Nedenini kimi zaman biliyorum, kimi zaman hiç bilmiyorum. Sadece o zamanın geçmek bilmediği gün ve/veya gecelerde çok zorlanıyorum.
Dün zorlandım.
“Ne olacaksa olsun!” derken bi yanım, “Aman ne olur olmasın...” da diyor.
Tam bir ikilem.
Güzel zaman çok hızlı geçerken, tatsız zaman geçmek bilmiyor.
Gerçekten öyle.
Bayılıyorum küçücük şeylerden çıkan mutluluklara.
Mesela dün onca şey içerisinde, çocuklarımız iskelemizde balık tutma derdine tutuldular.
Amanın nasıl bir tatlı telaş, dert ve tasa anlatamam.
Bazen çok üzüldüğümde veya çok sevindiğimde inanılmaz yazabilirken, bazen de tam tersi bir şey oluyor içimde.
Kitleniyorum.
Son 1 haftadır işte böylesi bir kitlenme durumu hakim bünyeme.
Sadece okuyorum.
Okuduklarıma çok üzülüyorum.
Kahroluyorum.
Ama tek kelime yazamıyorum.
Bu yazıyı yazdığım sırada Nevin Yanıt finale çıkacak.
Dayanamıyorum seyrederken. Kalbim Fenerbahçe-Galatasaray maçı seyreden erkek gibi atıyor. İyi değilim.
Yerimde duramıyorum.
Sürekli konuşuyorum. Sürekli “Koş Nevin Koş!” diyorum. Ne zaman Nevin yarışa çıktı elektrikler kesildi. Hep sonradan izledim, hep kazandı.
Yalnızlık bazen insana çok iyi geliyormuş.
Şu anda daha önce hiç bu şekilde yalnız kalmadığım kadar yalnız kaldım da, ondan biliyorum.
Evden kaçtım.
Gizli gizli kaçmadım. Çocuklarımdan izin alarak kaçtım.
Eee, annelik böyle bir şey. Duruma ayak uydurmak gerekiyor. Benim derdimin çocukları germemesi gerekiyor. Kimseyi üzmeden, kırmadan yapmak istediklerini yapmak gerekiyor.
Bunun adı da sorumluluk oluyor.
Ve ne kadar çok sorumluluk var değil mi?
İnsanın hayattan ne beklediğini bilmesi lazımmış.
Ben şu ara ne beklediğimi bilmiyorum.
Bekliyorum.
Pusuya yattım mucizeler, hayaller diliyorum.
Godot’yu bekler gibi bekliyorum hem de.
Ööööyle durdum, gözlerimi kocaman açtım bakıyorum.
Ne göreceksem!
Kendine güvenmelisin herrr şeyden en önce.
Ya inanmak ve güvenmek ne kadar önemli hiç düşündünüz mü?
Ennn önce kendine inanacaksın ki başkası da sana inansın pek tabi.
Filan falan.
***
Bu ara içime minik bi çok düşünen felsefeci mi kaçtı ne?
Ah bi bilsem… Ha bire derin derin düşünüyorum hayat ve insanlar/insanlar ve ilişkiler üzerine.
İnanın bu dediğim çok acayip doğru.
Bilimsel bi kanıt yok elimde. Elimde duygularımdan başka pek bi kanıt yok ve olmasın da bence.
Duygulara güvendiğim, sevgiye inandığım kadar hiçbi şeye inanmadım belki de ondan böyle diyorum size.
Hayat öyle ciddi ve dikkatli bir dinleyici ki, asla kondurmuyorsun belki ama, öyle. Sen, onu uykuda sanırken, o tek gözü çaktırmadan açık, seni pür dikkat dinliyor, gayet de ciddiye alıyor.