Yılmaz Özdil

Zavallı dolar

24 Eylül 2011
Nisan 2011...<br><br>“ABD Merkez Bankası’nın gevşek para politikasına devam edeceğini açıklaması, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.45 liraya geriledi.” *
Mayıs 2011...
“Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet’nin faiz artırımını ertelemesi, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.50 liraya geriledi.”
*
3 Haziran 2011...
“Anketlere göre AKP’nin tek başına iktidarına devam edeceğinin anlaşılması, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.55 liraya geriledi.”
*
13 Haziran 2011...
“Seçim sonuçları piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.58 liraya geriledi.”
*
Temmuz 2011...
“Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın dövizdeki yükselişe izin vermeyeceğini açıklaması, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.66 liraya geriledi.”
*
Ağustos 2011...
“Türkiye’nin krizdeki Yunanistan’ın doğalgaz borcunu ertelemesi, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.70 liraya geriledi.”
*
2 Eylül 2011...
“Dokuz günlük Ramazan Bayramı tatili liraya yaradı, piyasaların kapalı olmasına rağmen, dolar sert düştü, 1.73 liraya geriledi.”
*
5 Eylül 2011...
“Brezilya’nın sürpriz faiz indirimi, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.75 liraya geriledi.”
*
9 Eylül 2011...
“ABD Başkanı Obama’nın açıkladığı istihdam planı, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.78 liraya geriledi.”
*
20 Eylül 2011...
“ABD ve İtalya’nın notunu düşüren Standard&Poors’un Türkiye’nin notunu yükseltmesi, piyasada olumlu karşılandı, dolar sert düştü, 1.80 liraya geriledi.”
*
Siz bakmayın bugün doların 1.84 liraya gerilemesine, yarın öbür gün olumlu bi gelişme olur, sert düşer, geriler...
E siz de olumlu karşılarsınız artık.
Yazının Devamını Oku

5N1K

23 Eylül 2011
Memleketin birinde... Kayıt kuyut hak getiredir, dingonun ahırıdır, herkes kafasına göre vergisiz algısız ticaret yapmaktadır. Mesela, gözlükçü’nün biri aynı zamanda oto alım satımıyla uğraşmaktadır.
*
Bi gün emekli bi polis memuru gelir gözlükçü’ye, otomobil alır, ruhsatı kendi üstüne değil, kızının üstüne yapar. Sonra da gözlükçü’den aldığı otomobilin fotoğraflarını internete koyar, satılığa çıkarır... Ki, belki daha iyi fiyata gider, arada yolumu bulurum diye düşünür.
*
Gel zaman git zaman... Biri telefon eder, talip olur, tiko para, emekli polis’in gözlükçü’den alıp, kızının üstüne yaptığı otomobili satın alır. Ancak, hem sahte kimlik kullanır, hem de ruhsatı kendi üstüne yapmadan alır. Kime ne birader? Dedim ya, sanırsın dingonun ahırıdır.
*
Bombayı bagaja koyar, götürür patlatır.
Derhal soruşturma açılır...
Son sahibi bulunur, ki, eyvah!
*
Emekli subay olsa, şahanedir...
“Bombalı aracı teröriste satan kişi, şu isimli emekli subay çıktı sayın seyirciler” demesi pek lezzetlidir. “Söz konusu subay, şu şu şehirlerde görev yapmıştı, oralardaki terör olaylarının altında da bu subay varmış meğer” açıklaması tadından yenmez.
*
Gel gör ki... Polistir.
*
Ve, o emekli polisin başına gelen, aslında herkesin başına gelebilir. Üç kuruş çorba kapayım derken, hiç günahı olmadığı halde, berbat bi hadisenin içine düşmüştür. Çünkü, hiçbir terör örgütü, arkasında kabak gibi iz bırakacak birinden otomobil satın almaz. Tesadüfen seçer. Kabak, tesadüfen seçilen kişinin başına patlar. Bu emekli polisin başına gelen de budur.
*
Üstelik, böyle bi hadiseye emekli polisin karıştığının açıklanması, yanlış anlaşılmalara, kurcalamalara, öküzün altında buzağı aranmasına sebep olabilir.
Dolayısıyla açıklanmaz, gizlenir.
*
Ayrıca... Otomobilin son sahibinin ismi de verilmez, kodlanır, ki, doğrusu da zaten budur. Günahsız insanları, sırf tesadüfen ismi karıştı diye teşhir etmek, hem hukuka aykırıdır, hem ayıptır. İsmi kodlanan kişi, otomobili galeriye satmış, galeri de teröriste satmış denir, geçilir.
*
(Gazeteciliğin temel kuralı, güya 5N1K’dır... Hiçbir gazeteci çıkıp da, kodlanan isimdeki “N” nedir, “K” kimdir, sormaz. Galeri hangi galeri, nerde, var mıdır öyle bi galeri, merak bile etmez.)
*
Az biraz geçer... Patlamanın yaşandığı bölgedeki dükkan kameraları incelenir, şüpheli bi şahıs tespit edilir, aranır taranır, bi başka şehirde enselenir. Gazetecilerin kulağına üflenir, gazeteciler de balıklama atlayıp, kulağına üflendiği şekilde anlatır: Şüpheli şahıs “komutanlık ve orduevi”nin bulunduğu bölgede enselendi, tadından yenmiyor sayın seyirciler!
*
(Gerçi, üç buçuk saniye sonra, bizzat vali tarafından limon sıkılarak, komutanlık etrafında enselenen şahsın, o şahıs olmadığı, kendi halinde turizmci olduğu açıklanır ama, olsun gari... Gazetecilerden daha iyi bilcek değildir herhalde vali... Enselendiğine göre, enselenmiştir.)
*
Ve, yukarıdaki satırlar tamamen hayal mahsulüdür... Yaşansa yaşansa, anca angutların gazetecilik yaptığı memleketin biri’nde yaşanabilir. Bizim memleketimizde asla böyle şeyler yaşanmaz.
Yazının Devamını Oku

