Yener Süsoy

Kahvaltı yapmayan kilo almaya mahkum

6 Ocak 2003
Mocan, öztürkçede ideal sahibi anlamına geliyor. Mocan denince kiminin aklına DP eski milletvekili Şevket Mocan gelir; kimi Mocan Yalısı der, kimi de Budapeşte telefon rehberindeki gördüğü Mocan'ları söyler. Böbreğinden, pankreasından, kilosundan yana dertli olanlar ise Prof. Dr. Ziya Mocan'ı söyler: Zonguldak 1950 doğumlu, Zonguldak TED Koleji, Ankara Tıp mezunu, Hacettepe ihtisaslı, Karadeniz Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bilim Dalı kurucusu, İngiliz General Medical Council üyesi, TÜBİTAK ödülleri adayı, nefroloji uzmanı, halen Okmeydanı SSK Hastanesi'nin Dahiliye Şefi Ziya Mocan'ı. Obezitenin teşhis ve tedavisindeki başarıları nedeniyle Amerikalı meslektaşlarının övgüler yağdırdığı Türk tıp adamını yani...

Ziya hocanın eşi Hilal Mocan, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı ve de ülkemizde profesörlük unvanını 36 yaşında almış ilk kadın tıp doktorlarından. Kız kardeşi Gamze Mocan ise Türkiye Patoloji Derneği Başkanı ve Hacettepe'nin Sitoloji Bölümü patronu. Hacettepe Tıp mezunu oğlu Cem göz ihtisası, Bilkent İşletme mezunu Efe ise New York'ta master yapıyor.

Konuğumuz hem iç hastalıkları, hem de nefroloji uzmanı bir tıp adamı olunca ne saatler yetti, ne çiçek çayları. Bu arada Hilal hocayla birlikte eşinin tansiyonunu ölçmeye kalktık ve pişman olduk. Hocanın 13'ün üstüne hiç çıkmadığını söylediği tansiyonu o anda 15'e fırlamaz mı? Beyaz Önlük Sendromu'ndan sonra biz de ‘‘Gazeteci Sendromu’’nu kanıtlamış olduk, bütün tıp álemine duyurulur.


Kadının beli 90, erkeğinki 100


- Obezitede genetik yatkınlığın esas veya yardımcı rol oynadığı kesin, şimdi hastalığın çocukluktan başladığı tartışılıyor. Buna göre çocuklukta çoğalan hücrelerin erişkin dönemde yağ hücrelerine volümleri artıyor. Hastayı zayıflattığınız zaman bu hücre küçülüyor ama, sayıları hiç azalmıyor. Bu yüzden şişman bir kişinin zayıfladıktan sonra tekrar kilo alma eğilimi fazla oluyor. Yeni hücreler eklenmiyor ama, küçülen hücreler yeniden şişmeye başlayıp olgunlaşıyor. Bir başka son araştırma ise sabit, hiçbir görevi olmadığı sanılan yağ hücrelerinin bazı enzimleri, hormonları salgıladıkları gösterdi. Lokal yağları ölçememesine rağmen hala Vücut Kitle Endeksi geçerliliğini koruyor. Bizim için bugün karın çevresinin ölçüsü hayati önem taşıyor. Karın çevresi kadınlarda 90 santimi, erkeklerde ise 1 metreyi geçmeyecek.

Bu ölçüleri geçenler özellikle diyabet, tansiyon yüksekliği, kalp hastalıklarının ön sıradaki adayları olarak kabul ediliyor. Düzenli beslenmenin yanı sıra yemek yeme biçimimizi de değiştirmemiz şart. Mesela yemek üstüne meyve, tatlı yiyerek şeker düzeyini daha da yükseltip vücudunuza yeni kilolar eklemeyin. Ayrıca artık bütün dünya tek çeşit yemeğe gidiyor.


22’nci yüzyılda Amerika’nın yüzde 100’ü obez olacak


- Yener bey, öncelikle şunu herkes bilmeli ki, sabah kahvaltısı yapmayan herkes kilo almaya mahkumdur. Obezitenin gelişmiş ülkelerde gelecek yüzyılın 1 nolu sağlık problemi olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Şu anda yüzde 30'u obez olan ABD'nin 22. yüzyılda yüzde 100'e yakının bu hastalığın pençesinde olacağı gösteriliyor. Vücut Kitle Endeksi yüzde 27'nin üzerinde olanlara obez, ideal kilonun yüzde 100 üstünde olanlara ise ‘‘aşırı obez’’ diyoruz. Bugün biliyoruz ki depresyon, obeziteye yol açıyor ama obezite depresyona yol açmıyor.


