Yılmaz Özdil

Deyyus

4 Ekim 2011
Bazı soru işaretlerim vardı.<br><br>Artık hiç şüphem kalmadı. Zeus, deyus oluyorsa...
Nedim niye terörist olmasın?
*
Uysa da olur, uymasa da!
*
Malum, dün okumuşsunuzdur mutlaka... Nedimciğim henüz içeri tıkılmadan önce, değerli ağabeyim Uğur Dündar’a telefon ediyor, “en içten dileklerimle selamlıyorum yüce deyus” diyor, Uğur ağabey de gülüyor, “sağol Apollon” cevabını veriyor.
*
Hürriyet manşet yaptı:
Zeus nasıl oldu deyus?
*
İzah edeyim...
*
“Ayşe Arman’a verdiğim röportajda ‘Uğur Dündar televizyonculuğun Zeus’udur’ demiştim, Hürriyet’te yayınlanan bu röportajı okuyan Nedimciğim, Uğur ağabeye telefon etmiş, ‘en içten dileklerimle selamlıyorum yüce Zeus’ demiş, ‘sağol Apollon’ cevabına rağmen, telefonu dinleyen arkadaş ‘yüce Zeus’u ‘yüce deyus’ diye yazmış tutanaklara” diyeceğimi filan düşünüyorsanız... Onu zaten Hürriyet yazdı, biliyorsunuz. Bilmediğiniz şu...
*
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Afyon Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret eder. Türkiye’nin en önemli müzelerindendir. Taa 1933’te açıldı. Kalkolitik, Tunç, Hitit, Frig, Lidya ve Helenistik dönemlerine ait, 50 bin eser barındırır. Bunlardan biri, Zeus’un oğlu Herakles’in heykelidir. Kültür Bakanımız bu heykelin önüne gelir, rezalet patlar... Çünkü, heykelle ilgili bilgi veren Afyon Arkeoloji Müzesi Müdürü Mevlüt Üyümez, “deyyus kelimesi Zeus’tan geliyor” der!
*
(Halbuki, Zeus ile deyyus arasındaki etimolojik bağlantı sıfır... Kavat manasında kullanılan deyyus, Farsça... Zeus ise, Latince tanrı anlamına gelen Deus’un Yunanca telaffuzu, zdeus.)
*
(Arkeoloji müdürünün Zeus’u deyyus’a benzetmesi... “Pezo” kullanıyorlar diye, ahlak polisinin Meksika Büyükelçiliği’ne baskın yapması gibi bi şeydir.)
*
Bu arkadaşların dünyasında, yetiştiriliş tarzlarında, gerçeklere aykırı alternatif tarih yazma çabalarında... Kültür budur.
*
Ve, heykellerin yıkıldığı, sanatın içine tükürüldüğü bi ülkede, Zeus’un deyus, Nedim’in terörist kabul edilmesi, normaldir... Sen bak, Apollon için yakalama kararı çıkarmasınlar.
Yazının Devamını Oku

Kozmik nohut

2 Ekim 2011
Kafamıza nükleer füze atarlarsa zaten ayvayı yedik de, kafamızın üstünden nükleer füze geçerse, bari haberimiz olsun diye, memlekete Amerikan radarı yerleştirdiğimiz gün... Memleketin nükleer politikasına yön vermek üzere kurulan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, akşamdan ıslatılmadan 37 dakikada pişen nohut icat etti.

Nobel banko yani.

Üstelik... Nükleer mutasyon tekniklerini kullanarak “kozmik nohut”u icat edip, yüksek güvenlikli genetik laboratuvarlarında test eden Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Sarayköy Nükleer Araştırma Merkezi, akşamdan ıslatılması halinde 20 dakikada piştiğini müjdeledi.

(Gerçi benim bildiğim nohut düdüklü’de 15 dakkada pişer ama, nasıl olsa nükleer’e kafamız basmıyor diye cahil nohut kakalıyorlar herhalde.)

Neyse... “Bilim” adamlarımızın kozmik nohut icat ettiği gün, “Bilim”den Sorumlu Bakanımız henüz icat edilmeyen Türk malı otomobilin fiyatını açıkladı. Tiko para, 20 ila 25 bin lira.

Vergi mergi filan, 50’ye gelecek gibi görünse de, her halükârda Jet Fadıl’ınkinden ucuz.

