12 Mart 2002
Eski Kara Kuvvetleri Komutanı E. Org. Hikmet Bayar, arkadaşımız Yener Süsoy'a isteyenin istediği dili konuşmakta özgür olduğunu söyledi. Hikmet Bayar, ‘‘bu bayrağın altında olmanın Kürt ya da Boşnak olmayı inkar anlamına gelmediğini’’ belirtti. Bayar Paşa'ya göre doğu ve güneydoğunun geleceği turizmde yatıyor, ama kimse buraya yatırım yapmıyor.
İsteyen Kürtçe konuşsun
Peki, ya Kürtçe ne olacak aziz paşam ve de Kürtler?
- Sayın Süsoy, Kürtçeyi isteyen konuşsun, ben kısıtlama, zorlama taraftarı değilim, ama biz o yöre insanına Türkçe öğretmeyi niye denemiyoruz? Oradaki vatandaşlarımızın ‘‘Türkçe öğrenmeyeceğim’’ diye bir iddiası yok. Türkçe'yi biz öğretemediğimiz için bilmiyorlar, onların kusuru yok. İsteyen kendine Boşnak, Arnavut veya Kürt desin ama, sınırları çizilmiş bir ülkede dalgalanan bu bayrak altında kalıyorsa bu bayrağın insanıdır. Türk olmakla Kürtlüğünü inkar etmiş olmuyor ki. Ben her rütbede yıllarca onların içinde yaşadım, oranın insanı bölünmeye de meraklı değil. İçlerinden bir küçük grup onları yönlendirmeye çalışıyor. Dil öğrenimi zor olmaz, onu cazip hale getireceksiniz. Bugün radyolarla, televizyon kanallarıyla en ücra yöreye kadar ulaşırsınız. Hanımlar Brezilya dizilerini bu kadar izliyorsa, o yöre için bunun benzeri Güneydoğu dizileri yapabilirsiniz. Çizgi filmler de başta çocuklar olmak üzere lisan öğrenmede büyük bir araç. Ödüllü yarışma programlarında basit sorular sorup kişiye kazanma zevki yaşatın, mesela 100 milyon liralık ödüller olsun. Kendisi, mahallesi, köyü ekrana gelen kişi bir de hediye kazanmışsa çok mutlu olur, çevredekileri heveslendirir. Ben Kuvvet komutanıyken bir tugayımız Digor'da televizyon yayını yapıyordu, çevredeki bütün köyler o gün bizim kanalı izliyordu. Ben kimse dilini unutsun, zorla illa Türkçe konuşsun demiyorun. Ne biliyorsa onu konuşsun ama, biz de devlet olarak görevimizi yapalım. Bu yayınlarla ayrıca o yöre insanına ekonomisini güçlendirecek yollar da anlatılır.
Türkiye Ortadoğu'da fikir üretmeli
- İsrail-Filistin çatışması giderek tırmanma gösteriyor. Bu kıvılcımın etrafa daha fazla yayılmadan kapatılması lazım. Amerika ve Avrupa'nın ne yapıp yapıp bunu söndürmesi lazım. Ortadoğu'da bir savaş olursa bize de çok yansımaları olur. Tanrı bütün peygamberleri en problemli yer diye oraya göndermiş, yine çözememiş diye düşünmeyelim. Amerika sorunu çözmek niyetiyle gelmeli, taraflardan birini kayırmamalı, Osmanlı gibi eşit davranmalı. Amerika devlet olarak kayırmasa bile lobilerin etkisiyle İsrail tarafını tutuyor gibi görünüyor. Oysa bu konuda kesinlikle Türkiye'nin de fikrini almalı. Bir kere öldürme başlayınca kan davası oluyor, bunun kapanması için de nesillerin tükenmesi lazım. Türkiye tarihi sorumluluğu nedeniyle en azından fikir üretmeli.
Doğa turizmi doğuyu cennet yapar
- Doğu'nun kalkınması bence dağ ve tarih turizmini canlandırmakla olur. Mesela Tunceli Ovacık'taki Munzur ırmağında dünyanın en lezzetli alabalıkları yaşar. Oralara göletler yapıp tarla balıkçılığını yöre insanına öğretebilirsiniz. Dağ keçisinin üretimini arttırıp avcılıktan büyük para kazanabilirsiniz. O dağlarda rahatlıkla çim kayağı yapılabilir. Sarıkamış dünyanın en ünlü kayak cenneti olur, Kars'ta havaalanı var. İran transit yolu üzerinde sınıra yakın bir benzin istasyonu kurup orada Truva benzeri tahtadan Nuh’un Gemisi'ni inşa edin. İsteyen gemi içindeki restoranda, isteyen gemideki hayvanları temsil eden masalarda yemek yesin. İran'a giden araçlar burada yemek yerken bir yandan da pasaport işlemleri burada halledilsin, bizim sınırda hiç beklemesinler. Develerle İshak Paşa Sarayı'na götürüp eski İpek Yolu'nu canlandırın. Hani Harabeleri bütünüyle Ermenilerin değildir, Selçuklular da var. Hani Köyü yokluktan ölüyor, bence Hani harabelerini yasaklamaya gerek yok. Yasaklarla bir yere varılmayacağına inanıyorum.
İdamı ABD niye kaldırmadı
- Ben acı görmemiş bir şahıs olarak bu devirde idam cezasının kalkmasından yanayım, Süsoy. Bir yandan da Amerika'nın niye kaldırmadığını düşünüyorum. O da demokrat bir ülke. Apo'yu idam etmenin yararı olur mu, olmaz mı düşünülmeli. İdam cezasını uygulamazsanız şehit ailelerini nasıl teselli edeceksiniz? Canı yanan insanları gördükçe doğrusu kararsızlık içinde kalıyorum.
NATO olmadan AB ordusu kurulamaz
- NATO artık barışı muhafaza gücü olarak değerlendiriliyor. NATO dünyada tek organize askeri birliktir, komuta kontrol sisteminden haberleşmesine kadar. Avrupa Birliği de bir ordu kurmaya çalışıyor ama, hem çok pahalı, hem de çok zor. NATO'nun mevcut sisteminden yararlanmadan AB ordusu kurulamaz. NATO'ya Rusya da girsin, kim girerse girsin, madem ki dünyada barışı muhafaza etmeye çalışıyoruz.
28 Şubat yalnız askerin işi değil
28 Şubat'ı sadece askere mal etmemek lazım, medyadan sivil toplum örgütlerine kadar herkes bu konudan rahatsızdı. Silahlı Kuvvetler de ülkeyi düze çıkarmak için onlara destek oldu. Silahlı Kuvvetler Atatürkçü düşünceyle yetişmiştir, ülkenin menfaatleri tehlikeye girdiğinde yapması gerekeni daima yapar.
Biz askerler, ön sırada oturmaya meraklı değiliz
Hikmet Paşa'nın ağzından bal damlıyor ama Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'ne bağlanması konuları ne olacak?
