Oysa bir ikiz annesi, hayatı boyunca iki çocuğuyla da ilk/tek ikiz çocuklu gibi oluyor.
Cümle çok karışık ama anladığınızı düşünüyorum.
İkiz annesi arkadaşım Ayşen, bir keresinde bana “Yonca, ben hiç ‘Birinci çocuğumla bunu yaşadım ondan ikinci de böyle’ diyemedim ki! Her ikisiyle de her tecrübem hep aynı anda ve ilk ve tek tecrübem oldu” demişti. Of nasıl haklıymış!
Bizim Mavi ve Demir de, birçok ikiz gibi, sürpriz yapıp erken geldiler.
Prematüre olayı zaten apayrı çaba, cefa, endişe; ikiz prematüre ise duble zor bir şey. Seferberlik filan ilan ediyorsun. Bebeğini sağlıkla kucağına almak büyük bir şansken, ikizlerin ikisini de sağlıkla kucağına almak daha büyük bir şans.
Çok şükür sağlıklılar. Ne çok şükrediyoruz anlatamam. Ve tüm ikiz ailelerine yürekten saygı, sevgi, güç ve sabır yolluyoruz.
Ben ikiz halası oldum diye yazdığımda, dünyanın her yerinden türlü çeşit ikiz tecrübeleri yağdı.
Ortası yok.
Ampul yok... Ampulün çağrıştırdıkları var.
“Ampul” bir parti, bir görüş, bir tek şeyin tanımı olmuş yani. Algımız değişmiş, kemikleşmiş. Politikayla özdeşleşmiş.
Bence geçen hafta dünyevi şeyleri aşırı düşünmekten beyni yandı, ondan ateşlendi. Aslan Cem’e de dedim.
“Felsefe yapmaktan kafan yandı, nefes al ver, bol su iç, rahatla, ateş o zaman düşer” dedim. “Haklısın anne” dedi. Bence o düşünme hararetine ateşi 39 değil 47 de olabilirdi, yine de iyi yani.
Destina uyurgezer oldu. O da normal.
Profesyonel olarak dansçısı olduğu Sharmila Dance ile, Dubai’de bulunan ve dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa’daki Armani Otel’de açılacak Tiffany Co. için özel gösteriye gece gündüz aralıksız çalışıyor ondan.
Tiffany Co, Sharmila’nın dansçılarıyla, New York’tan getirdikleri adamlarla seçim yaptı. Destina ecel terleri dökerek gittiği seçmelerde daha 1. dakika sonunda ilk seçilen oldu. Bu iyi bir şey ama stres de duble oldu.
Gece gündüz derken abartmıyorum yani.
Bir de ödevler, sunumlar, Tiffany’den başka 3 şov derken... Provaları gece yarısı biten çocuğu karşıla, teselli et, özel menü hazırla, alarmlar kur, yetişilecek şeyleri atlama, “olur evladım, halledersin çocum, bu da geçer, boş ver her şeyi, gel bir uyu, bak bu tempo insanüstü, bırak kendini hırpalama, nefes al, lanet olsun istersen hepsini bırak, senden kıymetli mi, e tamam o zaman bırakma devam et, hepsini yaparsın sen!” demekle meşgulüm.
Bu konuda yapmadığım şey, yaşamadığım saçmalık kalmadı gibi.
Bir “hasta” olarak
hayli doktor da tükettim, uzman da...
Hesap kitapla, tek tip diyet uygulaması ekollerle hep bir ileri iki geri yaptım ve çok büyük stres yaşadım.
Odak noktan o rakam, o kilo, o besin, o diyet olunca iş daha da zorlaşıyor.
Tutarlı, sürdürülebilir bir şey asla olmuyor. Asabın giderek bozuluyor. Kendine olan inancın bitiyor.
Bir de çevrede sürekli her bir şeyi oh maşallah başarmış, hep mükemmel dolaşan tipler oluyor, sen iyice beter oluyorsun. Sürekli bir kıyaslama hali. Kardeşim 10 parmağım benzer değil, benim bedenim ona nasıl benzesin!
Yüksek sesle söyle.
Yetmez, yaz bir yerlere.
Bir şey seni mutlu ettiyse, kesin söyle. Paylaş. Anlat.
Hem de avaz avaz!
Büyüt o mucizeyi, mutluluğu, şansını dile getir, hem de çatır çutur.