Haftada 1 kilo verdiren 1000 kilokalorili diyet


SABAH: 1 ince dilim kepekli ekmek, 1 karper dilimi kadar dil peyniri veya az yağlı beyaz peynir, söğüş domates, salatalık.

ARA: 1 porsiyon meyve.

ÖĞLEN: 8 kaşık sebze yemeği, yumurta büyüklüğünde 2 adet köfte veya tavuk veya balık, salata.

ARA: 1 porsiyon meyve, 1 su bardağı yağsız süt, 2 grissini

AKŞAM: 8 kaşık sebze yemeği, 1 ince dilim kepek ekmeği, salata, 1 su bardağı yağsız yoğurt.

ARA: 2 porsiyon meyve.


Asla ve asla egzersiz yapmadığınız bir gün bile olmasın.

Şu yiyeceklerden hayat boyu uzak durun: Kuyruk yağı, içyağı, tereyağı, margarin, kaymak, krema, konsantre süt tozu, karides, kalamar, havyar, ahtapot, ördek ve kaz eti, aşırı yağlı börek, kek, yaş pasta, çörek, kurabiye, aşırı yağlı et ve tavuk sularıyla pişirilmiş yemekler, sakatat, sucuk, pastırma, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri.


Obezite tedavisinden korkmayın

- Obezitenin ilaçla tedavisinde bir zamanlar anfetaminler kullanıldı, bunlar hastalarda bağımlılık yaptı. İşte bu yüzden günümüzdeki pek çok hasta ilaç tedavisinden çekiniyor. Şimdi yan etkileri olmayan yeni ilaçlar var ama, yan etkileri bilinen ilaçlar da uzman doktor kontrolünde hiçbir sorun olmadan kullanılabilir. Obezite için yeni çıkan ilaçlardan bazısı metabolizmayı hızlandırıyor, mesela ‘‘Xantrin’’ grubu. ‘‘Zenical’’ gibi başka bir grup ilaç yağın kana geçmesini yavaşlatıyor, başka bir grup santral beyini etkileyip iştahı azaltıyor. Xantrin türü ilaçlar anfetamin grubunun yan etkisi daha az olanı. Hepsinin doktor kontrolünde alınması şart, mesela kalp hastalarının bu grup ilaçları kullanamaz. Psikiyatri sorunu olanlar, depresyona yatkın olanların iştah kesicileri almaması gerek. Kanamalı, kanamaya yatkın olanlar ise yağ emilimini önleyici ilaçları uzun süre kullanmamalı.

Bence normal sağlıklı bir kişi haftada en çok 4 gün dışardan vitamin takviyesi almalı. Balık yağının özellikle koroner kalp hastalıklarına karşı çok koruyucu etkisi var. Enerji ve yağ açısından problemi olmayanlar her gün 1 tane Omega 3 kapsülü almalı.

YARIN: A'dan Z'ye yüksek tansiyon
Yazının Devamını Oku

Saç, zeytinyağı ile yıkanmamalı

31 Aralık 2002
Yıldızların kuaförü Kırıktarak Ali, arkadaşımız Yener Süsoy'a saç bakımının ve bakımlı saçların nasıl olması gerektiği konusunda ipuçları verdi. Yılların kuaförü Ali Özdoğan, saçların zeytinyağı ile yıkanmasının da sakıncalı olduğunu belirtti. Fön çekmenin püf noktaları

Hanımlarımız saçı tutsun diye çok ıslatıyor, bu çok yanlış. Doğru olanı saçı gerektiği kadar nemlendirip föne başlamaktır. Fönden önce saçınızı asla akarcasına ıslatmayın, tersine fazla olan suyu bir havluyla alın.

Fön makinesinin sıcaklığı da çok önemli, 750 watt ideal ölçüdür. Aksi halde saçlar yorulur, istenilen dalga elde edilemez. Yüksek sıcaklık sadece kıvırcık saçlarda gerekebilir.