(Sakın ola, baykuşluk edip “doğmamış çocuğa don biçildiğini görmüştük, doğmamış otoya fiyat biçildiğini ilk defa görüyoruz” diyenlere kulak asmayın. Hani geçenlerde, AB Bakanımız TRT’deki komedi dizisine çıkıp, ciddi ciddi AB’ye girdiğimizi açıkladı ya... Öyle düşünün.)

Henüz icat edilmeyen sedan’larımız şahane, coupe’lerimiz daha şık, hele metalik lacivert’e boyanacak olanına bayıldım... Henüz icat edilmeyen cip’lerimizi gör kardeşim, aklın durur.

Depoyu da Piri Reis’in bulacağı benzinle fulledik miydi, tamamdır hayırlısıyla.
Yazının Devamını Oku

Cemil Usta lokantası...

1 Ekim 2011
Geçen yasama dönemindeki Anayasa tartışmaları, hem kabak tadı, hem damak tadı vermişti. *
Kılıçdaroğlu “bu anayasa kayısıya çare olacak mı, fındığa çare olacak mı” diye sorunca, başbakanımız sinirlenmiş, “neredeyse künefeye çare olacak mı, kebaba çare olacak mı diye soracak, anayasayla yemek kitabını karıştırıyor” cevabını yapıştırmıştı.
*
Oktay Vural “kendin pişir kendin ye zihniyetidir bu” uyarısında bulunurken, “mönünün soslandığına” dikkat çeken Kemal Anadol, “çorba güzel de, pilav kurtlu kardeşim, belki ben dürüm döner yemek istiyorum, ıspanak yemek istemiyorum, niye dayatıyorsun?” diye itiraz etmişti.
*
Cumhurbaşkanımız, yüksek yargıya bol “sarımsak”lı “mantı” yedirirken... Kürşad Tüzmen, mebuslara “suşi” ısmarlamış, “avacado roll, Thai usulü fesleğenli dana, kappa maki” ikram etmişti. CHP ise “suşi”ye muhalefet olarak “işkembe” ziyafeti tertiplemiş, “sirke”ye uzanmaya çalışan Mustafa Özyürek’in kafasına “mumbar” dökülmüştü.
*
Bülent Arınç, bu ne perhiz bu ne “lahana turşusu” diye sorarken... Bengi Yıldız, tezgâhın üstüne bi kaç sağlam “domates” koymuşlar, altını çürüklerle doldurmuşlar, yemezler, demişti. Ufuk Uras ise, herkes “omlet” istiyor ama, kimse “yumurta” kırmıyor diye şikâyet etmişti.
*
Kimi laf “salata”sından ibaret olduğunu söylemiş, kimi “tatsız tuzsuz” bulmuş, kimine “ekşi” gelmişti. Tatlıya geçildiğinde... Abdüllatif Şener, elimdeki “helva” budur denemeyeceğini belirtirken, Türk Hukuk Enstitüsü Başkanı Kemal Çevik “aşure”ye benzetmişti.
*
Netice itibariyle... “Türlü” gibi anayasa olur mu sorusuna gülümseyen Cemil Çiçek “domatesle patates birlikte olmazsa, yemekte lezzet olmaz” diyerek, işi pişirmişti.
*
Geçen dönemin “Cemil Usta”sı, bu dönemin TBMM Başkanı... Yeni bi anayasayı fırına veriyor. “Domatesli patatesli” anayasayla parmaklarını yiyen muhalefet, bu sefer pek iştahlı, hiç itiraz etmiyor. Cemil Usta’nın lezzetli tariflerinde uzlaştılar, bugün gelip sofraya oturacaklar.
*
Meclis lokantasının üzerinde uzlaşılan ilk günkü mönüsü şöyle... Mercimek çorbası, brokoli çorbası 1.5 lira, peynir tabağı 1.5 lira, tabak hariç, pilav 1.5 lira, cevizli erişte 1.5 lira, ki cevizsiz olursa yüce meclise yakışmaz, palamut 7 lira (pazartesi soslu dil balığı var, 4 lira), bıldırcın fırın 3 lira, dana kavurma 4 lira, piliç pirzola, garnitürlü 3 lira, karışık dolma 1.5 lira, musakka 1.5 lira, ıspanak kavurma 1.5 lira, zeytinyağlı enginar 2 lira, barbunya pilaki 1.5 lira, yoğurtlu mantar 1.5 lira, fıstıklı tel kadayıf 2 lira, bademli keşkül 1.5 lira, garson avanta.
*
Mide fesatı geçirmemek için...
Üstüne soda, 1 lira.
Hadi cümleten anayasafiyet olsun.
Yazının Devamını Oku

