Nedenini biliyor musunuz?
Ben Hindu bir arkadaşım olana kadar bilmiyordum.
İlk sorduğum soru bu olmuştu ona; inekler neden kutsal?
“Yonca, bir bebek doğar da annesi ölürse, o bebeği sadece inek sütü ile hayatta tutabilirsin.
İnek sütü, bir bebeğin hayatını kurtarır.
Dahası, bir insanın hayatta kalabilmesi için hem sütü, hem eti, hem tezeği, hem idrarı ezeldir.
Sütünden yoğurt, peynir de yaparsın.
“Ebediyen genç” yani.
Hemen şimdi bulun, yanda çaladursun bu yazıyı okurken...
Ne zaman kafamda çalsa gülümseyerek duraksarım. Hep ama hep çok özel bir zamanda çıkar ortaya. Hep mi güzel olur o tesadüf. Hep mi saatine denk gelir!
Nefis bir şey bu tesadüfi olmayan tesadüfler!
Çok sadedir melodisi, gücü ondandır.
Sahne adı Marian Gold, gerçek ismi ise Hartwig Schierbaum olan, Alphaville grubunun solistinin sesi ön plandadır.
Büyüleyici gelir o ses bana.
Likya Yolu Ultra Maratonu’nda üçüncü kez start almama 5 gün kaldı. 24 Eylül’de start alıyoruz.
Bu sene 5. kez koşulacak bu Likya Yolu Ultra Maratonu.
O zamanlar böyle şeyleri bilmediğimden, bilseydim de cesaret etmeyeceğimden gitmediğim o ilk iki tane için deliriyorum.
Bir sene kendi başıma rotayı iki kere daha yapıp arayı kapatasım var. Kadın kafayı bozmuş diyebilirsiniz.
Öyle değil.
Ben çok âşık oldum!
Türlü zorlukları her koşulda aşabileceğimi henüz hiç bilmediğim bir zamanda, yolumu kaybetmemeye çalışırken, karşıma binlerce yıllık bir lahit çıktı.
O kadar
çok şeyi öyle hızlı yaşadık ki!
Çok yüklü, çok ağır, çok derinden sarsan şeyleri hem de...
Deprem gibi bir şey.
Sallandık birden. Yıkıldık, altında kaldık, can verdik; artçıları devam ediyor hâlâ.
Her şey olabileceğinin en üst, en yüksek, en sert, en avaz avaz, en ateşli, en kırıcı, kanlı, yıkıcı, şoke edici haliyle oldu.
Birdenbire...
Destina’yla Aslan Cem arasında 4 yaş var.
Aslan Cem’in doğmasına yakın, Destina bir gün bana şöyle bir şey sordu:
“Anne senin kalbin ne kadar büyüklükte?”
Ben de yumruğumu sıktım, “Herhalde bu kadar bir şeydir” dedim, yumruğumu göstererek.
“Eyvah!”, dedi Destina. “Çok küçükmüş anne! Hem ben hem kardeşim sığmayız bunun içine, sen onu sevince bana hiç yer kalmıycak!”
O cümleyi duyduğum anı hiç unutmuyorum.
Destinacığın gözündeki o endişeyi, çok acayip bir gerçeği keşfetmiş ve hüsrana uğramış o badem gözlerini kocaman açıp; alt dudağının ağlamaya hazır titremeye başlamasını...
4 Yapraklı Yonca
İçimde, bir işe, sonsuz mutlu tarafından bakma yetisi var sanki. Darısı isteyenin başına pek tabii. Aşka inanırım.
Kolay mutlu olurum.
Umutluyum. Her konuda umutluyum hem de.
Türkiye hakkında, kadın hakları konusunda, spor konusunda, hayvanlar konusunda, ağaçlar konusunda, dünya konusunda, her konuda...
Kendim hakkında da. Ailem hakkında da.
Küçükken kocaman bir hayal dünyam vardı.
Ironman Dünya Şampiyonası’na daha önce hiç bu sayıda sporcuyla katılmamışız.
Ben de “ironman” olayını yeni öğreniyorum.
Çünkü bu sene ilk defa 23 Ekim’de Antalya’da ikinci kez yapılacak olan Gloria Ironman 70.3’e katılmak gibi çılgın bir şeye kalkıştım.
Ne zor işmiş bu triatlon!
Öyle “Ben gidip bi Ironman olayım” deyince olunmuyor tabii. Yüzmeyi, bisikleti, koşuyu ayrı ayrı çok çalışıp birleştirmen gerek. Çoluk çocuk, gurbet, iş güç, vallahi anlamadım millet nasıl yapıyor da yetişiyor. Boşuna “demiradam” dememişler.
Kendimi çok pis ters köşeye yatırdım, nasıl zorlanıyorum anlatamam! Birini yapsam öbürü kalıyor, öbürünü yapsam beriki eksik.
Göksen Çınar ve Özgür Aksaman iki iyi sporcu, antrenör ve iş ortağı olarak Yüzbinkoş’u kurmuşlar. Sporu ve özellikle triatlonu aklına koyan çok sayıda insana spor desteği veren, hayatını spor adamlığından kazanan afacan ikili.
Deniz durgun. Sakin. Sessiz.
Çıt yoktu. Ağaç kokusu vardı. Misler gibi çam kokusu!
Deniz kokusu ve dalga sesi de sürekli geliyor bahçemize, burnumuza, kulağımıza.
Sabah uyanınca o mis kokuyu ve havayı çektim içime bol bol.
Akasyadaki kuş yuvasından yavru kuşların sesi geldi kulağıma. Bu yaz ilk defa duydum seslerini. Hatta konuşup durmuştuk Aslan Cem’le bu sene neden kuş sesi duymadık diye. Türkiye’nin içinde bulunduğu aşırı yüksek sesli, öfkeli, kırgın, kızgın ortam herhalde kuş seslerini bastırdı diye düşününce, içim burkulmuştu.
Sonra bir ara hadsizce yapılan bahçe ilaçlamalarını, sivrisineklere karşı amansız, faydasız ve asla kazanılamayacak o ilaç savaşını düşündüm. Belki o da etkiliyor kuşları, bebekleri zehirleniyor... Bilemiyorum. Düşünmek ürkütüyor.
Siteler delice ilaçlama yapıyor yaz boyunca, sonra da kendilerini avutuyorlar “İlacın faydası oldu, bugün sinek yok” diye. Oysa sineklerin çoğalma hızına yetişemez kimse ve bu arada insanların soludukları hava sadece kendilerini kansere, türlü hastalıklara çelimsiz kılıyor, anlık mutlulukları yıllar süren umutsuzluklara dönüşüyor.