Saça zarar vermemek için fön için ürünlerden birini kullanmalı. Bunlar hem saçı yıpratmıyor, hem de saçı parlak ve gür gösteriyor.

Kıvırcık saçları düzleştirmek için çok güçlü bir Amerikan ilacını kullananlar var, bence sakıncalı.


Saç bakımı için zengin olmak, hiç şart değil


- Temel saç bakımı sadece zenginlerin, ünlülerin milyonlarca lira ödeyerek yaptırdıkları işlemler değil. En mütevazı bir hanım bile en azından küçük bir kutu briyantin alıp her gün mercimek büyüklüğünde bir parçayla saçlarını ovabilir. Böylece saçın kuruluğu ve tüylenmesini rahatlıkla önleyebilir. Saçların zeytinyağıyla yıkanmasına da karşıyım, çünkü onu temizlemek için yine şampuana, sabuna müracaat ediliyor. Böylece saçını bir defada temizleyeceği yerde zeytinyağı yüzünden 5 defa şampuan yapıp saçları yine kurutuyor.


En beğendiğim saç stili Meg Ryan’inki


Eskilerden Grace Kelly, Brigitte Bardot ve Kim Novak'ın saçlarını çok beğenirim. Yeni kuşakta ise favorim Meg Ryan. Onun saçını 4 yıldır kesiyorum, çok beğeniliyor. Ryan 2003'te Türkiye'ye gelecek ve kullandığı bakım ürününün buradaki teknik direktörü olarak saçını ben tarayacağım.


30 yıldır kırıktarak

Ünlülerin kuaförü Ali Özdoğan'a ‘‘Kırıktarak’’ adını 30 yıl önce Ankara'da Füsun Önal vermiş. Önal'ın saçlarına krepe atarken Fransa'dan yeni getirdiği tarak ortadan kırılmış. Bunun üzerine Füsun Önal da Ali Özdoğan'a ‘‘Kırıktarak’’ demiş... ‘‘Kırıktarak'ı kendi adıma tescil ettirdim’’ diyen Ali Bey, yardımcılarıyla Hürriyet'e böyle poz verdi.
Yazının Devamını Oku

Saç her gün yıkanmaz

30 Aralık 2002
Ali Özdoğan, Sıvas'ın Suşehri'nden Ankara Bahçelievler'deki Kervansaray Kuaför Salonu'na çırak olarak verildiğinde 12 yaşındaydı. Aynı dükkanda aralıksız 14 yıl çalıştıktan sonra yine aynı bölgede Kırıktarak Ali adıyla tek başına çıkmış meydana. Memur kenti, 6 yıl sonra Ali Beye dar gelince ver elini İstanbul demiş. Bir meslektaşıyla ortaklaşa Nişantaşı'nda açtığı salon kısa zamanda tüm ünlülerin, sosyetenin ilgi odağı olmuş. 10 yıl önce hem ortaklık bozulmuş, hem dostluk. Eski ortağı Kırıktarak adıyla dükkan açınca mahkemelik olmuşlar, dava devam ediyormuş. ‘‘Öz ve hakiki’’ Kırıktarak Ali, 33 yıldır Nedime hanımla evliymiş, Beril adlı kızıyla, Bora adlı oğlu varmış ve de salonu sadece Etiler'deymiş.

Kırıktarak Ali'nin dükkanında saatlerce ‘‘kızların içinde kızılcık bebek’’ oynadıktan sonra daha iyi anladım kuaförlerin neler çektiğini. Saçlarını yıkatanlar, boyatanlar, bigudiler, çaylar, kahveler, ojeler ve de fön makinelerinin acımasız uğultusu. Ali Bey derseniz sanki bir kuzu, parmağında yüzükler, boynunda kolyeler, bir o saçı parmaklıyor, bir bu saçı. Bu arada Prenses kedi dahil, salondaki her canlıya laf yetiştiriyor. Hanımefendiler, beyefendiler ben dersimi çok iyi aldım, onun için sözümü burada kesiyorum. Bundan sonrası Ali beyle sizin aranızda.

Kırıktarak adını Füsun Önal taktı

En eski iki müşterim Emel Sayın ve Füsun Önal. Sayın'a 34 yıldır hizmet veriyorum. Onunla Rusya'dan Avustralya'ya kadar dünyanın birçok ülkesini dolaştım. Emel hanım şimdi kilolarını bahane edip saçlarını kısa kestirmek istemiyor ama, ben yine onun yüzüne yakışan kırpıklı son modeli uyguladım.