Türk Bahar’ı

30 Eylül 2011
Neslihan...<br><br>Esra, Gülden Özge, Gözde
Ergül, Asuman
Büşra, Güldeniz
Gizem, Polen
Eda, Neriman
ve Türk...
Bahar’ı
*
Silvio’nun İtalyası’nı
Zapatero’nun İspanyası’nı
Putin’in Rusyası’nı
Yendiler.
*
Bu memleketin tırsak erkeklerinin gözü önünde, göz göre göre Arap’a dönüştürülmeye çalışılan Türk bayrağını... Mustafa Kemal’in vizyonuna, Avrupa’nın göbeğine diktiler.
*
Tıpkı, kulüpler bazında Avrupa şampiyonu, dünya şampiyonu oldukları gibi.
*
Voleybolcu kızımız şort giyiyor diye, mağara adamı tarafından belediye otobüsünde dövülürken... Voleybolcu kızlarımız “Türk yıldızları”nın dünya şampiyonu olması gibi.
*
(Sene 2003... Türkiye’nin nereye sürükleneceğinin ufak ufak belli olduğu günlerdi. Her konuda olduğu gibi sporda da savaş açılmış, “neden her stada, spor salonuna Atatürk’ün adı veriliyor” tartışmaları başlamıştı. Kızlarımız, o sırada Japonya’daki dünya kupasındaydı.)
*
(İtalya maçına çıktılar. Birinci set bitti, ikinci set bitti, üçüncü set... Saatler 16.05’i gösterirken, milli takım mola aldı. Kızlarımız kenara geldi. Kimi elini kalbine koydu, kimi başını önüne eğdi usulca... Öylece durdular. Çıt çıkmıyordu. Mola bitti. Maça devam ettiler.)
*
(Rakip takım mola boyunca harıl harıl taktik konuşurken, bizimkilerin heykel gibi durmasına, hiç konuşmamasına kimse anlam veremedi. Halbuki, Türkiye’de saatler 9’u 5 geçiyordu!)
*
(Atatürk’ün kızları, Türkiye’de hayata mola verildiği an, dünya kupasında hayatı durdurmuştu.)
*
El âlemin baharına, hurmasına ihtiyacı yok Türkiye’nin... En zor anlarımızda açan, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan çiçeklerimiz var bizim.
*
Ve, Filenin Sultanları’nın... Yarınki maçta, annesi ve henüz doğmamış kardeşiyle birlikte can veren üç yaşındaki adaşları için... Çilenin “Sultan”ı için oynayacaklarından eminim.
Yazının Devamını Oku