Waldorf Astoria filan...

22 Eylül 2011
New York’a ilk Celal Bayar gitmişti, Waldorf Astoria’da kalmıştı. Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller, hep Waldorf Astoria’da kaldılar.

Başbakanımız sevmiyor Waldorf Astoria’yı... Ritz Carlton’da kaldı, St. Regis’te kaldı, en çok The Plaza’da kaldı. Beatles da orada kalırdı. Marilyn Monroe jartiyerli pozunu orada verdi. Onassis beş çayına oraya gelirdi. Sex and the City’nin, Gossip Girl’ün bazı bölümleri orada çekildi. Başkan Nixon’ın kızı orada evlendi. En dandik odası 1.200 dolarcık, süitleri 20 bin dolarcık... Her şey dahil değil maalesef, yersen, tabağı 400 dolarcık... Muslukları altın, 24 ayar, odalarını Versace tasarladı, Louis XV’den esinlenmiş, koltuk moltuk antika, bornozları altın sırmalı... “Ya araklanırsa?” derseniz, sıkmayın canınızı, otel müdürü gülümseyerek “üstünde amblemimiz var, reklamın iyisi kötüsü olmaz” diyor. Başbakanımız gibi, Cumhurbaşkanımız da The Plaza’da kalıyor. Sahibi Suudilerdi. İsraillilere satıldı.

Sanırım o nedenle, bu sefer The Plaza’da kalmadı, The Peninsula’yı tercih etti Başbakanımız... Ancak,
kadere bak, Obama’yla  mecburen Waldorf Astoria’da görüşmek zorunda kaldı.

Başbakanımız gibi, Bülent Ecevit de sevmezdi Waldorf Astoria’yı... The Westbury’de kalırdı. Ancak, kadere bak,
bi gün onun yolu da Waldorf Astoria’ya çıktı. Sene 1976’ydı.

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ikinci yıldönümünü kutladığımız gün, MTA Sismik-1 Hora, petrol aramak için Ege’ye açıldı. Ve, tarihi rest çekildi: “Yunanistan müdahale ederse, vururuz!”

1942 modeldi Hora... 55 metre boyunda, 9 metre enindeydi. İhtilaflı sularda petrol aramak için Norveç gemisi kiralamıştık. Yunanistan bastırınca Norveç kıvırmış, kaçmıştı. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye karar vermiş, teknolojik cihazlarla donatıp, Ege’ye salmıştık.

Türk ve Yunan orduları teyakkuza geçmişti. Çatışma an meselesiydi. Kaddafi, Ankara’ya mesaj gönderip “Libya’ya ait Mirage savaş uçakları Türk Hava Kuvvetleri’nin emrindedir” demişti.

Yazının Devamını Oku

Tüptür, tüp...