- Biz askerler ön sırada oturmaya meraklı değiliz, biz bazı şeylerin ilerde Silahlı Kuvvetler'in disiplinini bozmasından endişe duyarız. Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması belki uzun vadede olabilir ama, asla şimdi değil. Bu Atatürk zamanından gelen bir gelenek, Osmanlı'da da Silahlı Kuvvetler protokolde 4. sıradaydı. Yener bey, aslında böyle olmakla siyaset, Silahlı Kuvvetler'e karışmamış oluyor. Genelkurmay'ın bakanlığa bağlandığında nelerin olabileceğini 1960 öncesinde gördük. Silahlı Kuvvetler'e politika bulaşırsa temeli olan disiplin rencide olur. Disiplin ise Silahlı Kuvetler’in temelidir.
Yazının Devamını Oku 11 Mart 2002
Fenerbahçe Orduevi'nin içindeki özel korumalı mütevazı lojmana geldiğimizde Hikmet Bayar Paşa, çoktan eşofmanlarını giyip sabah koşusuna başlamıştı. Birazdan onun spor salonunda yapacağı hareketleri izlerken 70 yaşında olduğuna inanmak için bin şahit isteyeceksiniz. Kuleli'den Amerika'ya, Roma'ya, Napoli'ye bütün askeri öğrenimi birinciliklerle süslü Hikmet Paşa kendisinden söz etmekten hiç hoşlanmıyor. İzmit'ten mahallemizin kızı olan 42 yıllık sevgili eşi Aysel Bayar'a, çocuklarına, torunlarına bile anlatmıyor kendini. Oysa Topçu Okulu'ndan birincilikle mezundur, 10 Kasım 1953'te Atatürk'ü Etnoğrafya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakleden top arabasının önünde yürüyen Harbiyeli asteğmendir. 1'inci Ordu, 3'üncü Ordu, İzmir'de NATO Kara Kuvvetleri (CLSE) komutanlıklarından sonra 1994-96 arası Kara Kuvvetleri'ni yöneten odur.
Hikmet Paşa az konuşuyor, çok yazıyor. Görevdeyken yazdığı ilk kitabı ‘‘Asker Yönetici İnsan’’ı emekliğinden sonra Mehmetçik'in zeká ürünlerini sergilediği ‘‘Askerler de Güler’’ izlemiş.
Ardından ‘‘Bir Zamanlar İzmit’’i yazarak doğup büyüdüğü kentin 1930'lardaki nostaljik yaşamını anlatmış. Şimdi ise miniklerin yaşanmış öykülerini anlattığı ‘‘Patikli Kurmaylar’’ baskıya hazır. 47 yıl onur ve gururla taşıdığı üniformasına 1996'da emekli olarak veda ettiği günden bu yana bilgisayarın başında. NATO komutanıyken yaverliğini yapan Amerikalı subaya e-mail gönderiyor, internette sörf yapıyor ve yazıyor paşam yazıyor ama, konuşmuyor. Hayat arkadaşı Aysel hanım bile çok şaştı Hikmet Paşa'nın bize anlattıklarına, gerisini siz düşünün. Bu güleryüzlü paşanın yanında esas duruş yok, hepiniz rahat edin.
Ordu, AB'ye dün de karşı değildi, bugün de değil
Özel korumalı lojmanın dördüncü katında Marmara'nın ayaklar altına serildiği 3 oda, 1 salon mütavazı bir dairede yaşıyor Bayarlar. Siyah zarif giysiler içindeki ev sahibesi Aysel hanım kahveleri sehpaya koyduğu anda Avrupa Birliği aklıma geldi, nedense.
- Türk Silahlı Kuvvetleri Avrupa Birliği'e dün karşı değildi, bugünkü komuta heyetinin de bunun aksi bir görüşte olduğuna inanmam. Çünkü biz hep uluslararası kuruluşlar içinde yer almanın yararlarını gördük. NATO''ya girmekle Silahlı Kuvvetler'imizin ufku genişledi. Eğitimden insan ilişkilerine kadar, eskiye nazaran Silahlı Kuvvetler'de büyük gelişmeler oldu. Bugün modern ve domokratik anlamda çok geniş kültürle donatılan genç subaylar, fikirlerini daha rahat söyleyebiliyor. Bizim nesilden farklı olarak komutanları onlara fikirlerini rahatça söylemelerine imkanı sağlıyor. Rahat insan, daha iyi sorgular, daha iyi fikir üretir. İçimize kapanıp sadece kendimizde kalsaydık, Silahlı Kuvvetler bu kadar mükemmel gelişemezdi.
Sovyetler dünyaya kapandığı için çöktü
Dünyanın yuvarlaklığı, bizim okuduğumuz kitaplarda ‘‘Dünya yuvarlaktır, çünkü denizde bize yaklaşan bir geminin önce dumanı, sonra direkleri ve bacası, daha sonra da güvertesi görülür’’ diye yazardı. Bugünkülerde ise ‘‘Dünya yuvarlaktır, işte uzaydan çekilen fotoğrafları’’ diyor. Eğer Avrupa Birliği'nin dışında kalırsanız onların müştereken oluşturduğu gelişmelerden habersiz olursunuz. Sovyetler'in çökme nedeni de içine kapanıp dünyaya kapılarını kapatmasıydı. Bu devirde kesinlikle dünyaya açılmak gerek. Bunu yaparken herşeyinizi verecek değilsiniz, elbette milli menfaatlerinize halel gelmeyecek. Bunun için de aklınıza yatmayan kriterleri kabul etmeyeceksiniz. Aslında kriterleri bize başkalarının empoze etmesi doğru değil, hepsini ülke olarak kendimiz yapmamız gerekirdi. Kişisel olarak kár-zarar hesabı yaptığımda AB'ye girmemizin faydası daha ağır basıyor.
Ekonomi gelişirse kimse terörist olmaz
PKK bitti derken şimdi de bağımsız Kürt devleti senaryoları yazılıyor.
- PKK tehlikesi tam olarak bitmedi, şu anda kontrol altında. Aslında bütün bunlar bölgenin ekonomik imkansızlığından kaynaklanıyor. Yöre insanını evini geçindirecek ekonomik düzeye eriştirirseniz kimse terörist olmaz. Türkiye zengin olursa Kuzey Irak'taki Kürtler de ‘‘Ben Türk kürdüyüm’’ demeye başlar, hiç merak etmeyin. Bazı ülkeler Güneydoğu'yu kopartıp Türkiye'yi güçsüz hale getirmek istiyor. Çünkü orası enerji kaynaklarına yakın bir yer, bakın Diyarbakır'da petrol bulundu. Ayrıca gelecekte su da bir büyük enerji kaynağı olacak, düşünün ki o bölge Ortadoğu'ya su veriyor. Sınırlarımızın dışında da bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına Türkiye izin vermez, zaten tarih boyunca da bunun örneği yok. Bu arada Güneydoğu'daki nüfus sorunu da düşünmemiz lazım. 40 çocuklu insanlar televizyonlara çıkarılarak reklamları yapılıyor, yanlış. Yöre insanın büyük çoğunlukla bilmediğinden bu kadar çocuk yapıyor. Mesela iki çocuğu olanlara çocuk parası verin, fazlası çocuklu olanlara vermeyin.