Balon

29 Eylül 2011
Benim balonlarım vardı<br><br>Onları kimler aldı *
Dandik bi şarkıydı.
Gel gör ki, yaşı 30’un üstünde olan herkes ezbere bilir sanırım... Kıkır kıkır “on yüz bin milyon baloncuk” diyen sevimli kız çocuğunu hatırladığımız gibi.
*
Sihirlidir çünkü balon.
Adeta büyüler...
Kendine çeker.
*
Aslına bakarsan, tuhaf bi oyuncaktır. Ne sürebilirsin otomobilmiş gibi, ne saçını tarayabilirsin bebekmiş gibi... Bıraksan kaçar, sıksan patlar. İncecik makara ipliğiyle bileğimize bağlayıp, sanki dünya avucumuzun içinden kayıp gidecekmiş gibi endişeleniriz, yüreğimiz erir.
*
Kimbilir... Belki de hayatın kritik eşiklerinde yaşadığımız, sıkı sıkı tutup sahip olmakla, bırakıp özgürlüğünü seyretmemiz arasındaki çelişkili tercihtir. Ya da ne bileyim mesela... Elbet söneceğini bile bile, asla sönmeyecekmiş gibi fani’liğe duyulan ihtiras mı acaba?
*
Doğrusunu isterseniz... Her ukala dümbeleği bekâr’ın, evlenmeden önce, kontrollü çocuk yetiştirme konusunda bu ve benzeri binlerce felsefi teorisi vardır. Kendi anlatır, kendi inanır. Evlenip, çocuğu olunca görür ki, tek pratik vardır... Çocuk balon ister. Hepsi bu.
*
Ve, Şeyma’nın fotoğrafına bakarken yazıyorum bu satırları... Annesini öldürdüler, üç yaşındaki kız kardeşini öldürdüler, doğmamış erkek kardeşini öldürdüler, kendi yaralı, henüz altı yaşında... Hastane yatağında, balon başucunda... Ameliyat eldiveninden balon!
*
Şişirmişler ameliyat eldivenini
beş parmak dikilmiş havaya
güya saç olmuş suratına.
*
Şeymacığı gülümsetmek için böylesine ağlanası bi formül icat eden doktorlara hemşirelere mi sarılayım, iyi ki varsınız diye... Yoksa “terörün kökünü kazıyacağız” balonu, “analar ağlamasın” balonu, “dünya lideriyiz” balonu havalarda uçuşurken, alt tarafı üç kuruşluk balonu bile olmayan çocuklarımıza ağıt mı yakayım... İnanın bilemiyorum.
*
Bildiğim şu.
Hastane, doktor, ilaç filan hikâye... Hissetmediği yaraları iyileştiremez Türkiye.
Yazının Devamını Oku

Teşhis

28 Eylül 2011
Bu ayın ilk şehidi Bekir’di.<br><br>Eşi hamileydi. *
Bekir’le birlikte, Bahadır şehit düştü, teğmendi. Sonra sırasıyla... Cem şehit oldu, polisti, eşi Dilay şehit oldu, öğretmendi. Korucular Mustafa ve İbrahim şehit oldu. Polis Nadir kaçırıldı. Necdet, Tayyar, Resul ve 14 yaşındaki Osman düğüne giderken öldürüldü, polis Mustafa ve asker Serkan şehit oldu. Polis Yavuz şehit oldu, askerler Hasan Hüseyin ve Muhammed şehit oldu. Ankara’da bomba patladı, Orhan, Mustafa ve Dürdane öldü. Siirt’te Zeynep, Nergis, Kevser ve Nurcan öldürüldü, Nuran’la Gülcan yaralandı. Polis adayı Aslan şehit oldu. Asker Doğan’la korucular Bedri ve Sabri şehit oldu. Polisler Mehmet Emin’le Erman şehit oldu. Asker öğretmen Mehmet kaçırıldı. Milli Savunma Bakanımız, Gürün Belediyesi tarafından yaptırılan hayvan pazarının kurdelesini keserken... Astsubay Erdal, askerleri Önder, Adem, Halil İbrahim, Recep ve Ömer’le şehit oldu. Polis
Adem, 3 yaşındaki Sultan’la şehit edildi.
*
Bu ayın son kurbanı Mizgin’di.
Hamileydi.
*
Heron’a Predator’a filan gerek yok.
Görmek isteyene...
Ultra’son yeter.
Yazının Devamını Oku

Varil kafa

27 Eylül 2011
Vay efendim neymiş... Alt tarafı 200 bin lira verilmemiş de, Piri Reis’in motoru jeneratörü gümrükte kalmış filan. *

Şükredin kardeşim.
Kaptan’ı da yoktu!

*

Kaptan emekliye ayrılmış...
Gemi iskeleye park edilmişti.
Urla’ya gelenler soruyordu...
- Katmerci nerde birader?
- Piri Reis’in yanındaki kafede.

*

Petrol bulamıyordu ama...
Şahane katmer bulduruyordu.

*

Gel zaman git zaman... Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü “kaptan lazım” dedi, Devlet Personel Başkanlığı’na başvurdu. “Hay hay” denildi. Derhal atama yapıldı.

*

Banka müdürü gönderildi!

*

Evet, banka müdürü... Özelleştirme İdaresi, kapatılan bankaların ayazda kalan personelini sokuşturacak yer arıyordu. Devlet Personel Başkanlığı da, Halk Bankası’nın İstanbul’da kapatılan bi şubesinin müdürünü, Piri Reis’e tayin etti.