21 Eylül 2011
Mitçi: Öncelikle sizlere merhaba diyorum, tanıştığımıza memnun oldum. Bu ekibin yeni üyesiyim. Burada olmaktan dolayı memnuniyetimi ifade ediyorum. Ve teşekkür ediyorum. Terörist: Sağolun.
Öbür terörist: Bugün size kısa bir şey hazırlasak, nasıl olabilir?
Öbür Mitçi: Altı buçuğa kadar yetiştirebilirseniz... Ama ne olur on beş sayfa yazmayın, gözünüzü seveyim.
Terörist: Yok, kısa yazacağız.
Öbür Mitçi: Hakikaten kısa yazmayı bilmiyorsunuz. Bakın çok samimi söylüyorum, sıkıntı içine giriyoruz, adam sindire sindire okuma derdinde, oturuyor bir buçuk saat okuyor. Biz de mutfak kadar yerin içerisinde boş boş oturuyoruz. O okuyor, biz oturuyoruz. Onun da yazması maşallah yarım saat, kırk beş dakika sürüyor. Ona da yalvarıyoruz, ne olur kısa yaz diye.
Mitçi: Hem sizden hem sayın Öcalan’dan, yani bizim perspektifimiz bu sürecin kesintisiz devam ettirilmesi.
Terörist: Sağolun.
Öbür Mitçi: Yani en ulvi şeyi kaçırıyoruz, yemek saati geçti.
Öbür terörist: Yemekte de konuşuruz, nasıl isterseniz.
Terörist: İsterseniz ara verelim.
Mitçi: Yemekten sonra.
Terörist: Bizim güçler Türkiye’nin her tarafında var, onu söyleyelim...
Öbür Mitçi: Biliyoruz biliyoruz, metropolleri patlayıcılarla doldurdunuz.
Terörist: Yok canım.
Öbür Mitçi: Hepsini biliyoruz.

Ankara Kızılay...
Artık siz de biliyorsunuz.
Yazının Devamını Oku

Sevgili Şiaoşeng

20 Eylül 2011
(Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi ekselansları Xiaosheng Gong’a iletilmesi ricasıyla.) *
Sevgili Şiao, hatırlarsın...
Beibei
Jingjing
Huanhuan
Yingying
Nini
Pekin olimpiyatının maskotlarıydı onlar; balık, panda, antilop, kırlangıç ve alev... Denizi, ormanı, toprağı, gökyüzünü ve olimpiyat meşalesini sembolize ediyorlardı. Aynı zamanda... Çin kültüründe “balık” bereketi, zarafeti; “panda” özgüveni, iyimserliği; “antilop” sürati, sağlığı; “kırlangıç” özgürlüğü, dostluğu; “ateş” ise samimiyeti, coşkuyu temsil ediyordu.
*
İsimleri enteresandı. Çince bilmeyen dünya çocuklarının ilgisini çeksin, kolayca akıllarında kalsın diye, tek heceli kelimeleri iki kez tekrar ederek söylüyordunuz...
Ve, bu nakaratlı heceleri tek tek yan
yana dizdiğinizde, ortaya şu cümle çıkıyordu: Bei Jing Huan Ying Ni.
*
Yani?
Pekin’e hoş geldiniz!
*
Gergin bakışlı, standart suratlı tiplersiniz ama... Muzip muzip gülümseyerek, dünya çocuklarına verdiğiniz sürpriz mesajdaki “zeka”ya hakikaten şapka çıkarmıştık.
*
Maskot sanmıştık... Halbuki, dünyaya ni’çin tur bindirdiğinizi anlatıyorlardı.
*
Aslında, biz de bi zamanlar böyle, sevimli maskotla başlardık eğitime...
Cin Ali’miz vardı. Çöp çocuk... Gövdesi, kolay çizelim diye çizgiden ibaretti. Maceralarını takip eder, eğlene eğlene okumayı sökerdik. Haşarı, yerinde duramayan... Sorgulayan, araştıran bi çocuktu. Okumayı öğretir, arkadaşlığı, hayvanları, doğayı sevdirirdi. Kırlara gider, okula gider, hayvanat bahçesine gider, tatile giderdi ama... Lakabı cin olmasına rağmen, dini mevzulara hiç girmez, camiye gitmezdi mesela... E layığını
buldu. 2005’te müfredattan çıkarıldı.
*
Çünkü, vizyonumuz değişmişti...
Çizgi kahramanlarla olmazdı, ciddi işti.
Başbakanımız bizzat eline tebeşir aldı.
Geçti karatahtanın önüne...
Milli Eğitim’in sembollerini yazdı:
Oku
Düşün
Uygula
Neticelendir.
*
Baş harflerini diz...
ODUN
*
Ve, bu vizyonla...
Dün okullarımız açıldı.
Tebeşir Çin malı.
Kalem, kalemtıraş, silgi...
Defter Çin malı.
Matara Çin malı.
Abaküs, kalem kutusu, kuru-sulu-pastel boya, beslenme çantası, yapıştırıcı, mürekkep, karatahta, sınıf duvarlarına asılan harita, termometre, kâğıt, karton, dosya, kravat, her 10 okul çantasının 9’u... Korkma sönmez bu şafaklarda filan, Türk bayrağı ithal ediyoruz Çin’den.
*
Dolayısıyla Şiaocuğum... Senden ricam, bi tane “Çin Ali” icat edin de, odun’su eğitimimiz eksik kalmasın kardeşim.
Yılmaz
Yazının Devamını Oku

