Kayıt kuyut hak getiredir, dingonun ahırıdır, herkes kafasına göre vergisiz algısız ticaret yapmaktadır. Mesela, gözlükçü’nün biri aynı zamanda oto alım satımıyla uğraşmaktadır. * Bi gün emekli bi polis memuru gelir gözlükçü’ye, otomobil alır, ruhsatı kendi üstüne değil, kızının üstüne yapar. Sonra da gözlükçü’den aldığı otomobilin fotoğraflarını internete koyar, satılığa çıkarır... Ki, belki daha iyi fiyata gider, arada yolumu bulurum diye düşünür. * Gel zaman git zaman... Biri telefon eder, talip olur, tiko para, emekli polis’in gözlükçü’den alıp, kızının üstüne yaptığı otomobili satın alır. Ancak, hem sahte kimlik kullanır, hem de ruhsatı kendi üstüne yapmadan alır. Kime ne birader? Dedim ya, sanırsın dingonun ahırıdır. * Bombayı bagaja koyar, götürür patlatır. Derhal soruşturma açılır... Son sahibi bulunur, ki, eyvah! * Emekli subay olsa, şahanedir... “Bombalı aracı teröriste satan kişi, şu isimli emekli subay çıktı sayın seyirciler” demesi pek lezzetlidir. “Söz konusu subay, şu şu şehirlerde görev yapmıştı, oralardaki terör olaylarının altında da bu subay varmış meğer” açıklaması tadından yenmez. * Gel gör ki... Polistir. * Ve, o emekli polisin başına gelen, aslında herkesin başına gelebilir. Üç kuruş çorba kapayım derken, hiç günahı olmadığı halde, berbat bi hadisenin içine düşmüştür. Çünkü, hiçbir terör örgütü, arkasında kabak gibi iz bırakacak birinden otomobil satın almaz. Tesadüfen seçer. Kabak, tesadüfen seçilen kişinin başına patlar. Bu emekli polisin başına gelen de budur. * Üstelik, böyle bi hadiseye emekli polisin karıştığının açıklanması, yanlış anlaşılmalara, kurcalamalara, öküzün altında buzağı aranmasına sebep olabilir. Dolayısıyla açıklanmaz, gizlenir. * Ayrıca... Otomobilin son sahibinin ismi de verilmez, kodlanır, ki, doğrusu da zaten budur. Günahsız insanları, sırf tesadüfen ismi karıştı diye teşhir etmek, hem hukuka aykırıdır, hem ayıptır. İsmi kodlanan kişi, otomobili galeriye satmış, galeri de teröriste satmış denir, geçilir. * (Gazeteciliğin temel kuralı, güya 5N1K’dır... Hiçbir gazeteci çıkıp da, kodlanan isimdeki “N” nedir, “K” kimdir, sormaz. Galeri hangi galeri, nerde, var mıdır öyle bi galeri, merak bile etmez.) * Az biraz geçer... Patlamanın yaşandığı bölgedeki dükkan kameraları incelenir, şüpheli bi şahıs tespit edilir, aranır taranır, bi başka şehirde enselenir. Gazetecilerin kulağına üflenir, gazeteciler de balıklama atlayıp, kulağına üflendiği şekilde anlatır: Şüpheli şahıs “komutanlık ve orduevi”nin bulunduğu bölgede enselendi, tadından yenmiyor sayın seyirciler! * (Gerçi, üç buçuk saniye sonra, bizzat vali tarafından limon sıkılarak, komutanlık etrafında enselenen şahsın, o şahıs olmadığı, kendi halinde turizmci olduğu açıklanır ama, olsun gari... Gazetecilerden daha iyi bilcek değildir herhalde vali... Enselendiğine göre, enselenmiştir.) * Ve, yukarıdaki satırlar tamamen hayal mahsulüdür... Yaşansa yaşansa, anca angutların gazetecilik yaptığı memleketin biri’nde yaşanabilir. Bizim memleketimizde asla böyle şeyler yaşanmaz.