*

(Panik yapmayın... Banka müdürü faydalı bi arkadaştı, çabuk uyum sağladı ama, n’olur n’olmaz diye dümeni vermediler, sekreteryada çalıştırdılar. Bilahare orijinal kaptan buldular.)

*

(Motorunu jeneratörünü gümrükten çıkarmaya aciziz, yerkabuğundan petrol çıkarmasını bekliyoruz.)

*

(Motorunu koymayıp, 1500 metrelik sismik kablo yükledik. Rumların diktiği platformun çıpası, 1800 metre, üstelik altı tane... Adamların sırf çıpası, bizim sismik kablodan yedi kat uzun.)

*

(Piri Reis 1978 model diye alay ediyoruz. Norveç’ten kiraladığımız Bergen Surveyor isimli gemi, 1972 model... “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” lafı, Norveç atasözü müdür?)

*

(Piri Reis’i 200 bin liraya madara ediyoruz, Norveç gemisini kaça kiraladık?)

*

(Güzergâh gizleniyormuş, İsrail gizli servisi fellik fellik Piri Reis’in nerelerde dolaştığını arıyormuş filan... Herkesi keriz mi zannediyorsun? Gir internete...
www.marinetraffic.com sitesi var, hangi geminin o anda nerede olduğunu uydudan kabak gibi gösteriyor.)

*

(Sondajla o siteyi, tıkla Türkiye’yle Kıbrıs’ın arasını... OGS Explora diye bi gemi yüzüyor orada... İtalyan oşinografi gemisi... Güzergâhına bak, kıyılarımıza paralel, şakır şakır tarama yapıyor!

Bu İtalyan gemisi kimin adına arama yapıyor? Kim izin verdi? Hani, bizden habersiz çipura bile yüzmesin diye, muhripler denizaltılar göndermiştik?
Neyin nesidir bu İtalyan gemisi?)

*

Demem o ki.
Kaptan bulmak için uğraşacağımıza, keşke banka müdürü’yle gönderseydik
Piri Reis’i... En azından bilgi verirdi.

*

- Kaptan petrolün durumu ne?
- Brent petrolünün fiyatı yükseliyor, dolar tırmanıyor, bizim parayla bırak varil’ini, bidon’u bile alınamıyor, e altın da düşüşte... Sür eşşşeği Girne’ye!
Yazının Devamını Oku

Bu işin vebali war

25 Eylül 2011
Sene 1996.Kardak krizi yaşanıyor, Ege’de it dalaşı yapılıyor, hedefe kilitleyen “seni vurdum” diyerek, savaş oyunundaki üstünlüğünü kanıtlıyor, Türk F-16’sı Sakız civarında Yunan Mirage’ıyla kapışıyordu. Mirage, harbi harbi vurdu F-16’mızı, Magic füzesiyle...

Kurmay Yarbay Osman Çiçekli fırlatma koltuğunun kolunu çekebildi, Yüzbaşı Nail Erdoğan atlayamadı, şehit oldu.

Yarbayımız, Yunan helikopteriyle kurtarıldı, Sakız Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Mirage’ın pilotu Yüzbaşı Thanos Grivas ziyarete geldi, “pardon” dedi, “emniyeti açık unutmuşum!”

“Arıza” denilerek, Türk halkından gizlenen bu gerçek... “Hain” damgası yemeyi göze alan Yunan gazeteci Panos Koliopanos tarafından ortaya çıkarıldı. Akabinde “kanıt” fotoğraf yayınlandı. Türk F-16’sını düşüren Yunan Mirage’ının burnuna “Türk bayrağı” çizilmişti.

İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan pilotlarının başlattığı gelenekti bu... Vuran, vurduğunun bayrağını “madalya” gibi uçağının burnuna kazıyordu. Pardon mardon hikâyeydi yani... Yunan pilot, bilerek, kasten vurmuştu. Türkiye gıkını bile çıkarmadı, sineye çekti.

Muavenet’i ve kafamızdaki çuval’ı bi kenara bırakıp, makarayı az daha geriye saralım...

Sene 1967.
Arap-İsrail savaşı başlamıştı. Birleşmiş Milletler 9 Haziran’da ateşkes

Yazının Devamını Oku