Geçenlerde kırmızı ruj ihtilalimi yazdım ya hani; işte o yazım internette dönüp dolaşıp bana “Bak kadın ne güzel yazmış!” diye gönderildi, çok komik.
“O kadın” benmişim. Adım Yonca, 4 Yapraklı Yonca, tanıştığımıza memnun oldum efenim. O yazımdan sonra bir sürü kadın bana, daha önce hiç yapmadıkları bir şeyi yapıp kırmızı ruj alıp sürdüklerini yazdılar. Hatta fotoğrafını çekip yollayanı var, çok şeker! Her gün gözümü açtığım gibi kırmızı rujumu sürüyorum ben de. Yatana kadar da kırmızı rujluyum. İyi de bu kırmızı ruju sürmekte bir ben mi sorunluyum? Yonca “ihtilalzede”
Russian Red
Harbi kırmızı ruj bulana kadar arandım. Ne turuncugillerden olsun, ne de içinde pembelik olsun istedim. Buldum. İlk önce ismine sonra kendine vuruldum. Mac Russian Red. Bir ruja “Rus kırmızısı” demek ne müthiş fikir değil mi! Kırmıza rujuma “ihtilal” derken, boşa dememişim, birileri daha öyle hissetmiş sanki. Belki bir gün, kahve tonlarından birine de bizden bir isim çıkar... Neden olmasın değil mi? Yonca “Turkish coffee”
Kırmızı ruj sürme raconu
Annem bir elinde direksiyon, bir elinde ruj, aynı anda rujunu sağa sola bulaştırmadan sürebilir mesela. Ben de denedim tabi. Saldırıya filan uğramışım sandılar arabadan indiğimdeki halimi görünce! Piramitleri yaratan mühendis, benim şu ruju sürerken döktüğüm ecel terlerini dökmemiştir yemin ederim. Sürüyorum; ya yukarı taşıyor ya da kenarlara. Ruju sürüp iki dudağımı birbirine öptürünce de anlamış bulunuyorum ki, benim alt dudağımın sol kısmı sağ kısmına göre daha etliymiş. ılk defa fark ettim. Ruj üst dudağımı aşıp burnuma kadar taşıyor, her yer kıpkırmızı. Ay öyle silince de hemen çıkmıyor. Pembe pembe kalıyor oralar. Sanırsın biri tokat atmış! Dediler ki, önce kırmızı kalemle dudağına kontur çek. Oldu! Çektim konturu ama, bu sefer de çok pardon, “oha dudaklara bak!” oldum. Hayatımda kendimi bu kadar dudaklı görmemiştim. Zaten kocaman olan ağzım oldu devasa. Dişlerim de her daim kıpkırmızı artık. Sanırsın sürekli birinin kanını emmişim. Beni gören, sözde çaktırmadan, kendi dişlerini sessizce işaret parmağı ile göstererek “silsene” yapıyor. Ben de hemen işaret parmağımla dişlerimi temizliyorum tabii; ama parmağımın ruj olduğunu unuttuğum için her dokunduğum yere Kanlı Nigar imzamı da atıyorum. Her şeyim kırmızı ruj lekesi içinde kaldı! Saçlarım açıksa ayrı bir cefa! Rüzgar bi vuruyor -ki rüzgarın Lodos olması şart değil, Meltem de olur- haydaaa saçlar dudağıma yapışıyor. Sanırsın ruj değil zamk. Saçımı çekiyorum, bu sefer kırmızı saçlar yanağımda kedi tırmığı izi bırakıyor. Oysa bir kedim bile yok ki! Hayır iki gıdım su içeceğim, dudaklarım sürekli birbirine yapışık gezdiğimden, ekstra eforla ağzımı kooocaman açmam gerekiyor. Ajda gibi pek şıkırtılı konuşuyorum sürekli. Hangi bardak benim, maşallah hep belli. Dudak haritamı da ezberledik maailece. Hatta, dudak falı var mıdır diye düşündüm çizgilerimi inceledikçe. Bütün bu cefam yetmezmiş gibi bir de kuzenim modabilirkişisi Damla, “Yoncacım kırmızı rujun bir raconu vardır. Silik dolaşılmaz. Sürekli tazelemen lazım” demez mi! Ben bittim. Kolay tazeleyemiyorum ki! Yanımda sürekli ayna taşımam lazım, olmadı aynalı bir mekana gidip konsantre olmam lazım. Ayna da aldım. Hatta bir şiir bile yazdım... ¡¡¡ Elimde ruj kalem ayna Saçlarımda kırmızı rujdan olma boya Yanağımda inceden kanlı bir yol Kedim tırmaladı desem mi acaba? Bardaklarda dudaklarımın izi başım kırmızı benekli Konuşmam ağdalı oldu Keza rujum zamk gibi Diyeceksiniz bu cefa çekilir mi, değer mi Çekilir de değer de Lakin içinden aşk geçiyor dudakların Sürse de sürmese de Ezelden beri Yonca “rujzede”