Eğer hayalin cümleye dökülür, dile gelir, kağıda dökülürse gerçek olur. Kimse tutamaz o evrene yayılan cümleni.
Kimsenin gücü, kem gözü, senin hayalinden daha güçlü değildir.
Kardeşim deseniz içinden bisiklet geçen her şeye hasta. Keşke her ailede birbirini kavga cinnet yerine sporun türlüsüne sürükleyenler olsa...
“Yüz Bin Koş” ailesiyle de tanışınca, kendimi triatlet olma yolunda buldum. Triatlet oldum mu diye sorarsanız, hayır derim. Hâlâ daha keyifli ve çevreci bir ulaşım aracı olarak gördüğüm bisikletle ilgili algımı yarışmaya dair geliştirmeye çalışıyoruz. Ben istiyorum ki yonca yeşili ve önünde sepeti olan, selesi yumuşacık, totomu hiç acıtmayan bisikletle sohbet ederek bisiklet süreyim. Ama yooook, o sele o totoyu 90 km hız yaparak acıtmadan ironman olunamıyor anlaşılan.
Ayakkabıyla koşmayan insanım, ayaklarımı da pedala kitlemem gerekiyor iyi mi... Bunlar yetmezmiş gibi bir de “o yooo olamaz çok sert” dediğim o feci seleye totişkocuğumu da adapte etmem gerekiyor. Yani benim triatlet olmama biraz daha zaman var.
Yüz Bin Koş ailesi eğlenerek ve sakatlanmadan spor yapmak konusunda sabırlı çok şükür, hâlâ dışlanmadım.
Sporcu ortamları bayıldığım sabır ve azim hikayeleriyle dolu. Yoktan zaman yaratıp spora emek veren, yapıcı şeylerle kendini geliştiren, çevresine spor konusunda ilham veren insanlar arasında olmak beni de güçlendiriyor.
Önümüzdeki hafta Gloria IRONMAN 70.3 yarışında bireysel ve biz kuzenbirlik gibi takım olarak katılan 75 Yüzbinkoş-gil sporcusu var.
Ironman triatlonda bir yarış markası. Sırasıyla yüzme, bisiklet ve koşudan oluşan üç farklı branşın aynı yarış içerisinde yapılabildiği, irade ve güce dayalı olan Ironman, Türkiye’de bu sene de Gloria Ironman 70.3 Turkey adıyla 23 Ekim’de Antalya, Belek’te olacak.
Tam bir şeye çok sevindiğim, o mutluluğu yaşamak istediğim anda, bir bakmışım kalbime oturan bir şeyin içine çekilivermişim.
Her biri o kadar hızlı ki bu geçişlerin...
Neyse yine de çok fazla şükredecek olduğum trilyarlarca şey var.
Ama bugüne yazı yazmak için çok zorlandım.
Yine de gidin, deneyin, görün, katılın, hem eğlenin hem de tecrübe edin demek istediğim birkaç yarış ortamı var, onları yazayım istedim.
Dalyan Caretta Run
İlk defa koşulacak bir yarış. Çocuk koşusu, halk koşusu, 14km ve 21km koşuları var.
Hayatımın ilk çok etaplı ultra maratonunu koşuyorum Likya Yolu Ultra Maratonu’nda.
Siz bu yazıyı okurken, ben 4 günde tamamladığım 125,78 km üzerine 5’inci ve en uzun gün olarak adlandırılan 106,1 km’lik etabı dün yani perşembe sabahı koşmaya başlamış olacağım.
Bu 106,1 km’yi cuma akşamı bitirmiş olmam gerek. Sanırım 36 saat süremiz olacak. Teknik toplantı henüz yapılmadı, yanlış bilgi olmasın derdim.
Belören’den Çıralı’ya dağları, sahilleri, ormanları aşacağız onlarca saat ve km boyunca.
Sırtımızda tüm yükümüz; giyecek, yiyecek, uyku tulumu...
Bakiye Duran yanımda, beraberiz. Türkiye’nin ayakta alkışlaması gereken, doğum tarihine göre 57, ruhuna bedenine göre 15 yaşında olan bu muhteşem atom karınca kadın yüreklendirip cesaretlendirdi beni.
Afacan bir çocuk gibi parkurda. Dağlarda rampa yukarı atak yapıyor, sıkıysa yakala.