Amerika’nın Gürcü genelkurmay başkanı
- Ben İzmir'de NATO komutanıyken General John Shalikashvili, NATO başkomutanıydı. Amerikan Genelkurmay Başkanı olduktan sonra kendisini Kara Kuvvetleri Komutanı olarak ziyaret ettim. Ziyaret öncesi Washington Büyükelçimiz Nüzhet Kandemir, belirlediği 12 konuyu görüşmede açmam ricasında bulundu. Ben de hepsini görüşmede tek tek anlattım. Bunlardan birisi de Gürcistan'dan geçecek olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattıydı. Gürcü asıllı olan Shalikashvili'ye bu konuda bize yardımcı olmasını istediğimde bana aynen şunları söyledi: ‘‘Eğer bunu yapmazsam babamın kemikleri mezarında ters döner.’’
Yarın: İsteyen kürtçe konuşsun
Yazının Devamını Oku 4 Mart 2002
Yeşil gözlü, siyah fırça saçlı, atletik yapılı, bilgisayarlı, cep telefonlu bu tıknaz adamın adı Kazım Ersun Yanal. Denizlispor'u 1. lige taşımasıyla adı duyulan, Fenerbahçe'nin talip olmasıyla yıldızı parlayan, şimdilerde ise dört büyükleri dize getiren Ankaragücü'nün teknik patronu olarak giderek ünlenen Ersun hoca. Nereden çıktı bu hiç konuşmayan Arnavut kökenli İzmir'de doğma, Denizli'de yetişme esrarengiz hoca? Ersun Yanal kimdir, necidir, nereye koşmaktadır bir bileniniz var mı? O halde gidelim Ankara'nın Ankaragücü'ne, varıp kendisine soralım bunları bir bir.
Hiç konuşmayan hoca bir konuşsun, pir konuşsun.Ersun hocaya Ankaragücü'nün inanılmaz güzellik ve temizlikteki, bilgisayarlarla donatılmış sosyal tesislerinde günaydın deyip önce iki saatlik amansız antrenmanını izleyeceğiz. Ardından tesislerin lokantasında öğlen 12'de takımla birlikte kahvaltı yapacağız. Sonra son model BMW X5'ine binip yeni taşındığı Angora Evleri'ndeki muhteşem villasına gideceğiz. Bilin ki, 15 yıllık sevgili eşi Şenay nar çiçeği BMW'siyle bizden önce gelip kendi eliyle börekleri, pastaları hazırlamış, çayları demlemiş olacak. Tik ağacından döşemelere tik ağacı mobilyalar pek yakışmıştır mutlaka. Böyle bir eve ayakkabıyla girecek değiliz ya, mutlaka isteyene terlik, isteyene mavi galoş vereceklerdir. Sonra şömineli dev salondaki açık renk deri koltuklara atacağız kendimizi. Birazdan kızları Femin ile oğulları Onur da aramıza katılacak, böylece Yanal dörtlüsü tamamlanacak. Ondan sonra bize Ersun hocayı dinlemek kalacak, anlaştık mı? Haydi buyrun.
Terim'in veliahtı değilim
Ersun hoca sen söylendiği gibi sen gerçekten Fatih Terim'in veliahtı mısın?
- Fatih hoca Türk futbolu için çok ciddi bir güneştir, yıldızdır, önderdir. Ama ben Fatih hocanın veliahtı değilim, bunu kabul etmiyorum. Fatih Terim tamamen kendine oynayan biri, ben de kendime oynuyorum, yani kendime göre bir stilim var. Bugüne kadar kimseyi taklit etmedim, Fatih hoca da öyle. İnanıyorum ki Fatih hoca bugüne kadar yaptıklarından daha iyisini yapacak. Böylece kendinden sonrakini bir yukarıya çekecek. En büyük arzum Şenol hocanın bizi Dünya Kupası'na götüren kadroyla başarılı olması. Onun başarılı olması demek, bir kişinin daha yolunun açılması demek. Aynı şekilde Galatasaray'ın da Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olması için dua ediyorum. Finale çıkarsa gelecek yıl Türkiye'den üç takım gidecek. Bazı fanatikler ‘‘Galatasaray elensin’’ diyor, bu ihanettir.
Fenerbahçe'ye neden gitmedim
* Ersun hoca, neden gitmedin çocukken taraftarı olduğunu söylediğin Fenerbahçe'ye?
- Fenerbahçe yönetimi beni ittifakla mı istedi, yoksa içlerinden birkaç kişi mi düşündü bilmiyorum. Hamdi Akın cep telefonumdan arayıp Fenerbahçe'nin beni düşündüğünü, gelip gelmeyeceğimi sordu. Ben de kendisine sözleşmesi devam eden bir teknik adam olduğumu, tek başına karar vermemin namusluca olmayacağını, bunu başkanım Cemal Aydın'a ileteceğimi söyledim. Görüşmeler sonunda ortak bir toplantıyla bilinen açıklamalar yapıldı. Çok güvendiğim başkanım bana ‘‘Ersun, uygun bir ortam olsun, ben seni kendi elimle götürüp teslim ederim’’ dedi. Ben düzenli programlı bir insanım. Alacağım görevin en ince planlarını yapıp, başımıza gelebilecek butün hadiseleri senaryo haline getirip çözümlerini koyarım. Emrivakilerle, olmazsa olmazlarla başarılı olunacağına inanmıyorum. Bence hedeflerle hayaller kardeştir. Hedefler gerçekleşebilecek düzeyde olanlardır, hayaller ise anlattığında komik bulunanlar.
Futbol bilim değildir
Ersun hoca sen benim bildiğim teknik direktörlere hiç benzemiyorsun, sanki karşımda yeşil gözlü bir bilim adamı var.
- Futbol bir bilim değildir, ama başta antrenman olmak üzere birçok bilim dalından yararlanır. Antrenman biliminin temelini anatomi ve fizyoloji oluşturur; bunlara bir de sosyoloji ve psikolojiyi eklemek gerek. Biz hazırlık kampları dahil hangi tarihte nerede, ne yemek yedik, hangi antrenmanı yaptık, ne zaman yattık, kaçta kalktık, hepsi bilgisayar merkezimizde kayıtlıdır. Bir oyuncunun kaç kere tartıya çıktığı, ne zaman sakatlandığı, uygulanan tedaviler yine orada yazılıdır. Bizde adale atması, kopması filan olmaz, darbeyle sakatlık vardır, çünkü kişiye özel çalışma yapıyoruz. Futbolcunun bütün güçleri ölçülüp zayıf olan tarafları kuvvetlendiriliyor, kuvvetli tarafları geliştiriliyor. Kişiye özel antrenmanlar haftanın belli günleri doktor kontrolünde olur. Her maçtan sonra video kayıtları, bilgisayar ortamında geliştirilerek dev ekranlı toplantı salonumuzda saatlerce izlenir, bütün hatalar tek tek ele alınır. Bizde bilgisayarsız hiçbir iş yapılamaz, bu en temel ilkemizdir. Bütün bu çağdaş, sağlıklı yaşam için başta başkanımız Cemal Aydın olmak üzere bütün yöneticilerimize şükran borçluyuz.
