Yonca Tokbaş - Kelebek

Parentoloji

13 Şubat 2012
Gönan Premfors çok ilginç ve su gibi bir kadın. Gönan Türk bu arada. Anne ve babasının isimlerinin karışımından oluşan bir isimmiş Gönan. Neyse. Gönan su gibi dedim ya; sürekli akıyor ve bir yerlere sızıyor, dolduruyor ve anlattıklarıyla iyi geliyor. Ben onu ilk TEDxDubai konuşmalarından tanıdım.
İlişkilere dair anlattıkları, çocuklarımla ilişkilerimde bana merhem oldu.
Çocuklarımı bırakın, esas kendimle ilişkime merhem oldu.
Gönan, bilinçli ilişkiler alanında yaptığı çalışmalarla, Parentoloji olarak bilinen bir ilişkiler felsefesi oluşturmuş. Anlattıkları ve anlatmaya çalıştıkları birçok felsefe, farklı kültür, din ve millet tarafından kabul görüyor. Türkiye onu daha yeni tanımaya başlıyor ve ben buna çok seviniyorum. Seviniyorum çünkü biz ana-babalık müessesesinde çok yaralıyız. Çünkü biz, İLİŞKİLER konusunda çok yaralıyız.
Geçmiş nesilden miras edindiklerimizle geleceğin nesliyle uğraşırken kafayı yemek üzereyiz; çünkü her şey artık çoook farklı.
Sapıtık haldeyiz, yalan mı?
İlişkilerimiz cennetimiz olmalıyken, biz cehennem gibi yaşıyoruz.
Kendimden biliyorum.
Öldüm bittim anasını satayım her şeye yetişeceğim diye çocuklarımı ve kocamı harcamaktan ve bunun vicdanı altında kalmaktan.
“Dur bi kadın be!” diyemedim kendime yıllarca.
Sürekli kendi içgüdümle davranmak, içgüdüme güvenmek isterken; başkasının öğretisinin bana dayatılmasından ve bununla savaşmaktan yoruldum.
Gönan bu hafta 15-16 Şubat’ta Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ndeki İnsan Kaynakları Zirvesi için İstanbul’da.
Parentoloji olayını anlatacak. Eminim anlatacaklarını dinleyen herkes azıcık kendi hakkında düşünmek zorunda kalacak -ki bu iyi bir şey.
İnsan duvara çarpıp düşmeden ayılıp ayağa kalkamıyor.
Belki kafayı azıcık kendimize yorsak, önce kendimizi iyileştirmek için yola çıksak, başkalarına da iyi geliriz hem.
Ben galiba şu an “o” noktadayım. O yüzden sürekli ağlıyorum.
Ama ne ağlamak kardeşim!
Sanki doktor popoma bi şaplak attı, annemin karnından daha şimdi çıkmışım, ilk defa nefes alıyorum.
Yonca
“ana-loji”

Kocaman bi kedi gördüm galiba

Ben bir Aslan kadınıyım. Ailecek Cimbomluyuz.
Aslan Kral en sevdiğimiz karakterlerden biri ve hatta oğlumuzun birinci ismi Aslan. Yani kısacası biz maaile aslanları biraz severiz.
2. Büyük Kediler Haftası adına, 13-19 Şubat saat 19:00-20:00 arası NatGeo Wild kanalını kaçırmayın.
Her türlü büyük kediye dair çok güzel belgeseller olacak. Aslanların, kaplanların, çitaların nesilleri tükeniyor maalesef. Bizim ekran karşısında Aslanlar gibi aslanlarla hep beraber kükrüyor olacağımız kesin. Bu kocaman kedilere karşı azıcık daha duyarlı olmazsak, Ormanlar Kralı Aslan, Metro Goldwyn Mayer Aslanı olarak sadece film başlamadan önce kükreyen bir kare olarak anımsanacak. Dikkat duyarlılık isterim!
Yonca “dişi aslan”

