Yonca Tokbaş

Bir yazarı ressamı şairi düşünürü müzisyeni sanatçıyı sevmeyebilirsin

3 Temmuz 2012
Ama, sevmediğin için linç etmeye kalkışamaz, linç edeni alkışlamaz, linç edilmesine de göz yumamazsın. Eğer bunu yaparsan, fenasın. Zavallısın. Acizsin.
Utanç duyulası bir yaratıksın hiç kusura bakma.
Senin için yapılacak bi şey olmamış, kalmamış demektir.
Ruhun huzursuz ve katıksız kötü demektir.
Bir yazarın yazılarına son veriliyor, bir müzisyene dava açılıyor, bir başkasının konserleri iptal ediliyor ve sanal alem iğrenç ötesi vurmalara çanak tutan “sevmeyenlerle” dolup taşıyor.
Midem bulanıyor okuduklarımdan.
Bu kadar çok kötü şey söylemeyi bekleyen insan olması beni inanılmaz dehşete düşürüyor. Nasıl bir infaz makinası var içlerinde pusuya yatmış cellat olmayı bekleyen, nasıl bir sevgisizliğin ürünüler bilemiyorum.
Acıyorum bu sevgisiz büyümüş sadece kötü anı kollayıp da havlamayı bilenlere.
Çıkardıkları ses kadar değerleri olsa keşke.
Bari linç edilenin durduğu diklikte duracak kadar sağlam bir omurgaları olsa...
Yazar, çizer, düşünür, müzisyen, sanatçı... hiçbiri hakem değildir. Görüş bildiren taraf kişilerdir.
Ben de öyleyim. Seversin sevmezsin. Küçümsersin küçümsemezsin.
Adama hadi gel sen bildir fikrini derler icabında bu kadar kolaysa.
Ama demeyiz işte. Ayıptır o şekil dayılanmak. Anlatacak bir fikrin olunca kabiliyetin neyse kendini vurursun ona. Adı köşe olsun, tuval olsun, nota olsun, seramik olsun mesela...
Senin tarafından olur ya da olmaz linç edilen.
Senin sevdiğin şeyleri söyler söylemez, çalar çalmaz, yazar yazmaz, çizer çizmez... Neyse o haliyle olma hakkı vardır.
Senden tek farkı, senin de taraf olduğun aşikarken, o kalemini müziğini fırçasını sesini halka açandır. Korkusuzdur. Sırf bu yüzden takdire şayandır.
Sevmiyorsan ilgilenmezsin en fazla. Ama hakkının yenmesine itiraz edersin adamsan.
İtiraz edersin ki, senin için olmasa bile, bir gün çocuğun senden farklı tarafta olursa kazara ki olabilir, onun adına orada bulunsun mesela.
Her daim her türlü ortamda çırılçıplak yaşamayı seçmiş olandır sevmediğin büyük ihtimal.
Kendi seçmediği, sevmediği giysileri üzerine giydirmeye çalışanlara elinden gelen yetisi neyse, onu kullanarak “hayır” diyebilendir. Naiftir yani.
Kırılgandır kalemi dili müziği sonsuz güçlü olsa da.
Sırf sevmediğin, beğenmediğin, kendince yeterli bulmadığın için gitmesine, gönderilmesine, susmasına, susturulmasına, sindirilmesine, haksızca mahkum edilmesine, bir otelde yanarak ölüme terk edilmesine izin veremezsin.
Eğer izin verirsen,
İzin verensen...
Linç edenlerden ve yandaşlarındansan...
Yazıklar olsun sana.
Utan.
Utanman varsa...
Yonca
“yok”
Yazının Devamını Oku

Olimpiyatlarda bi genç atlet daha Nimet Karakuş!

28 Haziran 2012
Ya o kadar güzel haberler geliyor ki inadına, derin bir “oh” çekiyorum.

Bunca feci moral bozan, insanı hayattan bezdiren felaket haberleri içinde resmen müthiş haberlerle geliyor gençler.

Nanik yapıyorum ben de gençlerimize laf edenlere hınzırca.

Gayet sağlam geliyorlar sapasağlam hem de.

Nimet 1993’lü, Antalyalı süper bi genç kadın!

Koşmuyor, uçuyor, rekor kırıyor.

Nimet, Yüksel İnşaat’ın Yılmaz Sazak Uluslararası AtletizmYarışmaları kapsamında “Yükselen Yıldız” olarak bireysel sponsorluk desteği alan bir genç atlet.

Yüksel İnşaat’a da kocaman alkış! Gençlere sporda destek veren, futbol dışındaki dallarda destek veren demeliyim, her şirkete hastayım!

