Paylaş
Gerçi kısa yolu bile uzun gidebilen bir Babanız olunca, her yol bir roman gibi uzun sürer.
Bizim öyleydi. Her yolculuğumuz bir roman gibiydi.
Tabi ki yine geceydi. Zifiri karanlık.
Gündüz çıkamadık hiçbir yola ailecek.
Babam da, ben de ona çekmişim herhalde, gecelerin insanıydı.
Tabi ki yağmur vardı yine. Camlar buğulanırdı sürekli.
Kırmızı, Renault Station’dı arabamız. 06 RD 011 plaka.
Araba tıklım tıkış doluydu. Sanki gittiğimiz yerde hiçbir şey yoktu.
Her şeyi yine Ankara’dan alıp götürüyorduk yazlığa. Daha bir de yolda alınacak bir sürü şey vardı.
Bu yol bitmezdi artık hiçbirimize.
Ayağımızın altı dolu. Kucaklar dolu. Bagaj dolu.
Hayat dolu. Hayat!
Hayatımız doluydu.
Hani bize yer yoktu; ama vardı. Yer açmıştık bize de hayatın içinde. Öyle bir haldeydik işte.
Babam antika adamdı demiştim size, anlayın beni ne olur.
Ankara’dan Eskişehir yolunca çıkıldı mı, sinirler gevşemeye başladı mı, kasetler çıkardı meydana.
Ya Bülent Ersoy, ya Zeki Müren ya da Ferdi Özbeğen arasında bir çekişme olurdu mutlaka.
Biri takılır teybe basılırdı hemen. Polatlı’ya gelmeden.
Ben çocuktum tabi…
Arka koltukta uyuklamaklıyım, ya da hayal alemindeyim kendimce.
Zeki Müren’in söylediği “Bir Sevgi İstiyorum...” şarkısını çok severdim. Sıra ona gelsin diye beklerdim.
Ferdi Özbeğen başlardı hüzünlü ve bi şeyleri tatlı tatlı sorgulayan şarkılarını söylemeye. Yumuşacık sesini dinleye dinleye Afyon’a gelirdik.
Arada babam pencereyi açar, avaz avaz söylerdi şarkılardan birini.
“Dilek taşı” çalmaya başladı mı hele, Annem de eşlik ederdi ona. Daha kısık sesle ama.
Sessizlik olurdu.
Öyle çok başa alınır tekrar dinlenirdi ki, ben de farkında olmadan ezberlerdim şarkıları.
Kaset kazara takıldı mı kıyamet kopardı.
Panik yaşanırdı.
Yol Ferdi Özbeğensiz, çekilmezdi ki!
Ankara-Kuşadası yolu çok uzatsanız bile 10 saati geçmezken, biz 17-18 saatte giderdik.
Babam hiçbir yolu kısa kesmezdi.
Her yerde durur, sohbet eder, benzincilerle arkadaş olur, nerede peynir alınacak, nerede sebze depolanacak ona göre rotayı belirler, uzatır da uzatırdı.
Kasetlerin biri çıkar, biri girerdi.
Ferdi Özbeğen şarkılarını sanırım hep gülümseyerek söylerdi.
Bana öyle gelirdi...
Ferdi Özbeğen benim çocukluğumun, gençliğimin, anılarımın, mazimin sesiydi.
Hepimize binlerce ortak duyguyu şarkılarında yaşatmayı bilmişti.
Bu sözleri ezbere bilmeyen birileri var mı sizce?
“Efkarım birikti sığmaz içime
Bin sitem etsem de azdır kadere
Gülmeyi unutan yaşlı gözlere
Mutluluktan haber ver dilek taşı...”
Şimdi anlıyorum neden Babam o yolları asla kısa gitmezdi.
O yollar o şarkılarla kısa gidilemezdi.
Müzik en büyük bahanemizdi.
Ferdi Özbeğen, artık eskilerde kalan, arabayla uzun yolculukların, anılarımın sesiydi...
Mazi olamaz. Yeter artık bi şeylerin mazi olması...
Sevdiğimiz şeyler mazide kalmasın filan derken...
O, sessiz sedasız gitti.
Yonca
“dilekçe...”
Paylaş