İçime dert oldu

Avrasya’da koşumu destekleyen ve TEGV’e bağış yapan tüm güzel insanlar,
TEGV sertifikalarınız bende. Hepsi online şekilde hazırlar. Ancak birçoğunuzun ne adresi, ne e-postası yok ki bende.
Sizler gidip bağışlarınızı yaptınız ve benim sertifikalarınızı size ulaştırmam lazım. Kahroluyorum onlar elimde kalınca. O sertifikalar sizin hakkınız. Eğer TEGV’e benim koşumu desteklemek için bağış yaptıysanız, mutlaka bana bir e-posta atın. Size Runtalya’da yine koşmaya gitmeden önce sertifikalarınızı ulaştırayım.
Bu çok önemli bir belge. Sizin bireysel farkındalığınızın, çocukların eğitimine ve Türkiye’nin geleceğine bulunduğunuz katkının kanıtıdır. Onu alıp, kendinizi kutlayın istiyorum. Bana 4yaprakliyonca@gmail.com adresimden ulaşın ne olur.
Yonca “sorumlu insan”
Yazının Devamını Oku

Ruj deyip geçme

10 Şubat 2012
Geçenlerde kırmızı ruj ihtilalimi yazdım ya hani; işte o yazım internette dönüp dolaşıp bana “Bak kadın ne güzel yazmış!” diye gönderildi, çok komik. “O kadın” benmişim. Adım Yonca, 4 Yapraklı Yonca, tanıştığımıza memnun oldum efenim.
O yazımdan sonra bir sürü kadın bana, daha önce hiç yapmadıkları bir şeyi yapıp kırmızı ruj alıp sürdüklerini yazdılar. Hatta fotoğrafını çekip yollayanı var, çok şeker!
Her gün gözümü açtığım gibi kırmızı rujumu sürüyorum ben de.
Yatana kadar da kırmızı rujluyum.
İyi de bu kırmızı ruju sürmekte bir ben mi sorunluyum?
Yonca
“ihtilalzede”

Russian Red

Harbi kırmızı ruj bulana kadar arandım. Ne turuncugillerden olsun, ne de içinde pembelik olsun istedim. Buldum.
İlk önce ismine sonra kendine vuruldum.
Mac Russian Red.
Bir ruja “Rus kırmızısı” demek ne müthiş fikir değil mi! Kırmıza rujuma “ihtilal” derken, boşa dememişim, birileri daha öyle hissetmiş sanki.
Belki bir gün, kahve tonlarından birine de bizden bir isim çıkar...
Neden olmasın değil mi?
Yonca
“Turkish coffee”