YARIN: Hakemler yerine kendimizi eleştirelim
Yazının Devamını Oku 26 Şubat 2002
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Timur Gürgan, kadının aksine erkeğin seks hayatının yaşlandıkça bitmediğine dikkat çekti. Prof. Gürgan, arkadaşımız Yener Süsoy'a son zamanlarda Avrupa'da moda olan büyüme hormonlarının reçetesiz satıldığını, ama kesinlikle doktor kontrolünde kullanılması gerektiğini söyledi.
74 yaşındaki hastam çocuk yapmak istedi
Erkeğe yapmak istemediği bazı şeyleri genellikle kadınlar yaptırıyor. Kadın kendi hayatıyla ilgili çok çabuk kararlar verip hemen adapte olabilen, ileri yaşlarda tek başına yaşayabilen bir varlık. Erkek ise yaşlandıkça tek başına daha az yaşayıp daha bağımlı geliyor. Kadın cinselliğini ikinci, üçüncü planlara itebilir; hatta onsuzluğa da alışabilir. Erkek ise kendi içinden gelen dürtüleriyle çok daha fazla seks yapmaya eğilimlidir. Geçenlerde 74 yaşında bir Amerikalı hastam sperm örneği vermeye geldi, yeni evlendiği genç Türk eşinden bir çocuk istiyor. Erkeğin seksüel ve sperm aktivitesi bitmiyor. Kadının ise o yaşlarda cildi kuruyor, bilinçsiz ise vajinası inceliyor, cinsel teması daha ağrılı olabiliyor, orgazmı azalıyor. Bunun sonucu olarak özellikle kırsal kesimde yanına sokulan erkeğine ‘‘Yaşına başına bak utan’’ diyebiliyor. Halbuki kadın menopoz döneminde kendi için gerekli gerekli tedaviyi yapıyor olsa çiftin arasında hiçbir sorun olmayacak.
Kontrolsüz büyüme hormonu almayın
Eğer erkek, doktor kontrolü dışında yüksek androjen alırsa kendi testislerinde yapılanları baskılar, ters etki doğar. Bunun yanı sıra karından uygulanan büyüme hormonları iğneleri de son zamanlarda çok gözde. Bu ilaç vücuda enjekte edildiğinde yağlanma azalıyor, kaslar çok daha ortaya çıkıyor, erkek çok daha aktif olabiliyor. Ama Arnold Schwarzenegger gibi dozunu kaçırıp kalp yetmezliğine girmemek lazım. Şimdi bu preparatların beş yıl etkili olanları piyasaya verilmek üzere. Son ayların en gözde ilacı ise ‘‘Dihidroepiandesteron Sülfat (DHEA)’’ adını taşıyor. Reçetesiz satılan bu tabletler özellikle Almanya'da kapışılıyor. Androjen hormonlarının bu çok önemli öncül maddesi böbrek üstünde ve beyinde yapılıyor. Bu madde azaldığı zaman erkeğin hayata bakışı değişiyor, hafıza ve cinsel fonksiyonları giderek düşüyor. Günde 50 mg'lık hap yaşlanan erkeğin vücudundaki eksikleri başlangıçta tamamlıyor. Yakın zamanda erkeklerde ayrıca östrojen hormonu kullanımı da popüler hale gelecek. Skandinav ülkelerinde çok popüler olan androjen ve büyüme hormonlarını bazı ünlü iş ve siyaset adamlarımız da kullanıyor olmalı, görüyorsunuz son zamanlarda ne kadar zinde görünümler var.
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2002
Kadın hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Timur Gürgan, ‘‘kadınları korumak için’’ el attığı erkek sorunlarıyla ilgili merak edilen her şeyi Hürriyet'e anlattı. Prof. Dr. Timur Gürgan, 14 Temmuz 1952 Malatya doğumlu, TED Ankara Koleji mezunu olup; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim dalı öğretim üyesi olup; İngiltere, Amerika, Kanada, Almanya, İsrail'de uzun çalışmalardan sonra kendisini tüp bebek, erkek kısırlığı, erkek sorunları, kadın hormon bozuklukları, menopoz, gen terapisi konularına adamış olup; ülkemize jinekolojik laparoskopiyi ilk getiren bir tıp adamı olup; Berlin'de yapılan Dünya Yaşlanan Erkek Kongresi'nden henüz ayağının tozuyla dönmüş olup; Ankara Çay Yolu'ndaki muhteşem villasında Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi eşi Prof. Dr. Sevil Gürgan'ın da tanıklığıyla en son bildiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını yaşlanan Türk erkeklerine iletmek üzere bu görüşmeyi yapmış bulunmaktadır. Erkeğin sorunlarını nasıl olup da bir kadın doğum hastalıkları uzmanının üstüne vazife aldığını, bundan görev çıkardığını ben de sizin gibi merak ettim, etmez olaydım. Gürgan hocanın yanıtı ‘‘Kadınları korumak için’’ oldu, iyi mi?
Göbek büyüdükçe hastalığa yakalanma riski daha çok artıyor
Gelelim şimdi de, biz kahraman Türk erkeği özelliğine.
- Türk erkeğinin en büyük hobileri yemek, içmek, yatmak ve hareketsiz yaşayarak göbek büyütmek. Göbek büyüdükçe hastalıklara yakalanma oranı daha çok artıyor, ölüme daha çok yaklaşılıyor. Erkek giderek kendini beğenmemeye başlıyor, psikolojik sorunları artıyor. Bunların sonucunda kavgacı, kırıcı oluyor, deprensyona giriyor. Dominansı azalan erkek kendini çevreden soyutlayıp yalnızlığa itiyor. Bütün bunların yanı sıra kadın tarafından dışlanıyor, seksüel olarak ötelere itiliyor. Türkiye'de ortalama yaşama süresi 70 yıl olan erkeğin kendinden hoşnut olmasını bilip, stresini azaltması lazım. Oysa biz hep tersini yapıp stres artırma yarışına giriyoruz. ‘‘Daha fazla ameliyat yapacağım, daha fazla röportaj yapacağım, en babasını ben yaparım’’ diyoruz. Başkaları da en babaları yapsın, kendimizi zorlayıp mutsuz etmenin ne anlamı var? Yaşlanma yolunda yaşama stilimizi değiştirip, ölmeden bir dakika öncesine kadar mutlu, huzurlu olalım. Bu demek değil ki, kendimizi emekli edelim, hiçbir iş yapmayalım. Hayata daha geniş bakalım, bizi ölüme iten alkolü, sigarayı, bilinçsiz beslenmeyi, hareketsizliği bırakalım. Göbek çevresinin 1 m'den sonrası çok riskli. Göbek çevresi artığında artık bunu tedavi etme şansı da ortadan kalkıyor. Göbek çevresi 1,5 m'yi aşıp kemeri göstermeyecek hale gelmişse ne yersen ye. Daha az yaşamak bir yerde senin seçimin ama, hasta olduğun zaman da yakınma kardeşim. Yaşlı erkeğin ölüm nedenlerinden birisi de kendinden çok genç bir kadınla yaşayamaya başlaması. 55 yaşında bir erkek 25 yaşında olduğu gibi yaşayamaz, acı ama gerçek böyle. Evlenmeyin demiyorum ama, böyle beraberliklerin stresi de çok önemli, çok ağır. Çiftler arasındaki yaş farkı erkeğin lehine en fazla 10 olmalı. Bu beraberlikler kısa sürede mutluluk gibi görünür ama, uzun sürede değerlendirildiğinde çok yıpratıcı oluyor.
