Yener Süsoy'un Türk tiyatro dünyasının duayenlerinden Yıldız Kenter'le yaptığı söyleşinin ikinci bölümünde, ailesinin geçmişine doğru kısa bir yolculuğa çıkılıyor.
Ancak, asıl sürpriz Yıldız Hanım'ın eşi Şükran Güngör'ün sözlerinde gizli: ‘‘Yıldız bu işi benden iyi biliyor.’’
Cızırtılı hoparlörler insanı dinden soğuttu
Siz Londralı Olga'nın nasıl Bandırmalı Nadide olduğunu bilir misiniz?
- Babaannem Olga Cyntia adlı İngiliz gelinine durmadan ‘‘Gavurun karısı’’ dediği için, annem de Müslüman olup Nadide adını alıyor. Doğum yeri olarak da Londra'ya benzesin diye Bandırma yazıyorlar. Annemin umurunda bile değildi, Hıristiyan olmuş, Müslüman olmuş. Çok dürüst kadındı, vicdana inanırdı. Çocukluğumda akranlarıma özenip oruç tutardım, ezan sesine bayılırdım. Hisariçi'nde iki şerefeli caminin dibinde oturduğumuz zamanlar mevlitlerde camiye gidip namaz kılardık. Hele Müşfik'in namaz kılışını görecektiniz, ninem benim!.. Müşfik'le beraber süpürüyorduk camiyi, imam bir kuruş veriyordu bize. Sonra cızırtılı hoparlörlerle çirkin makamlarda okuyan müezzinler geldi, oruç tuttu tutmadı kavgaları başladı. Bütün bunlar giderek bende inançsızlığa dönüştü. Ben hiçbir dini sevmiyorum, çocukluğumuzda bize öğretilen din değil, o gün ne yaptığımızdı.
Her kız gibi babama áşıktım
Yıldız Kenter kendi hayatını anlattığı ‘‘Hep Aşk Vardı’’da Naci Beyle ve Nadide Hanım’dan öyle güzel söz ediyor ki.
- Babam Naci Kenter, Niğde'nin Fertek'inden; Rönesans prensi gibi yetiştirilmiş, İngiltere'de tahsil etmiş bir adam. Áyan azası Galip Bey'in oğlu, onun babası da Bağdat kadısı. Büyükbabam Galip Bey, Dede Efendi'nin birçok şarkısının güftelerini yazmış biri. Babam, Lozan Konferansı'nda İnönü'nün Özel Kalem Müdürü. Babam bize aileden gelen alkolün etkisine giriyor iyicene. Annem derdi ki ‘‘Çok güzel imkánlar çıktı ama, bir gizli el itekledi sanki hepsini. Benim Naci'm çok ağır ödedi aşkın bedelini, ölene kadar içti.’’ Bizim ailede alkolik var, ben de içkiye bayılırım. Ama, benim yapımda aynı zamanda reaksiyoner bir taraf olduğu için bünye belli bir yerden sonra kabul etmiyor. Ailesinde alkolik olanlar içkiden nefret eder, ben hiç nefret etmem, ben ölçüyü seviyorum. Dünya güzeli, Türk’ten daha Türk olan annem çok ölçülü bir insandı, çok güzel içerdi. İçince katlanırdı güzelliği.Yener'ciğim, ben anneme hayrandım, babama áşıktım.
Eşi Şükran Güngör anlatıyor:
Tiyatro sanatçısı Yıldız’dan korkarım
Tiyatro sanatçısı Yıldız'dan çok çekindiğimi, bunun az da olsa oyun esnasında devam ettiğini hep hissetmişimdir. Onun bu işi benden daha iyi bildiğine olan kanaatim bütün tiyatro hayatım boyunca devam etti. Yıldız'ın bir oyunu sahneye koyarken bana davranışlarını görseydiniz; ‘‘Nasıl karı koca bunlar, evde nasıl konuşacaklar?’’ derdiniz. Yıldız çok acelecidir. Benim bir haftada yapmayı düşündüğüm şeyi o bir saatte yapmamı ister. Ayak uyduramayınca da ufak tefek takışmalar olur. Titizlik ve aceleciğinden doğan bir telaşı vardır, devamlı telaş içinde yaşayan bir kadındır Yıldız. Ev kadını olarak da fevkaladedir, temizliği, titizliği, ev düzeni, misafir kabul etmesi, yemek vermesi. Ahçılık konusunda da çok beceriklidir, özellikle mantarlı tavuk ve bakla favası muhteşem olur. Böyle bir insana kavuşma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Yener'ciğim, şu hiç unutulmamalı ki, biz kendi mesaisiyle kendi tiyatro binasını yaptırmış, orada şu kadar yıldır oynamış, repertuvar seviyesini hiçbir zaman düşürmemiş dünyanın tek tek tiyatrosuyuz.
Genco'nun oyunu topluma bir şamar
Genco Erkal profesyonel sahne yaşamına Kenter'lerde başladığına göre...
- Genco'nun hem tiyatromuzda, hem de benim kafamda ve gönlümde apayrı bir yeri vardır. Son oyununu henüz görmedim ama, Şükran'la beraber gidip mutlaka göreceğim. Bence aferin Genco'ya, Türk toplumuna bir şamardır bence. Geç bile kalmıştı, bir kere daha aferin ona.
Kendinizi aşarak bir yere gidebilirsiniz
Yıldız Hanım, meslektaş hemcinslerinden hiçbirini kendine rakip görmemiş mi dersiniz?..
- Yarış insanın yaşamında daima vardır, önce kendisiyle başlar ve sonra yine kendisiyle biter. Bende aksi hiç olmadı, ben hep kendimi aşmaya çalıştım. Çünkü yarışa gireceğim insanların koşulları o kadar farklı ki, kimle yarışa gireceksiniz, mümkün mü? Ancak kendinizi aşarak bir yere gidebilirsiniz. Tiyatrocunun zengin olmadan çalışması gerektiğini öğrendim. Bir kavgalı, bir çekişmeli, bir sevişmeli garip bir aşk yaşadım, yaşıyorum ve umarım yaşayacağım. Tiyatronun garip mistik bir yanı var, birazcık bir köşesinden dışlamaya başladığın zaman kıçına tekmeyi atıveriyor insanın, görüyorum işte. Ama onlar kıçına tekme yediklerinin farkında mı? Bugün ucuzun, kolayın, kestirmeciliğin ve televizyon kanallarındaki banalitenin hakimiyeti yaşanmakta. Bunlar bazı insanları inandırıyor, benim gibileri ise inançsızlığa yönlendiriyor.