Paylaş
Ne desem ki!
Muhteşem bir doğa. Doğanın her hali var önümüzde.
Doğanın Allah’ı hatta ama; develer gibi dayanıklı olmanız lazım ki, saatlerce bu yolları güneşin alnı gabağında yürüye koşa aşabilin.
Biz 6G’ciler, Ultracıların yarısı kadar gidiyoruz bir de.
O adamlar ki hepsinin alnı öpülmesi lazım -öpüyorum- bizden daha daha zor koşullarda ve uzunlukta devam ediyorlar.
3. gün dün bitti.
Trajikomik bir gündü.
Bugün ilk defa bi cesaret geldi ve o kayalıklardan aşağı koşmayı denedim. Koyverdim kendimi gitti. Bir tavşan veya fare olduğumu hayal ettim. Ceylan ve Geyik niye düşünmedim derseniz, vallahi beynimi sıcak yedi ondan.
Neyse.
Başladım koşmaya. 2.km’nin sonunda yol arkadaşım Barefoot Ted ve Andy’e “sarhoş gibi hissediyorum...” dediğimde çizdiğim zigzagları uydu kaydettiyse kafası karışmıştır.
Ardından Barefoot Ted “Ben Meksika’da böyle terlemedim, serinlemem lazım!” diyerek, dağın dibindeki garip bir su birikintisine girmeye karar verdi, ben daha “Dur girme burası garip kokuyo!” diyemedn attı kendini ki, “kakalı suya” girdiğini geç de olsa anladı.
Sinir bozukluğundan kahkahalar attık, o kakalı sandaletlerini temizlerken.
İnsan çaresiz kalınca mok içinde bile yüzmeye razıymış yani.
Adam o kadar korkusuz ki! İnsan hayran kalıyor. Yani kakalı sularda bile yüzüyor diye değil de, hani işte hiçbir şeyi takmıyor, doğadan gelenden bir şey olmaz kafasıyla gülümseyerek yoluna devam ediyor.
Neyse.
Kaka olayını atlattık ve hooop bu sefer de kaybolduk iyi mi!
1km boyunca ne GPS çalıştı, ne telefonlar çekti. Labirentteki fareler gibi dağın bi yerinde, kayalıkların dikenlerin arasında kafayı yedik.
Su bitti. Tuz kaybı başladı. Beni yine sinirsel gülme tuttu.
Gide gide bir bataklığa geldik. Anam o da ne!
Bizim işaretleri görüyoruz ama karşı tepedeki kayalıklarda.
Allah acıdı halimize. Bataklık kuru çıktı da canımızı dişimize takıp karşıya koçarak geçtik. Yolumuzu bulduk.
Bin şükür
Baktık dağdaki kayalıktan denize su dökülüyor, “e deneyelim gari” olduk. Azcık tuzluydu ama, mineral kaybına iyi gelir dedik içtik.
Sonra bir zeytin ağacı dibindeki gölgede çöktük yere. Çantamızı açtık bi şeyler atıştırıp aklımız bedenimizi toplayalım diye ki, o da ne!
Tereyağ erimiş bala karışmış, o ikisi beraber kafa lambasına yapışmış, katı yumurta da onları sarıp sarmalamış.
Çok açız abi!
Ve daha 9km daha var finişe.
Birbirimize baktık ve hiç düşünmeden ilk önce kafa lambasını yaladık, sonra ballı yumurtayı yedik. Oh! Bi güzel geldi valla anlatamam.
İnsan yemeğin kıymetini anlıyor, tat alma kabiliyeti gelişiyor.
Bir ara keçiboynuzu ağacını gördüm ve kendimi yere attım, maden buldum sanırsınız. Yok böyle bir sevinç.
Haydeee beni gören Barefoot Ted ve Andy de yere yapıştı. Ha babam topluyoruz çantalara. Eee taşıması hafif faydalı bir gıda nitekim.
Derken derken gülme krizlerine girdik çıktık her türlü.
O gülmeler arasında yine yolu kaybettik şapşal gibi.
Artık sinirler bozuldu tabi.
Yolumuzu bulabilmemiz için GPS eşliğinde ya kırmızı beyaz çizgileri takip ediyoruz, ya da “baba” denen, ömrü hayatımda ilk defa gördüğüm üstüste konmuş taşları kolluyoruz.
Güneşin tam tepenizde menemen yaptığı o saatte, 12.km’de kaybolursanız, babayı ilk gördüğünüz an sarılıp öpersiniz benim gibi.
Ben de öptüm!
Her zaman çekim yaptığım pembe kameram bu koşullara dayanamadı ve durdu.
İphone’la çekim yapmak durumunda kaldım. E onu da yan tutmuşum...
Deve oldum, dayanıklıyım ama kafam ne kadar çalışıyor artık emin değilim.
WEB TVde, halimi(zi) izlemenizi tavsiye ederim.
Hem 2. Günün hem de bu yazının geçtiği 3. Gün videosu var.
Ben çok güldüm kendi halime...
3. gün sonunda dün; biz 6Gciler toplam 58.5km, ULtracı arkadaşlarım 118km katetti!
Helal olsun herkese.
Kaldı 3 gün daha.
Deveyiz biz deve.
Dayanıklı ve güçlü.
Bu Likya aşılacak, Antalya’ya nasipse kafalar uçmadan varılacak.
Amiiiin!
Yonca
“suyu kaynamış”
Paylaş