Nimet Karakuş, 21-22 Haziran’da Eskişehir’de yapılan Balkan Şampiyonası’nda 100 metrede 11:33’ lük dereceyle Türkiye Rekoru’na imza attı ve Balkan Gençler Şampiyonu oldu. Nimet, bu başarılı dereceyle 2012 Londra Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsil etme hakkını elde etti.

Yazının Devamını Oku

Anne olmaya hazır mıydım?

27 Haziran 2012
Ben kendime bu soruyu hiç sormadım. Sevdiğim adamla evliydim. Her zaman çocuğum olsun istemiştim. Aradan bi sene geçmişti ve bir kuzenimizin yaş günü partisinde 7 çocuk 1 anahtarlık yüzünden birbirine girip 4 saat boyunca ağlayınca kocamla birbirimize bakıp “ya şimdi ya asla! Yoksa kafa kaldırmaz abi!” dedik ve ana-baba olmaya karar verdik.

Balıklama atlamak gibiydi sığ sulara. Atladık ama.

Bu bizim hikayemiz tabi.

Etrafımda hangi kadınla konuşsam ama, ya bu soruyu kendine sormuş ya da soruyor oluyor. Çocuk sahibi olmaya hazır hissetmediğini söylüyor. Vardır bi bildiği.
Ben, insanın asla çocuğa hazır olamayacağını iddia ettim durdum yıllar boyunca.  “İnsan kocaman bi bilinmeyene nasıl hazırlanır ki?" dedim.

Hele de anne olduktan sonra iyice inandım bu işe hazırlık olmadığına. Başına gelince damdan düşüp yürümeye çalışıyorsun yaralı yaralı. Yok böyle bir hazırlık süreci, psikolojisi filan. O olsa olsa ancak bize öğretilmiş-verilmiş eğitimlerin içimizde yarattığı bocalamalarla savaşma anlarıdır.

Kariyerden vazgeçecek halimiz yok. (nedense?)

E çocuğu da yarım yamalak yapacak halimiz yok. (nedense?)

Her şeyi kendimiz yapmak ve iyi yapmak üzere şartlandık biz. (nedense?)

Ucundan acık o acık bu gelmez bize. (nedense?)

Ve fakat illa her ikisi de olmak zorunda bi şekilde. Yani hem koca, hem iş, hem çocuk. (nedense?)

Annemin zamanındaki içgüdülerle “Çocuğuma Annem bakar nasıl olsa pek tabi...” gibi bir halimiz de yok. İstemiyoruz annelerimizin bakmasını. Kendi borumuzu öttürebildiğimiz, elalemin bildiklerine kendi aile geleneğimzden farklı şeylere ana yadigarı tecrübeleri tercih ediyoruz marifetmişçesine.

İçgüdülerimizden çok okuduklarımız var.

Sonra da “mekanikleşmenin dayanılmaz vicdan ağrısı” çöküyor üzerimize.

Ama bütün bunlar kadının duyguları, kadının gel gitleri, kadın karar ve kararsızlıkları işte. Ona özel. Üstelik bakın buradaki tüm durumlarda kadın zorlamayla düşünmüyor çocuğu. Tecavüze filan uğramamış. Boynunda töre tasması yok.

Özgür.

Aradan yıllar geçti, 2 çocuk annesi oldum.

Hala insanın çocuğa hazır olamayacağını düşünüyorum. Ama çocuk sahibi olma kararının terazinin ağır basan tarafıyla kesin kadına ait olduğuna inanıyorum. Ve eğer bir kadın kendi içinde “Ben çocuğa hazır hissetmiyorum!” diyor, diyebiliyorsa bu işte bir şey vardır diyorum.

Ben o soruyu sormadım diye, diğerlerinin sormasını acayip bulmuyorum. Hatta yıllar geçtikçe, çocuklarım büyüdükçe, birinci ile ikinci arasındaki anneliğimin farklarını gördükçe, “anneliğe hiç hazır olmadığım bir zamanda” anne kaldığımı fark ediyorum.

Azıcık içim burkuluyor bu konuda. İnsanın kendine itiraf etmesi kolay şeyler değil. Ama azıcık daha geç anne olsaymışım, kızım kesin daha sakin bir anneye denk gelmiş olurdu, biliyorum. İçimi acıtan bir mesele bu...

Öte yandan, deliler gibi çocuk sahibi olmak isteyen arkadaşlarım var. Ama ortada ne bir sevgili ne bir koca ne de bir adam var çocuk sahibi olabilecekleri. “Evlat edinin!” diyorum onlara. “Kafaya koyun ve bunu yapın; çünkü yapabilirsiniz!”.

Bunu derken de çok güçlü bir sesle söylüyorum. Daha çok insan tek veya eşli, eğer çocuk sahibi istiyorlarsa, evlat edinebileceklerini de düşünsünler istiyorum.