Model ülke

18 Eylül 2011
Hadi gözünüz aydın... Kıdem tazminatında “Avusturya” modeline geçiyoruz. Kıdemi her sene sıfırlayan “Brezilya” modeli düşünülüyordu ama, tazminat yerine babayı veren model daha makul bulundu.
*
Ve, aslına bakarsanız, Celal Bayar’ın “Küçük Amerika olucaz” modeliyle başladı her şey...
*
Gerisi çorap söküğü.
*
“Sovyet” modeline özenen oldu. “AB” modeli popüler değilken... Özal çıktı “Japon” modeli önerdi. Sonra baktık ki, Japon modeli için çalışmak gerekiyor, bize uymaz, e oralara kadar gitmişken direksiyonu “Asya” modellerine kırdık, “Kore” olalım, “Tayvan” olalım, “Hong Kong” olalım, bari “Singapur” olalım filan derken, Erbakan çıktı “Endonezya” modeli istedi.
*
Gel zaman git zaman...
Küçük Amerika’ya Büyük Amerika dedi ki, siz en güzeli “Malezya” modeli olun!
*
Teröre karşı “İspanya” modelini inceledik, “İrlanda” modelini inceledik, fellik fellik model aradığımızı görünce, Apo dayanamadı, “İskoçya” modelini, “Galler” modelini ve “Güney Afrika” modelini tavsiye etti. Bakanlar kurulumuzun yeni hali “Almanya” ve “Finlandiya” modellerinden örnek alındı. Başkanlık sistemi için “Fransa” modeli üzerinde çalışıyoruz.
*
Sağlık Bakanlığımız üniversite hastaneleri için “ABD” modeline geçmeyi planlıyor. Tarım Bakanlığımız küçükbaş hayvancılık için “Avustralya” modelini ve “Yeni Zelanda” modelini incelerken, büyükbaş modellerimizi “Uruguay” modelinden getirtiyor. Yoksullara yönelik mikro kredide “Bangladeş” modeli uygulanıyor. TRT’den şifresiz maç yayını için “Arjantin” modeli benimsendi. Kültür başkentimiz İstanbul desen... “Dubai” modeliyle tanıtıldı.
*
Sosyal güvenlik reformumuz “Şili” modeli... Kıbrıs’a “İsviçre” modeli, “Porto Riko” modeli ve “Çek Cumhuriyeti” modeli isteniyordu, “BM” modeliyle referandum yaptık, neticede “Belçika” modelinde karar kıldık. İşsizliğe “Danimarka” modeliyle çare aranıyor.
*
İğneden ipliğe alışveriş “Çin” modeli... Masajda “Filipin” modeline geçtik. Hizmetçilik sektörü “Moldova” modeline yöneldi. İhtiyarlarımıza “Bulgar” modeliyle bakıyoruz.
*
Kaçak elektriği “Güney Afrika” modeliyle önleyeceğiz. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele için “Güney Kore” modelini araştırdık, “İngiliz” modelinde karar kıldık. AB’yle müzakere için “Hırvatistan” modelini uygun bulduk, “Norveç” modeliyle rest çektik. Güneydoğu’yu “Hindistan” modeliyle kalkındıracağız. Erozyona karşı “Hollanda” modeli beğenildi.
*
“Pakistan” modeliyle üretiyoruz. Ormanlarımızı “Finlandiya” modeliyle geliştiriyoruz. Bilişim suçlarıyla mücadele için “Estonya” modeli mercek altına alındı. Mesleki eğitime “İngiliz” modeli getiriliyor. Zorunlu organ bağışı için “İran” modeli tartışılıyor. Nükleer santralı “İrlanda” modeliyle ihale ettik. Yabancılara “İspanya” modeliyle mülk sattık.
*
Köyden kente göç eden kadınlarımızın sorunlarını “İsveç” modeliyle çözeceğiz, ki malum, tıpatıp benzeriz İsveç’e... Balıkçılığımızı “Norveç” modeliyle kurtaracağız. Harran’daki tarihi dokuyu “İtalya” modeliyle koruyacağız. Zeugma’yı “Mısır” modeliyle turizme kazandıracağız. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için “İzlanda” modeli gündeme alındı, tasarruf için “Küba” modeli inceleniyor. Su israfını “İsrail” modeliyle önleyeceğiz.
*
Yargının yükünü azaltmak için “Japonya” modeli masaya yatırıldı. Başbakanımız talimat verdi, olimpiyatlardaki madalya sayısını arttırmak için “Jamaika” modeli ve “Kenya” modeli üzerinde durulacak. Kömür madenlerindeki grizu patlamalarına karşı “Kanada” modeline geçiliyor. “Kolombiya” modeliyle uyuşturucuyla mücadele edeceğiz. Yabancı dil eğitimi için “Lüksemburg” modeline, TBMM içtüzüğünü yenilemek için “Macaristan” modeline geçildi.
*
Kemal Kılıçdaroğlu aman ben geri kalmayayım dedi, İzmir’e “Tayland” modeli önerdi.
*
Turizme “Malta” modeli istendi. Merkez Bankamız döviz ihalelerini “Meksika” modeliyle yapıyor. Antalya’ya “Monako” modeli müjdesi verildi. Mobeseli trafik denetimlerinde “Norveç” modeli uygulanıyor. Okulöncesi eğitim için “Portekiz” modeli inceleniyor.
*
Dünyanın en uzun borusunu bize döşediler, “Rusya” modelinden... Kesmedi, tankerlerle doğalgaz taşıyoruz “Cezayir” modelinden... Tarımda verimliliği arttırmak için “Polonya” modeli üzerinde duruluyor. Gümrüklerimiz “Singapur” modeliyle hızlanacak.
*
Vergilerimiz “Zammm’biya” modeli... Çılgın proce “Panama” modeli... Tekel’i “Tunus” modeliyle özelleştirdik. Telekom’u “Lübnan” modeliyle sattık. Serbest bölgelerde “Ürdün” modeline geçilmek isteniyor. Sigara yasağından işleri bozulan kafeler için “Yunanistan” modeli inceleniyor. Fener Patrikhanesi için düşünülen “Vatikan” modeli.
*
Aç haritayı.
Pasifik’ten Atlantik’e...
Bi tek ne modeli istemiyoruz?
Atatürk modeli.
*
Aynen devam kardeşim...
“Top” model olana kadar!
Yazının Devamını Oku

