konuşsun, onu da iyi konuşsun anlatsın yeter de artar bence.

 

Ben çocuğum özgüvenli olsun, hayata güven duyarak baksın; birileri de ona güvenebilsin istiyorum. Eğer ders dediğimiz şey de çocukları bu iki konuda batırıyorsa, inanın, ‘Bana ne yaa derslerden!’ demek istiyorum. Hatta artık diyorum da. Diyebiliyorum yani. Önceliklerim oldukça değişti.

Haberin Devamı

 

Ben okul seçerken hep neye baktım biliyor musunuz?

 

Mutlu öğretmenleri olup olmadığına.

 

Dersi çok iyi öğretemese de mutlu olan, mesleğini severek yapan bir öğretmen modelini tercih ettim. Ama toy bir anneyken, nedense her öğretmenin aslında anne olması gerektiğini de düşünürdüm. Oysa karşımıza öyle genç bir öğretmen, öyle kritik bir zamanda çıkıp bize öyle iyi bir ders verdi ki, beni bu saçma önyargımdan da kurtarıverdi.

Bazen, anne olmak için anne olmak gerekmiyormuş. Öğrendim işte.

 

***

Kızım daha 1. sınıftaydı. Bu öğretmen de bana her konuda pek bir cılız geliyordu. Genç, tecrübesiz; ama hoş bir genç kadın diye bakıyordum. Ben harıl harıl çalışıyorum kızımla her gün sinir harbi şeklinde; okuma öğreniyor, sayıları öğreniyor, ama ben fenalık geçiriyordum. Neyse, derken kadın bir gün bizi çağırdı ve aynen şöyle dedi;

Haberin Devamı

 

‘Kızınızın ters yaptığı 3’leri ve 5’leri sürekli düzeltmekten acilen vazgeçin. Kızınız diğer 8 rakamı çok düzgün yapıyor. Bence siz ona onları bu kadar güzel yaptığı için aferin deyin. Hatasını ben zamanla düzeltirim. Zaten bir gün hepsini doğru yapacak. Ama siz sürekli iki küçük hatasını yüzüne vurmaya devam ederseniz, kendine olan güvenini yitirecek ve 10 rakamın 10’unu da doğru yapıyor olması hiçbir şey ifade etmeyecek. Bırakın kızınız önce kendine olan güvenini kazansın, 3 ve 5’i daha sonra da düzgün yapsa olur!’

 

...

 

Biz...

 

Karı-koca/Ana-baba sustuk.

 

...

 

Devamı gelecek.

 

Yonca

“düşünsel"

 

Yazarın Tüm Yazıları