Kemik erimesi erkekte de görülüyor
Yaşlılığın başladığı bir yaş da olmalı elbette ki, ona göre tedbirimizi alalım.
- Erkek 40'lı yaşlardan sonra hormon ve fizik olarak belli ölçüde yaşlanma sürecine giriyor, daha önce yaptığı aktiviteleri daha az yapabilir hale geliyor. Testislerde yapılan testesteron ve o grup hormonların seviyesi hafif hafif düştükçe erkekte konsantrasyon bozukluğu, cinsel istekte azalma ve sertleşme sorunları başlıyor. Androjenler düştüğü zaman erkek elinde olmadan daha fazla yağlanmaya gidiyor. Bu da hormonların daha fazla birbirlerini çevrimlerini sağlıyor, erkeğin kendi hormonunu aktiften pasif hale getiriyor. Kadınlardaki östrojen hormonu erkekte de var, bunun azalması da bazı erkeklerde negatif etki yapıyor. İşte bu nedenle yaşlanan erkeğin de menapozdaki kadın gibi bir ilaç portföyü oluştu günümüzde. Bugün artık erkekteki eksik hormonları erkenden saptanıp yerine konabiliyor. Bugüne kadar osteoporoz, yani kemik erimesinin sadece kadınlarda olduğu sanılıyordu, halbuki şimdi yaşlanan erkeklerin bir kısmında da kemik erimesi, özellikle 60'lı yaşların sonuna doğru ise kemik kırıkları görülebiliyor. Berlin'deki kongrede bir meslektaşımız ileri yaştaki erkeklerin süt içmemelerini önerdi. Sütteki kalsiyumun ileri yaşlardaki erkeklere faydadan çok zarar vereceğini, hatta bazı tip kanserlerde etkili olabileceğini söyledi. Öyleki, ileri yaştaki erkeklere artık süt yerine iki kadeh kırmızı şarap tavsiye ediliyor.
Erkeklere özel test
Durup dururken saçınızı boyamaya başlayıp kendini aynalardan ayıramaz olduysanız,
Geçmişte nefret ettiğiniz cimnastik bir anda sizin için vazgeçilmez bir tutku olduysa,
Eskiye göre daha fazla sinirli, daha uykucu olduysanız, konsantrasyon bozukluğu hissediyorsanız,
Sosyal hayata katılmakta zorlanıyorsanız, aynada kendinizi beğenmiyorsanız,
Sertleşme ve cinsel istek problemleriniz oluştuysa,
Aşırı kilo alıyorsanız, göbek-kalça oranınız 1'in üstüne çıktıysa,
Kolesterolünüz yüksekse, alkol ve sigaradan kendinizi alamıyorsanız,
Hayallerinizi iki kişilik, üstü açık kırmızı bir spor araba süslüyorsa
ANDROPOZA GİRİYORSUNUZ DEMEKTİR.
Büyüme hormonları Avrupa'da çok gözde
Hepimiz çok şaşırıyoruz, Bülent bey nasıl böyle sırım gibi delikanlı oldu diye. Meğer işin içinde neler varmış, neler...
- Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa'da yaşlanan erkekler için özel tanı ve tedavi merkezleri açıldı. Geçen hafta bunların bazılarını ziyaret ettiğimde bol kaslı, az yağlı, saçları boyanmış, çok dinç adamlar gördüm. Kendileri ve hekimleriyle yaptğım görüşmelerde hepsinin son çıkan androjen kapsüllerinden kullandıkları ortaya çıktı.
YARIN: Yaşlı erkeğin seks hayatı
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2002
<B>T</B>ürk müziğinin ünlü bestecisi Avni Anıl, arkadaşımız Yener Süsoy'a müziğimizin ünlü sanatçılarını değerlendirdi. Biraz ‘‘acımasız’’ gibi görünse de Avni Hoca, aslında son derece açık sözlü. Sanatçılara, kendi gözüyle müzikal açıdan not verdi.
Avni hoca gençlik döneminde Türk emniyetinin karakol polislerinden biridir aslında.
- Ev ekonomisine katkıya 7 yaşında başladım. Anam Biga'nın köyünden, şoför babam ilk Bulgaristan göçmenlerden Üsküdar'ın İstiklal Madalyalı Hamdi Baba'sı. 19. İlkokul'unu bitirip Paşakapısı Ortaokulu'na başladığımda ailemin bana ve kızkardeşim Berhayat'a ders kitabı alacak gücü yoktu. Onun için derslerimi Üsküdar Halkevi'nin kütüphanesinde çalışırdım, ansiklopediler okurdum. Arkadaşlarım sinemaya gidip top oynarlarken ben evde Üsküdar'daki Foto Ulus'ta, Foto Kenan'dan getirdiğim cam filmlere rötüş yapardım. Babam 1951'de kara sarılığa yakalanıp çalışamaz olunca geçim sıkıntımız arttı. Tam o sırada gazetede bir ilan gördüm, Ankara Polis Enstitüsü'ne 141 lira küsur kuruş maaşla öğrenci alınacağını yazıyordu. Hemen Bahçekapı Sansaryan Han'daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gidip dilekçemi verdim. Bir süre sonra Nevzat Atlığ ısrar edince, polislikten istifa ettim. Ama gönlüm hala o güzel emniyet mensuplarındadır.
Telif hakları için çok çileler çektim
Avni hocanın bankalarla kağıtçılar arasında koşuşturduğu yılların tanıklarındanım. ‘‘Musiki ve Nota’’ için nice üç aylıklar, plak telifleri tüketti
- Çok çile çektim, ama hiç pişman değilim. En büyük çileyi bildiğin gibi yayıncılık hayatımda yaşadım. ‘‘Musiki ve Nota’’ dergilerimle yetişmiş nice konservatuvar öğrencileri var. Onları çıkarabilmek için çok borçlandım, sonunda icra memurları kapıya geldi. İcra memurlarının en sevdiğim tarafı kitaplara, taş plaklara, tesbih, çakmak koleksiyonuna dokunmuyorlar, buzdolabını götürüyorlar. Yener'ciğim, sen çok iyi bilirsin kendi adımı 8 sene kaldırdım Türkiye Radyoları'ndan, telif hakları mücadelesi için. Kim yapar bunu? Şimdi biraz daha tedbirli yaşıyorum, mesela yeniden bir dergi yayınına girmem. ‘‘Ezgileriyle Avni Anıl’’ kitaplarımı başka kitapçılar yayınladı, ben telif alıyorum.