Basın’ç odası

17 Eylül 2011
“Bunlar PKK’yla masaya oturdu” denirken “külliyen yalan, iftira” diye savunmaya geçen gaztecilerin, şimdi çıkıp pişkin pişkin “gayet normal, ne var bunda” demesine şaşıyorsunuz... Ve, ha bire mesaj atarak “nasıl oluyor da böyle oluyor, anlamıyorum” diyorsunuz.

Seneler evvel.
Bi gazete patronu.
Zart diye kapıyı açar, gelip yazıişlerine oturur, birinci sayfa toplantısını yönetmeye başlar. Ne var haberlerde? Şunlar var bunlar var filan, sayarlar. O zamanlar dijital teknoloji yok, fotoğraflar dia halinde masada... Rastgele birini alır, şöyle ışığa doğru kaldırır, inceler, “bence enteresan kare, göbekte üç sütun olabilir, sen ne dersin?” diyerek, yanında oturana uzatır. Yandaki alır diayı, bakar, “hakikaten çok güzel, dört sütun bile olabilir” der. Sırayla elden ele gezer, kimi üç sütunun daha oturaklı duracağını söyler, kimi beş sütuna kadar çıkar.

Döner dolaşır...
Gene patrona gelir.
Bi daha bakar, inceler, “doğrusunu isterseniz, manşet bile olabilir, neden biraz daha büyük koymayalım ki?” diyerek, gene yanında oturana uzatır. Yandaki alır diayı, daha bi alıcı gözüyle bakar, “kesinlikle haklısınız, şahane kare, yedi sütun cuk oturur” der. Sırayla elden ele gezer, kimi dokuz sütuna kadar çıkar, kimi daha da uçar, sayfayı komple kapatmayı önerir.

