Çok uzun zaman sonra ilk defa Ankara’ya gidebildim. Yoğunlaştırılmış şekilde, ailemi gördüm.
Oğlumla bu şekilde baş başa tatil derseniz, sanırım bir ilkti.
İnsanın 2 çocuğu olunca, sürekli hep beraber bir şey yapması gerekmiş gibi geliyor.
Sonra anlıyorsun ki, aslında bi biriyle bi biriyle yalnız kalmak süper bi şey.
İlla maaile bi şey yapman gerekmiyor. Kişiye özel, kendine özel bi şeyler yapabilmek de herkese çok iyi geliyor.
Herkes aslında içinden geleni yapabildiği sürece rahat oluyorsun.
Ailecek takılıcam baskısı olmayınca, sanki daha bi aile oluyorsun.
Hayatın tatlı ekşi sürprizleri oluyorlar.
Çünkü aslen ben -bütün dağınıklığım içinde- yine de çok planlı bi tipim.
Çocukların okulları Paskalya tatili oldu.
Biz bu tatilleri önceden bilsek de bir türlü önceden tatil programı yapamayan bir aileyiz ama.
E çünkü herkesin maşallah programı birbirinden beter yoğun.
Sanırsın çocuklar işadamı, işkadını.
Onların ajandası bizi sollar.
Oturuyorsam, kalkıyorum veya oturduğum yerin tam karşısında bir yere geçiyorum.
Yeni geçtiğim yere, kendimce uydurduğum bir başka bakış açısıyla oturuyorum.
Nasıl mı?
O bunaldığım andaki bakış açım “köşeye sıkışık Yonca” diyelim.
Köşeye sıkışmış Yonca’yı eski yerimde bırakıp, karşı koltuğa “parktaki tonton teyze” olarak geçiyorum.
Bazen de “ergen” oluyorum, kimi zaman “bilge baykuş”.
“Parktaki o tonton teyze, o köşeye sıkışmış Yonca’ya ne derdi?” diyorum ve başlıyorum Yonca’yla sohbete, nasihate...
Kimisi için her şeyden önce onuru-gururu gelir.
Kimisi için inançları.
Bazısı için her şeyin başı işi, sorumlulukları.
Diğeri için mutluluk.
Benim için bunları hepsi önemli.
Ama bunların yanı sıra;
Adalet, cesaret, özgürlük, doğa, aşk, yaratıcılık, mütevazılık, özgün olmak; yani kimselere benzememek de benim için çok önemli değerler.
Herkes seçim sonuçlarından dolayı feci hayal kırıklığına uğradığını, daha fazla bu millete inancı, güveni kalmadığını söylüyor.
Her yer cahil.
Her yer koyun yani.
Aradan sıyrılan kedi de trafoya kaçmış zaten.
İllet!
Son iki günde Hayyam’ın şu aşağıdaki;
“Celladına aşık olmuşsa bir millet,
Yarın sabah, şu köşeden bana bakan 5 yaşında bir çocuk olsaydı.
Seçim sonrası tavrıma bakınca bana ne demesini isterdim?
“Yonca Abla, iyi ki pes etmedin. İyi ki yakıp yıkmadın. İyi ki beni yalnız bırakmadın. İyi ki sakin ve gerçekçisin.Sakinlikle kendini eleştirebilmen bana güç ve cesaret veriyor.O zaman korkmuyorum.Pes etmediğini bilmek beni çok rahatlattı.Teşekkür ederim.”
İşte bunları düşünerek bu yazıyı yazdım.
Seçim günü ve gecesi kadar uzun oldu beni affedin.
1- Ben oy veremedim.
Çünkü 14 yıldır yurtdışında yaşıyorum ve kanunen başka bir ülkede ikamet ederken ülkemde yerel seçimlerde oy verme hakkım yok.
Onlar bizim genç bilim adamlarımız.
Bilim Kahramanlarımız!
Kaç senedir en severek takip ettiğim projelerden biri bu.
Her seferinde iki elim kanda olsa mutlaka yazmaya çalışıyorum onları.
Bir-iki kere kaçırdım, acayip kızdım kendime.
Çok takdir edilmeleri gerek oysa.
Kendi başlarına, bizlerden -yani basından- hak ettikleri desteği görmeden çabalıyorlar ve müthiş projeler geliştiriyorlar.
Dağınık, plansız, programsız, düzensiz, stratejisi olmayan insanlar topluluğu olarak, koskoca memleket için hayati önemi olan;
adalet, hak, hukuk, laiklik, özgürlük, eşitlik gibi en temel kavramlarımızı yitirme riski olan noktaya geldik.
Hiç şaşırmamak lazım aslında. Yukarıdaki kavramlar koca bir neslin hazıra konduğu kavramlardı.
“Bize bi şey olmaz” edasıyla burnumuz Kaf Dağı’nda bir halimiz vardı.
Bizden olmayanları tanımıyorduk.
Yalan mı?
Ben Orta Okuldayken Babam bana “sen Türkiye’yi yaşadığın şu mahalle gibi zannediyorsun, çok yanılıyorsun!” derken haklıydı.