Yorgunluğunu
gördüğüm sevgi siliyor
- Başarılı, istenilen güzellikte ve kalıcı şeyler yapacaksan, yorgunluğu seveceksin, çileye gönüllü olacaksın. Bunca yılda büyük ilgi, büyük sevgi sahibi oldum, bana yetiyor. Evden Üçkuyular'a kadar yürüdüğüm zaman en az yirmi kişi elimi öper, benimle sohbet eder, fotoğraf çektirir. Bir belediye otobüsü şoförünün el frenini çekip elimi öptüğü söylesem inanır mısın? Yener, benim hiçbir zaman taşınmazım olmadı ve olmayacak. Ehliyetim var, hiç arabam olmadı, kirada oturmaya bayılırım. Babam da hep kiracı olarak yaşadı, aileden tevarüs ediyor galiba. Bende para durmaz, üç aylık maaşımı üç günde bitiririm. Benim en büyük kazancım çocuklarımın anası Mine'dir, hakikaten çok fedakár kadındır. Hayatta hiçbir şeye imrenmedim. Karıma, çocuklarıma üç gün Büyük Efes'te yemek yediririm, bir ay evde ekmek zeytin yerim, hiç şikayetçi olmam. Param olduğu zaman taksiyle giderim, olmazsa otobüse binerim, o da yoksa yürürüm. Bende şikayet, sitem ve pişmanlık asla olmaz.
Adıma yapılan gecelerden hiç para almadım
- Beni adımı taşıyan her musiki şöleni ya bir özürlü derneği yararınadır ya da polis, Mehmetçik Vakfı yararına. En son yaptığım 55. Sanat Yılı geceme Kenan Evren teşrif etti, ayakta alkışlayıp bana kemençe hediye etti. Bu geceyi bile Kültür Bakanlığı İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nu Güçlendirnme Derneği'ne hibe etttim. Bugüne kadar düzenlenen gecelerden kendim kırk para almadığım gibi sanatçı arkadaşlarım da hiçbir karşılık beklemeden katıldı. Allah izin verirse 2003 yılında 60. sanat yılını kutlayacağım, şu anda 21 il hazır. Bir ilde şehit polis çoçuklarına burs için, bir başka ilde Mehmetçik Vakfı yararına, bir diğer ilde huzurevi yapımı için düzenlenecek.
Bir ufak rakıyı 3 gecede içerim
İçkiyi, başladığımdan bu yana bir müsekkin olarak aldım, Ziya Paşa'nın tarifi üzre içtim. İçki bir gönül cilası, bir sohbet ve muhabbet vesilesi olduğunca iyidir, onun dışındaki çirkinliktir. Bir ufağı üç gecede içerim, bugüne kadar hiç sarhoş olmadım.
Nat King Cole'süz uyumam ben, dinlenmek için o adamın plağını veya kasetini koyarım hemen.
200'ün üzerinde televizyon belgeselim, 4 konservatuvar, 22 üniversite korosu kuruculuğum var.
Sayısal Loto ve Şans Topu'na bayılıyorum. Bugüne kadar iki defa 5 tutturdum. İlkinden kazandığım 800 milyonu Ankara'da kızıma, torunuma verdim, anında bitti.
AVNİ HOCA'NIN NOT DEFTERİ
EMEL SAYIN
İyi eğitim aldı, duygulu kızdır ama, yapmacığı fazla, abartılı. Her konuda abartı kötü şeydir.
MUAZZEZ ABACI
Güvendiğimiz, övündüğümüz, bir tane daha çıktı dediğimiz bir sanatçıydı ama, hayallerimizi yıktı. Şimdi artık Adnan Şenses'le beraber avaz avaz bağıran, tepinen bir kadın oldu.
BÜLENT ERSOY
Bütün konservatuvarlarda kötü icra diye göstereceğim tek kadın, felaket bir şey.
NALAN ALTINÖRS
1981 yılında radyoya aldığımız, sevdiğimiz, alto sesler içersinde duygusunu en iyi birleştirenlerden biri. Ancak onu da son birkaç programında abartılı buldum, inşallah düzelir.
ADNAN ŞENSES
Nasıl sever beni, ben de onu severim, delikanlı adamdır. Ama Adnan Şenses'i ‘‘Türkiye'nin Frank Sinatrası’’ diye lanse ettiler, bu ne demek kardeşim, adamın aklı duruyor.
MUAZZEZ ERSOY
Gayet güzel çalışıyor, aferin kıza.
SEHER DİLMAÇ
Çok iyi yetişmiş, yeteneğini bilimsel verilerle gayet güzel uyguluyor.
AHMET ÖZHAN
Pırlanta, başladığı günden bu yana mükemmeliğini sürdüren bir sanatçı.
SEZEN AKSU
Çok çalışkan, yeteneğini çok iyi yansıtan, sesini çok iyi kullanan bir güzelim sanatçı. Keratanın bir de mizah, atraksiyon yanı var.
SERTAP ERENER
Çok iyi bir şarkıcı.
KAYAHAN
Kendine özgü çok güzel şeyler yapıyor.
ELİF GÜREŞÇİ
Ankara Radyosu'nun bu gözde sesi herhalde estetik yaptırmış, zor tanıdım kendisini. Şu anda çok iyi, inşallah bozulmaz.
Yazının Devamını Oku 18 Şubat 2002
Hangi birini yazayım ki; Dil Şad Olacak Diye'yi mi, Ağla Gitar'ı mı, Akşamın Olduğu Yerde'yi mi, Bir Alev Bir Işık'ı mı, Bir Ateşim Yanarım'ı mı, yoksa Kader Kime Şikayet Edeyim Seni'yi mi ya da Mihrabım Diyerek'i mi, Sevmiyorum Seni Artık'ı mı?..
O zaman, Sen Körfeze Geldiğin Zaman, Rüya Gibi Uçan Yıllar, Unutamıyorum, Yağmur Duası, Yalan Yıllar, Bir Kere Bakanlar darılmaz mı?..
Ya hepsinin babası, yılların dostu Avni Anıl ne der?..
İzmir'in Üçkuyular semtinden otoyol çıkışına tırmanırken solunuzdaki Nar Apartmanı'nın ikinci kat balkonuna bakın. Eğer elinde sigara şarkı söyleyen kalın gözlüklü, ak sakallı, kısa boylu bir adam görürseniz o Avni Anıl'dır. Perdenin gerisinden kendisine içeri görmesini işaret eden kısa siyah saçlı kadın ise kendisinden 14 yaş küçük 38 yıllık vefakár ve cefakár eşi Mine'dir.
