Sadece Soma faciasından beri değil, çok uzun zamandır aklımı kurcalayan sorular bunlar. Bize uzaktan bakınca, daha doğrusu şöyle demeliyim, 14 senedir hayli farklı insanlarla çevrili ortamlarda yaşayınca bizim "yalanlar" daha bi görünür oldu gözüme.
Sürekli gerçeği saptırıyoruz. En ufak sohbetlerde bile!
En dürüstümüz bile gün içinde en az 5 kere "idare"etme, "araziye ayak uydurma" mecburiyetinde kalıyor.
Ben de Soma felaketinden sonra yapılan o "basın toplantısı" üzerine başta belirttiğim o çok aklıma takılan soruları İletişim Uzmanı, Akademisyen ve "Külahıma Anlat* - Beden dili, sözsüz iletişim, yalan tespiti" adında bu konuda çok ilginç bir kitap yazmış Emrah Akçay'a sordum.
Cevaplar beni biraz çarptı. Hatta öyle çarptı ki kızımdan, oğlumdan özür diledim. Bir özğr borcum da Arda'ya var. Kocama.
Bu yazıyı okuyunca neden özür dilediğimi çok net anlayacak...
Emrah Akçay'ın cevaplarından anladığım şeyi kendi ailemde farkında olmadan yaptığımı fark etmek midemi bulandırdı.
Hiç konuşmadığımız, konuşmamayı tercih ettiğimiz ve “alıştığımız yalanları” yüzümüze çok ağır vurdu.
“Fırsat suçu” kavramını ciddiyetle masaya yatırmamız gerektiğini hatırlattı.
Canımız biraz daha farklı yandı bu sefer.
“Bu kaçıncı?” demekten öteye gittik.
Çok daha hızlı “harekete” geçmek istedik.
Kanunların yokluğu, hukukun eksikliği gerçeğimiz.
Bir daha böylesi korkunç kayıplar yaşamamak için “kalıcı” çözümler bekliyoruz.
Can güvenliği yok.
Bu ikisi birbirinden bağımsız veya biri önce diğeri sonra olamıyor.
Olamaz.
Soma faciasında görüp de anca idrak ettiğimiz konunun özü budur.
Hukuk olmayan yerde can güvenliğini sağlasan ne olur, sağlamasan ne olur?
Herkes “hatayı” kılıfına yasal olarak uydurur.
Bakınız dünkü “basın toplantısı”. Her şey hukuka uygun çok şükür.
CNN Türk'de Cüneyt Özdemir 5N1K'da gazetecilik/televizyonculuk filan bıraktı insanlık sergiliyor.
Duyguları olan bir insan var. İsyan ediyor. Bugün aynı şeyi Şirin Payzın izlerken de hissettim.
Kural vesaire tanımayacak kadar felaket bir manzara var. İnsan mesleki şeyleri düşünecek değil ya!
Twitter, Instagram, facebook paylaşımları o biçim.
İnsanlar bir şekilde yerlerinde duramıyorlar... Perişanız hepimiz.
HEPİMİZ.
İNSANIZ BİZ.
Anlayamadığım bir sürü şey var.
Yazmıyım diyorum...
Matemdeyiz diyerek susmak istiyorum ama, haberleri izleyip yazılıp çizilenleri söylenenleri dinledikçe içim kusuyor!
Hayatımda iki-üç şey benim psikolojimi bozuyor. İçimdeki iyiyi yerle bir eden bir KÖTÜ meydana çıkıyor.
Korkunç yıkıcı bir güç içimdeki KÖTÜ.
İyimser değilim o noktadan itibaren. Hatta içimde bir katil filan barındırıyorum diye dehşete düşüyorum onunla her yüzleştiğimde.
Mesela çocuk tecavüzcüleri... ÖLSÜNLER!
En büyük işkencelere maruz kalarak can çekişerek ölsünler diyorum. Bir çocuğa tecavüz edebilecek, taciz edebilecek gene sahip insanların yeryüzünden kazınıp yok edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bir de ilk defa SOMA'daki insanlarımızın bu şekilde gözlerimizin önünde ölmelerini izlerken delirdim ve içimdeki KÖTÜyle başbaşa kaldım.
Sabaha kadar uçtum. Uçaktan indim. Evime geldim. Çocuklarımı okula zar zor yolladım.
Uyku haram.
Aldığımız nefes haram.
15 yaşında çocuktan tut, babalar, ağabeyler, eşler, arkadaşlar yerin 2.5km dibinde karanlıkta nefes alamazken... ölümle savaşıp ölüme resmen teslim edilmişken bu işin sorumlusu olan yaratıklar nasıl nefes alıyor var mıdır bilen?
Bir madene giren çıkan kaç kişi, dün o vardiyaa kaç kişi indi kesin rakamı bilinmez mi?
Tabi ki bilinir!
Peki neden KESİN rakamlar verilmiyor?
YETKİLİ SORUMLU KİM?
Uçağa binmeme 1 saat kala haber geldi.
Trafo patlamış.
Yangın çıkmış.
200-300 işçi madende mahsur kalmış.
Bu ne demek Allah aşkına???????
200-300!
200 ile 300 arasında 100 insan var!
Politikacısı da sıkıcı, politikaları da, her şeyi!
Herkes sürekli aynı şeyden bahsediyor.
Aynı şeyler sürekli oluyor.
Sürekli aynı şeyler gündem oluyor.
Koskoca -ay neden koskoca diyorsam onu da bilmiyorum- Başbakan kalkıp Metin Feyzioğlu’na “edepsiz” diyecek, sonra memleket buna kafayı takacak, sonra günlerce bunu yazacağız.
Başbakan kaç kere çıkış yaptı?
Kaç kere bu hikayeyi yaşadık?