Kırmızı ruj sürme raconu

Annem bir elinde direksiyon, bir elinde ruj, aynı anda rujunu sağa sola bulaştırmadan sürebilir mesela.
Ben de denedim tabi.
Saldırıya filan uğramışım sandılar arabadan indiğimdeki halimi görünce!
Piramitleri yaratan mühendis, benim şu ruju sürerken döktüğüm ecel terlerini dökmemiştir yemin ederim.
Sürüyorum; ya yukarı taşıyor ya da kenarlara./images/100/0x0/55ea8b03f018fbb8f886d52d
Ruju sürüp iki dudağımı birbirine öptürünce de anlamış bulunuyorum ki, benim alt dudağımın sol kısmı sağ kısmına göre daha etliymiş. ılk defa fark ettim.
Ruj üst dudağımı aşıp burnuma kadar taşıyor, her yer kıpkırmızı. Ay öyle silince de hemen çıkmıyor. Pembe pembe kalıyor oralar. Sanırsın biri tokat atmış!
Dediler ki, önce kırmızı kalemle dudağına kontur çek.
Oldu!
Çektim konturu ama, bu sefer de çok pardon, “oha dudaklara bak!” oldum. Hayatımda kendimi bu kadar dudaklı görmemiştim. Zaten kocaman olan ağzım oldu devasa.
Dişlerim de her daim kıpkırmızı artık. Sanırsın sürekli birinin kanını emmişim.
Beni gören, sözde çaktırmadan, kendi dişlerini sessizce işaret parmağı ile göstererek “silsene” yapıyor. Ben de hemen işaret parmağımla dişlerimi temizliyorum tabii; ama parmağımın ruj olduğunu unuttuğum için her dokunduğum yere Kanlı Nigar imzamı da atıyorum. Her şeyim kırmızı ruj lekesi içinde kaldı!
Saçlarım açıksa ayrı bir cefa!
Rüzgar bi vuruyor -ki rüzgarın Lodos olması şart değil, Meltem de olur- haydaaa saçlar dudağıma yapışıyor. Sanırsın ruj değil zamk. Saçımı çekiyorum, bu sefer kırmızı saçlar yanağımda kedi tırmığı izi bırakıyor.
Oysa bir kedim bile yok ki!
Hayır iki gıdım su içeceğim, dudaklarım sürekli birbirine yapışık gezdiğimden, ekstra eforla ağzımı kooocaman açmam gerekiyor. Ajda gibi pek şıkırtılı konuşuyorum sürekli.
Hangi bardak benim, maşallah hep belli. Dudak haritamı da ezberledik maailece. Hatta, dudak falı var mıdır diye düşündüm çizgilerimi inceledikçe.
Bütün bu cefam yetmezmiş gibi bir de kuzenim modabilirkişisi Damla, “Yoncacım kırmızı rujun bir raconu vardır. Silik dolaşılmaz. Sürekli tazelemen lazım” demez mi!
Ben bittim. Kolay tazeleyemiyorum ki!
Yanımda sürekli ayna taşımam lazım, olmadı aynalı bir mekana gidip konsantre olmam lazım.
Ayna da aldım.
Hatta bir şiir bile yazdım...
¡¡¡
Elimde ruj kalem ayna
Saçlarımda kırmızı rujdan olma boya
Yanağımda inceden kanlı bir yol
Kedim tırmaladı desem mi acaba?
Bardaklarda dudaklarımın izi
başım kırmızı benekli
Konuşmam ağdalı oldu
Keza rujum zamk gibi
Diyeceksiniz bu cefa çekilir mi, değer mi
Çekilir de değer de
Lakin içinden aşk geçiyor dudakların
Sürse de sürmese de
Ezelden beri
Yonca
“rujzede”
Yazının Devamını Oku

Aslı Nemutlu

6 Şubat 2012
İhmal.<BR>Bir tek kelime.

İhmal.
Hayallerinin peşinde koşan çocukları için çırpınan, hayallerini gerçekleştirsin diye kendini paralayan; zoru seçen cesur evladını desteklemek için bağrına taş basan o anne babaya verilen cevap bu mu?
İhmal.
17 yaşındaki milli kayakçımız Aslı, antrenman yaparken geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetti hani...
Yapılması gerekenler yapılmadığı, önlenebilecek kazalar için gereken önlemler alınmadığı; elde imkan-karar-fikir-beyin-örnek-malzeme-insan gücü-zaman-mekan her şey olmasına rağmen bunların organize edilememesi yüzünden kayan bir hayatmış Aslı’nın hayatı öyle mi?
İhmal.
Aslı’nın bu dünyaya bir misyonla geldiğine inandıkları için ayakta durmayı görev edindiklerini söylerlerken, benim gözlerimi kapamak zorunda kaldığım, yüzlerine bakacak yüzü ve gücü kendimde bulamadığım, Aslı’nın o müthiş örnek anne babasına verilen cevap bu, öyle mi?

Yazının Devamını Oku

Hayvan ırkçılığı

3 Şubat 2012
Nedendir bilmem hayvanlara karşı da ciddi ırkçıyız.

Yani mesela kedi köpek sevip böceklerden nefret ederiz. Tanıdığım herkes böcek gördü mü öldürmek için sıraya giriyor. Ezeni, vuranı, ilaç sıkanı her türlü katil profilinde tanıdığım var. 

Bir de mesela süleymancık, kurbağa ve sürüngengillerin düşmanları var. Durduk yerde insana asla zararı olmayan bu cimcimelerden kim neden nefret eder hiç anlamam. Ben Yalıkavak’da sivrisinekleri bile ilaçladık mı kahroluyorum. Sivrisineklerin azmasına neden olan da insanoğlu, hem suçlu hem güçlüyüz valla.

Arı düşmanları da var. Arıları ilaçlamak yerine bi köşede kültablasında kahve yakıyoruz biz, kokusunu alan arı zzzz kaçıyor.