Bu konuda çok yakında sizinle bir şey paylaşıcam... O zaman anlayacaksınız neden...

Çocuk çok kişisel çok mahrem çok başka bir olay.

Kim ne derse desin, demesin zaten kimse bi şey, çocuk bi tek kadının bileceği bir şey.

Biyolojik olarak da, psikolojik olarak da.

Kadının bedeni ile ilgili hiçbir karara karışmayın.

Asla.
Yonca
“anne”
Yazının Devamını Oku

Ben savaş mavaş istemiyorum!

26 Haziran 2012
Sürekli zeytin ağacımdaki yüzlerce zeytine ve dallarına baktım durdum bir koca gün boyunca. Okuduğum kötü haberleri düşündüm.
Düşürülen uçaktaki pilotları; Yüzbaşı Gökhan Ertan ile Teğmen Hüseyin Aksoy’u düşündüm. Onların ailelerini düşündüm...
“Postalları bulunmuş” haberi beni çok etkiledi.
O nasıl bir bekleyiştir aileleri için.
Yeter ki bir haber çıksın diye bekliyorlar sabırla.
Ne büyük tezatlarda dolu hayat.
Ben burada zeytin dalına bakarken, birileri oralarda bir yerlerde savaş naraları atabiliyor mesela...
Ben burada bahçemden güzel haberler verip umut dolu yazılar yazmaya hazırlandığımı düşünürken, denizde uçağı düşürülmüş pilotların postalları bulunuyor.
Yok böyle bir uçlar diyarı!
Her şey insanın kursağında kalıyor. Mutlu olmak, olmaya çalışmak ayıp geliyor.
Bir senedir hasretle kavuşmayı beklediğim ağaçlarıma ve zeytinlerime baktım iç geçirerek.
Bir zeytin dalı alt tarafı. Barış simgesi. Şu an her yanım o zeytin dallarıyla kaplı... Ama ortam savaş alanı.
Zeytinlerin altında oturup dalların arasından gökyüzüne bakıyorum.
Ne kadar basit barış aslında ve ne kadar zor elde ediliyor. Ne kadar elinin altında olursa olsun, bir türlü kavuşulamıyor.
Böyle zamanlarda yazı yazmak zor oluyor.
Hatta yazılmıyor.
Ya-zıl-mı-yor.
Ben savaş mavaş istemiyorum.
Barış istiyorum, ama olmuyor.
Yonca
“sesi kısık”
Yazının Devamını Oku

Bugün 17 Haziran...

17 Haziran 2012

 Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü!

 

Alper Dalkılıç’ı tanımanızı istedim.

 

Çünkü bu çılgın adam, Gobi Çölünü aştı!

 

10-16 Haziran tarihleri arasındaki Gobi Çölü Ultra Maratonu’nu bitirdi. Yani 6 günde çölü geçti, çölü!

 

Yazının Devamını Oku

Zaman durdu

14 Haziran 2012
Bugün benim için çok özel bir gün...

Çok.

Zamanın durduğu ve şükrettiğim bir gündeyim.

Bugün, benim düşmanım için bile “İnşallah benim kadar şanslıdır!” dediğim gün.

“İyi ki doğdun, iyi ki varsın!” dediğiniz kaç kişiniz var bu hayatta...

Şükredin onların varlığına...

Deliler gibi sarılın onların varlığına.

Çok az ve özler çünkü.

Hayatınızda olan, yanınızda olmasından mutluluk duyduğunuz, değer verdiğiniz, yanında güven hissettiğiniz kaç kişi var ki?

Yazının Devamını Oku

#altinkelebek ve Helal sana Meryem Uzerli!

12 Haziran 2012
39. Altın Kelebek Ödülleri’ni dört gözle bekledim.

Ezelden beri severim ben Altın Kelebek ödüllerini.

Çocukluktan kalmadır sevgim, tatlı bi heyecandır benim için. Hiçbir şey olmasa ismini severim, Kelebek...

Kelebek yazarı olmazdan evvel de meraklısıydım. Olduğumdan beri iyice dikkat kesilip heyecan yapıyorum ödül gecesine.

Geçen sene kırmızı halıda sunucuydum, çok çok da keyif almıştım.

Yazının Devamını Oku

Bedava alacak-verecek bi şeyiniz var mı?

7 Haziran 2012
Var.

Var da, var olduğunu unutmuş olabilirsiniz.

Hatırlatma gerekebilir. Ve eğer hatırlamanız gerekiyorsa, yazık aslında.

Ama hiç hatırlamamaktan da iyidir.

Bedava alacak ve verecek çok basit ama çok kuvvetli bi şeyimiz var ama vermesini bilmiyoruz.

Yazının Devamını Oku