Döner dolaşır...
Gene patrona gelir.
Çöpe atar!
Küfrederek, çıkıp gider.

Yaşanmış hadisedir.
Yalakalık böyle bi şeydir.

Dolayısıyla, eminim bugün yarın açıklık getirirler... Asla “şerefsizsiniz” demedik, yanlış anlaşıldı, “siz şerefsiniz” manasında “şeref sizsiniz” diyerek onore etmek istemiştik. :) 
Yazının Devamını Oku

Mit’oloji

16 Eylül 2011
TBMMMilletvekilleri hapiste. Genelkurmay
Başkanı istifa etti.
Kara Kuvvetleri
Komutanı istifa etti.
Hava Kuvvetleri
Komutanı istifa etti.
Deniz Kuvvetleri
Komutanı istifa etti.
Harp Akademileri
Komutanı içerde.
Emniyet, cemaat.

Anayasa Mahkemesi, başkanı iktisatçı... Yargıtay, başkanının manşetlere çıkarılan özelliği Bülent Arınç’ın arkadaşı olması... Danıştay, başkanına gelince, kurban olduğum Allahım verdikçe veriyorsun... Sayıştay, hakeza... Yüksek Seçim Kurulu, vekil adaylarına aday olamazsın deyip, sonra pardon aday olabilirsin demesini boşver, oy pusulası bastırdı, 12 trilyona, bi itiraz edildi, aynı oy pusulasını aynı firmaya bastırdı, bu sefer 1 trilyona.

ÖSYM, şifre.
YÖK, başkanı bırak rektörlüğü dekanlık bile yapmadı, rektörler hapiste.

Türk Telekom, Arap.
Tekel, British American.

TRT, borazan.
RTÜK, eski başkanı, kankası olan tivicilerle Deniz Feneri’nden tutuklandı.

Diyanet İşleri, başkanı istifa etti. Devlet Planlama Teşkilatı, kapatıldı. Taş Kömürü Kurumu, seçmene avanta... Toprak Mahsulleri Ofisi, 126 ülkeden toprak mahsulü ithal ediyoruz. Devlet Su İşleri, dereleri bile satıyorlar. Türk Tarih Kurumu, başkanı alengirli işlerden yargılandığı için görevden alındı. Kızılay, başkanı Somali’ye makarna götürürken Kılıçdaroğlu’nu da götürmeye kalkınca, istifa etmek zorunda kaldı. Türkiye Bilimler Akademisi, bilimi budanıyor, ak’ademi yapılıyor, bilim adamları komple bırakmak üzere.

Futbol Federasyonu.
UEFA kovdu.

Adli Tıp Kurumu, prostattan git, hamile raporu versinler... Türkiye İstatistik Enstitüsü, kışın mayoyu, yazın sobayı hesaplıyor, enflasyon düşüyor, Rahmi Koç’un maaşıyla senin maaşı toplayıp, ikiye bölüyor, kişi başına düşen milli gelirin oluyor. Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü, seçim yaklaşırken ölüler diriliyor, seçimden sonra ölüler gene ölüyor. Türkiye İş Kurumu, pariteden kazanmak için dolar satıyor, oyisidi’ye göre genç işsizliğinde dünya şampiyonuyuz. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, statü malum... Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, kafayı biraya taktı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, telekulak... Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, böceklerimizi bile araklıyorlar. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, heykel yıkılıyor. Kültür Varlıkları Genel Müdürlüğü, en son herkül’ü çaldılar. Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü, fırınlarda fareler cirit atıyor, kırmızı biberde kiremit tozu, zeytinde ayakkabı boyası var, bayat tavuğu beyaz görünsün diye klora batırıp, küflenmiş peyniri jelle harmanlayıp taze kaşar diye kakalıyorlar. Türk Standartları Entitüsü, helal gıda standardı çıkarıyor! Maden Tetkik Arama, her seçim arefesinde bulduğu bilmem kaç milyar dolarlık yüksek graviteli petrolü bi türlü çıkaramadı. Et Balık Kurumu, çipura çiftlikten, inek Şili’den... Türk Hava Yolları, denince akla deve geliyor.

Atatürk Kültür Merkezi, başbakanımızın laiklik dersi verdiği dakikalarda, Milli Eğitim Bakanlığımızın yapısı değiştirildi, laik vatandaşlar yetiştirme görevi defterden silindi.

Siz hâlâ zannediyordunuz ki...
Memlekette kala kala bi tek Milli İstihbarat Teşkilatı sağlam kaldı!
Yazının Devamını Oku