Bu hayvanların da yaşam hakkı, yeri ve işlevi var bu dünyada. Yaşıyorlar bi kere onlar, canlılar, canlı. Ben sizi gördüğüm yerde ilaçlasam ne hissedersiniz bilmem!

Yazının Devamını Oku

Fatmagül’lü Dubai Maratonu

30 Ocak 2012
Bu sene 4. Kez Dubai Maratonu’nda 10km koştum. Artık ucundan acık koşmayı biliyorum ya, bambaşka bir kafayla gittim yarışa. Bi kere yarı maraton (21km) koşmuşluğum var. Martta Runtalya’da ikincisini koşacağım ve dahası Berlin Maratonu’nda 42km195metre koşmaya niyetliyim.

FATMAGÜL'ÜN DUBAİ MARATONU - FOTOGALERİ

İLK 10 KM'LERİNE NASIL HAZIRLANDILAR - WEBTV

KOÇ YONCA KOŞ DUBAİ 2012 - WEBTV

Allah akıl fikir versin evet. Annem de öyle diyor.
Amin.
Kendi yeni 10km rekorumu kırdım. 2 dakika daha gelişmişim çaktırmadan. 1:00:35 ile bitirdim 10km’yi.
Toplamda 1009., kendi yaş kategorimde de 132. olmuşum. Hürriyet.com.tr’de Web TV ve Foto Galeri’ye bekliyorum sizi. Malum, yine konuşarak ve videoya çekerek koştum. Yine izler ve gülersiniz halime. Sus Yonca Sus dersiniz.

Yazının Devamını Oku

Sömestr kadar taş yağsın başıma!

27 Ocak 2012
1- Ay şekerim yok! Çocuklar zaten okulda perişan oluyor koca dönem, bırak evde otursun dinlensin...

2- Ay bütün gün evde boş durur mu hiç çocuk canım! Binlerce yapılacak şey var; kış kampı, zart kampı, zurt kampı... Hemen onlardan birine yazdır anacım.
3- Valla şekerim ben her gün çocuğumla baş başa bir program ayarladım. Tüm zamanımı ona ayırdım. Seni bilmem.
4- Çocuklar eve, ben sokağa şeklindeyim. Evde çocuklarla kalmaktan korkuyorum ya, ne yapacağımı şaşırıyorum, şu okullar hiç kapanmasın istiyorum valla...
Bu liste uzar gider böyle.
Bu cümleler eğer size yabancıysa, bu yazıyı sakın okumayın bence.
Bana hiç yabancı değiller; çünkü ben aynı gün içinde bunların hepsini duyuyor, söylüyor, hissediyor, yaşıyor, yapıyor, utanıyor, rezil hissediyor, gurur duyuyor ve her nedense berbat hissediyorum.
Berbat hissederim tabii!

Yazının Devamını Oku

İçime gökkuşağı kaçtı

23 Ocak 2012
Cumartesi günü Adım Adım Ateşböceğimizin Taksim Meydanı’nda açılışı ve Van’a gönderilmesi vardı ya, olağanüstü bir şey yaşadım.

İÇİME GÖKKUŞAĞI KAÇTI - FOTOGALERİ

TAKSİM'DE BİR ATEŞBÖCEĞİ / webtv
İnanın hâlâ kendimde değilim. Attığım bir adımın, yazdığım bir yazının bu boyutta bir esere dönüşebileceğini ömr-ü hayatımda hayal edemezdim. Asla!
Taksim Meydanı’nda konuştuğum an, kendi miladi ihtilalimdir.
İki kelime etmemi istiyorlardı. Aslında konuşmak en kolay yaptığım şey.
Ama bu başka.
“Neyi nasıl desem de içimdeki gökkuşağını gösteriversem” diye kıvrandım.

Yazının Devamını Oku

21 Ocak Cumartesi Taksim Meydanı saat 14:00

20 Ocak 2012
Uçtum geldim. İstanbul’a kondum.

Dört gözle yarını bekliyorum.

Yarını öyle uzun zamandır bekliyorum ki! Öyle çok ADIM attım ki yarına varabilmek için.

Öyle heyecanlı, öyle duygulu, öyle başka türlü bir haldeyim ki!



Hayatımda attığım hiçbir adım beni böylesi bir sonuca götürmemişti.

Yazının Devamını Oku