Avni hocayla İzmir Radyosu'nda kendisinin hazırlayıp sunduğu canlı programını izledikten sonra kayınpederinin armağanı olan Üçkuyular'daki mütevazi apartman dairesine gittik. Küçük salonda çay içip, su böreği yedikten sonra Çilehane adını verdiği çalışma odasında saatler boyu anılar meşk ettik. Buyrun, Üsküdar İhsaniye 23 Nisan 1928 tevellütlü bu hassas İstanbul beyefendisinin çilehane'sine.
Nevit Kodallı'yı affetmem
Dünyaca ünlü Klasik Batı Müziği kompozitörümüz Nevit Kodallı'nın Türk müziği hakkındaki bize anlattığı görüşleri Avni hocayı derinden etkilemiş.
- Ne münasebet Yener'ciğim, meyhanede Batı müziği de, Türk müziği de, halk müziği de çalınır. Meyhanede klasik Türk müziği de, klasik Batı müziği de çalınmaz. Itri'nin Nevakar'ı, Tamburi Ali Efendi'nin Hüseyni şarkısı meyhanede çalınmaz. ‘‘Yunus Emre Oratoryosu’’ için Yahya Kemal ‘‘Vatikan Mevlidi’’ demiş. Nevit Kodallı'ya büyük saygı duyuyorum ama, benim musikime taarruzunu hiçbir zaman affetmedim, affetmeyeceğim. Bunlar Batı müziği yapan Türk sanatçılar, Türk müziğinin nesini tanıtmışlar Batıya? Klasik Batı müziğini çok iyi çalan kemancı Suna Kan için ayağa kalkarım ama, aynı kişi, ‘‘Itri ve eserleri Ankara'ya girerse Devlet Sanatçılığı unvanımı iade ederim’’ dediğinde parlarım. Rahmetli Adnan Saygun, çok büyük bir Batı müziği kompozitörü, hocası, bir şey dediğimiz yok. Ama besteleri tanpere sistemle oluşturduğu klasik Batı müziği eserleridir, Türk müziğiyle ilgisi yok. Sözleri Yunus Emre'nin diye Türk müziği mi oluyor? Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi müziği asla klasik Batı müziği değildir, sanat ulusal olduğu zaman evrenseldir, bu hiç değişmez. Atatürk, ‘‘Elinizi şakağınıza koyup bağırmayın, bir okul yapın, disipline edin’’ demiş. Canı gibi sevdiği, kendi okuduğu musikisini yok eder mi? Benim musikim teksesli ama, içinde o kadar çok ses var ki, nesini daha çok seslendireceksin? Disipline etmemişiz biz, okula sokmamışız, beraberliğimiz olmamış. Çok hırpaladılar Türk müziğini ama, yine de bir şey yapamadılar, yapamayacaklar. Eğer Küçük Mücennet beş komalı diyezi bilselerdi, oratoryoyu ‘‘mahur’’ ezgilerle daha da güzel yaparlardı.
Tatlıses iki Karadeniz, iki Ege türküsü okuyamaz
Türk Pop Müziği ve de İbrahim Tatlıses ne olacak?
- Türk pop müziği diye bir şey olmaz, sadece pop müziği olur. Pop bizim müziğimiz değil. Hafif Türk müziğini yapanlar bizleriz, mesela ‘‘Bir Alev Bir Işık’’ gibi. Arabesk yaptığını söyleyen biri, 5 bin şarkı yaptığını söylüyor, tapuya dilekçe yazar gibi, kendi bile bilmez iki tanesini. İbrahim Tatlıses'in sağlam, volümlü, tınılı harika bir sesi var, onu bir tarafa koyalım. Onun Türk halk müziğinin en büyüğü olduğunu söylüyorlar ama, İbrahim iki tane Karadeniz, Ege okuyamaz. O yetiştiği yerdeki halkın acılarını çığırır; harika da çığırıyor Allah için. Arkasında senfoni orkestrasının kemanları çalıyor, büyük bir ritim, büyük bir olay ve adam çıkıp ‘‘Ah Keşkem’’ diyor. Çok akıllı, çok zeki, çok paralı adam, bravo. Selahattin Pınar üç dört şarkısıyla şahane yaşamalıydı, içkili gazinoda tamburuyla şarkı söyleyerek para kazanmamalıydı. Mustafa Nafiz Irmak Darülaceze köşelerinde ölmemeliydi.
Güftesini bestelemek için para teklif eden şairler
Avni Anıl bu, ne yorgun kalbinine aldırır, ne de 25 numara gözlüklerine. Çat Bursa'dadır, çat Kıbrıs'ta, Ankara'da, Erzurum'da.
- Ben şair değilim, şarkı formunun sözlü eserler bestecisiyim o kadar, haddimi bilirim. Saddetin Kaynak, Fehmi Tokay, Lemi Atlı gibi ben de ritm saz dahil hiçbir saz çalmıyorum. Şu anda bestelerimin sayısı 140, ben tembelin tekiyim yahu. Her gün 10-15 tanesi okunduğu için çok zannediliyor. Ben oturup aklıma geleni hemen yazan adam değilim, üç beş aydan evvel temayı alamam. Güftesini bestelemem karşılığında bana daire vermeye kalkışan şairler oldu, yapmadım, yapmam da. Beni bir yerlere götürecek sözcüklerden oluşan şiiri yakalamalayım. Seçtiğim güftedeki sözcüklerle aylarca boğuşurum. Sözcük şikayetçi mi, benim ezgilerim de mutlaka şikayeti anlatacak. Sitemkár mı, sitemkár olacak o ezgi. Özlem içinde mi, gurbette mi, coşkulu mu, hüzünlü mü, ezgi de mutlaka öyle olacak. Beste yapmak beni çok yoruyor, bitiriyor. Şarkıyı bitirdiğim zaman ben yarı yarıya giderim. Beste yaparken yorgunumdur, çok daha fazla sinirliyimdir. İki kez ince bağırsaklarımdan polip aldılar, iki kez de katarakt ameliyatı oldum. Geçen haftaki muayenede kalp damarlarımın tıkalı olduğu ortaya çıktı.
Nevit Kodallı ne demişti
Dünyaca ünlü bestecilerimizden Nevit Kodallı, geçen yıl arkadaşımız Yener Süsoy'la bir röportaj yapmış ve düşünceleriyle büyük tartışma yaratmıştı. Nevit Kodallı, şunları söylemişti:
* Ben Türk müziğini iyi bilirim. Bunun için eski yazıyı öğrenip konservatuvar arşivlerindeki bütün eski Türk müziği notalarını kağıda döktüm.
* Bu nedenle alaturka piyasa müziğinin gramer yanlışıyla ‘‘Türk sanat müziği’’ diye takdim edilmesine karşıyım.
* Müzik zaten sanattır; sanat resmi, sanat müziği, sanat şiiri yoktur.
* Başına bir de ‘‘Türk’’ koymuşlar, Türklükle hiç ilgisi yok, Arapta da aynı şey var.
* Klasik Türk müziği de olamaz, çünkü klasik olmanın kurallarına uymuyor. Hocam Mesut Cemil, bu müziğe ‘‘tarihi Türk musikisi’’ derdi.
* Klasik Türk müziği diyerek Enderun müziğine sınıf atlatmaya çalışıyorlar.
* Klasik adı altında çalıp söyledikleri Çakıl'ın, Kristal'in meyhane edebiyatı.
YARIN: Üstadın yorumuyla ünlü sanatçılar
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2002
Yener Süsoy'un Türk tiyatro dünyasının duayenlerinden Yıldız Kenter'le yaptığı söyleşinin ikinci bölümünde, ailesinin geçmişine doğru kısa bir yolculuğa çıkılıyor. Ancak, asıl sürpriz Yıldız Hanım'ın eşi Şükran Güngör'ün sözlerinde gizli: ‘‘Yıldız bu işi benden iyi biliyor.’’
Cızırtılı hoparlörler insanı dinden soğuttu
Siz Londralı Olga'nın nasıl Bandırmalı Nadide olduğunu bilir misiniz?
- Babaannem Olga Cyntia adlı İngiliz gelinine durmadan ‘‘Gavurun karısı’’ dediği için, annem de Müslüman olup Nadide adını alıyor. Doğum yeri olarak da Londra'ya benzesin diye Bandırma yazıyorlar. Annemin umurunda bile değildi, Hıristiyan olmuş, Müslüman olmuş. Çok dürüst kadındı, vicdana inanırdı. Çocukluğumda akranlarıma özenip oruç tutardım, ezan sesine bayılırdım. Hisariçi'nde iki şerefeli caminin dibinde oturduğumuz zamanlar mevlitlerde camiye gidip namaz kılardık. Hele Müşfik'in namaz kılışını görecektiniz, ninem benim!.. Müşfik'le beraber süpürüyorduk camiyi, imam bir kuruş veriyordu bize. Sonra cızırtılı hoparlörlerle çirkin makamlarda okuyan müezzinler geldi, oruç tuttu tutmadı kavgaları başladı. Bütün bunlar giderek bende inançsızlığa dönüştü. Ben hiçbir dini sevmiyorum, çocukluğumuzda bize öğretilen din değil, o gün ne yaptığımızdı.
Her kız gibi babama áşıktım
Yıldız Kenter kendi hayatını anlattığı ‘‘Hep Aşk Vardı’’da Naci Beyle ve Nadide Hanım’dan öyle güzel söz ediyor ki.
- Babam Naci Kenter, Niğde'nin Fertek'inden; Rönesans prensi gibi yetiştirilmiş, İngiltere'de tahsil etmiş bir adam. Áyan azası Galip Bey'in oğlu, onun babası da Bağdat kadısı. Büyükbabam Galip Bey, Dede Efendi'nin birçok şarkısının güftelerini yazmış biri. Babam, Lozan Konferansı'nda İnönü'nün Özel Kalem Müdürü. Babam bize aileden gelen alkolün etkisine giriyor iyicene. Annem derdi ki ‘‘Çok güzel imkánlar çıktı ama, bir gizli el itekledi sanki hepsini. Benim Naci'm çok ağır ödedi aşkın bedelini, ölene kadar içti.’’ Bizim ailede alkolik var, ben de içkiye bayılırım. Ama, benim yapımda aynı zamanda reaksiyoner bir taraf olduğu için bünye belli bir yerden sonra kabul etmiyor. Ailesinde alkolik olanlar içkiden nefret eder, ben hiç nefret etmem, ben ölçüyü seviyorum. Dünya güzeli, Türk’ten daha Türk olan annem çok ölçülü bir insandı, çok güzel içerdi. İçince katlanırdı güzelliği.Yener'ciğim, ben anneme hayrandım, babama áşıktım.
Eşi Şükran Güngör anlatıyor:
Tiyatro sanatçısı Yıldız’dan korkarım
Tiyatro sanatçısı Yıldız'dan çok çekindiğimi, bunun az da olsa oyun esnasında devam ettiğini hep hissetmişimdir. Onun bu işi benden daha iyi bildiğine olan kanaatim bütün tiyatro hayatım boyunca devam etti. Yıldız'ın bir oyunu sahneye koyarken bana davranışlarını görseydiniz; ‘‘Nasıl karı koca bunlar, evde nasıl konuşacaklar?’’ derdiniz. Yıldız çok acelecidir. Benim bir haftada yapmayı düşündüğüm şeyi o bir saatte yapmamı ister. Ayak uyduramayınca da ufak tefek takışmalar olur. Titizlik ve aceleciğinden doğan bir telaşı vardır, devamlı telaş içinde yaşayan bir kadındır Yıldız. Ev kadını olarak da fevkaladedir, temizliği, titizliği, ev düzeni, misafir kabul etmesi, yemek vermesi. Ahçılık konusunda da çok beceriklidir, özellikle mantarlı tavuk ve bakla favası muhteşem olur. Böyle bir insana kavuşma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Yener'ciğim, şu hiç unutulmamalı ki, biz kendi mesaisiyle kendi tiyatro binasını yaptırmış, orada şu kadar yıldır oynamış, repertuvar seviyesini hiçbir zaman düşürmemiş dünyanın tek tek tiyatrosuyuz.
Genco'nun oyunu topluma bir şamar
Genco Erkal profesyonel sahne yaşamına Kenter'lerde başladığına göre...
- Genco'nun hem tiyatromuzda, hem de benim kafamda ve gönlümde apayrı bir yeri vardır. Son oyununu henüz görmedim ama, Şükran'la beraber gidip mutlaka göreceğim. Bence aferin Genco'ya, Türk toplumuna bir şamardır bence. Geç bile kalmıştı, bir kere daha aferin ona.
Kendinizi aşarak bir yere gidebilirsiniz
Yıldız Hanım, meslektaş hemcinslerinden hiçbirini kendine rakip görmemiş mi dersiniz?..
- Yarış insanın yaşamında daima vardır, önce kendisiyle başlar ve sonra yine kendisiyle biter. Bende aksi hiç olmadı, ben hep kendimi aşmaya çalıştım. Çünkü yarışa gireceğim insanların koşulları o kadar farklı ki, kimle yarışa gireceksiniz, mümkün mü? Ancak kendinizi aşarak bir yere gidebilirsiniz. Tiyatrocunun zengin olmadan çalışması gerektiğini öğrendim. Bir kavgalı, bir çekişmeli, bir sevişmeli garip bir aşk yaşadım, yaşıyorum ve umarım yaşayacağım. Tiyatronun garip mistik bir yanı var, birazcık bir köşesinden dışlamaya başladığın zaman kıçına tekmeyi atıveriyor insanın, görüyorum işte. Ama onlar kıçına tekme yediklerinin farkında mı? Bugün ucuzun, kolayın, kestirmeciliğin ve televizyon kanallarındaki banalitenin hakimiyeti yaşanmakta. Bunlar bazı insanları inandırıyor, benim gibileri ise inançsızlığa yönlendiriyor.
Yazının Devamını Oku