2003'ün saçları kısa ve renkli

- 2003 yılının saçları kısa ve çok renkli olacak, özellikle kahverenginin bütün tonları. Kahverengi üzerinde kiraz kırmızısı balyajlar var. Kumral tondakilerin ise sadece uçlarında sarı balyajlar var. Dinamik kesimli kısa saçların uçları, yanak üzerinden öne doğru dik duracak. Bence balyaj modası çok uzun yıllar devam edecek, çünkü kadına, yüze derinlik veriyor. Ben esmer tenlilerin saçlarının uçlarına günün modası olan bakır tonlarını tavsiye ediyorum. Küllü kumral ve açık renkli gözlü hanımlarda ise uçlara sarı balyaj iyi gider. Kırmızıyı ise yüzü duru beyaz olmayan buğdayın altındaki esmerlere tercih ediyorum. Sarışınlara ise sarı balyaj yapıp degradeyi yakalıyoruz. Kumralların büyük çoğunluğuna ise kiraz ağacı kabuğu rengi çok iyi gidiyor.

Yağlı yendiği için saçlar yağlanıyor

Saçları her gün yıkamak doğru değil, çünkü kurutur. Eğer düzenli günlük bakım yapılıyorsa o zaman serbest. Fransa'da her yıl iki kere katıldığım seminerlerde dünyaca ünlü uzmanlar, bize saçların en fazla haftada 2 kere yıkanabileceğini söylüyor. Bu yıl kendilerine bizim yemeklerimizin yağlı olduğunu anlatıp, Türk hanımları için bu konuda bir esneklik olup olmayacağını sordum. Aldığım cevap, yemek nedeniyle bizim hanımlarımızda yağ patlamaları olabileceği için bu limitin 3 güne çıkarılabileceği oldu

Hangi yüze, hangi saç modeli gider

Her kadın saçlarını kendi konuma göre yaptırmalı, bazı modeller ise özel günler için seçmeli. Aksi takdirde durakta otobüs beklerken çok frapan kalınabilir.

Çok yuvarlak yüzlü, çok yuvarlak kafalı hanımlara topuz asla gitmez. İnce yüzlü hanımlara ise her türlü saç yakışır. Dolgun yüzlü hanımlara yüze akan çok ince perçemler kesmek, başlarının arkasının bombesini biraz tepeye yükseltmek lazım.

Elmacık kemikleri çok düzgün olanların ince yüzleri saçla kapatılmamalı, çünkü onlar makyajı çok iyi gösterir.

Oval yüzlülerin saçlarını küt kare kesimle küçük dalgalar veririm, bu da yüzünde çok hoş bir hava yaratır.

Uzun yüzlü olanların arka plandaki saçlarını dalgalı ve hacimli taranırsa yüzleri dengelenmiş olur. Bu hanımlar saçlarını hiçbir zaman çene hizasından aşağı uzatmamalı.

Yılbaşı için özel saçlar


Ebru Destan


İşte Ebru Destan, işte Kırıktarak Ali ve işte dört dörtlük bir yılbaşı gecesi saçı. Yıldızların kuaförü, kurdelelerle süslü bukleli bu yüksek topuzların çok moda olacağını söylüyor. Bütünlük sağlamak için kurdelelerin hem saça, hem giyilen kıyafete uyum sağlaması şart.


Çağla Şike


Kırıktarak Ali geçenlerde Ritz-Carlton'da yaptığı son saç defilesinde Çağla Şikel'e uyguladığı bu özgün saç modeline ‘‘Bereket Tanrıçası’’ adını vermiş. Yapımı 6 saat süren bu saçın yere kadar uzun, boğumlu ve çiçeklerle süslü olan bukleleri kendirden.


Nefise Karatay


Kırıktarak Ali'nin Nefise Karatay'a yaptığı ‘‘Rasta’’ denen örme saç modeli şimdilerde İstanbul'da çok moda. Amerika'daki zencilerin yarattığı rastayı yıllar sonra bizim mankenlerimiz, sanatçılarımız yaptırıp da televolelere çıkmaya başlayınca bir anda yayılıverdi.

YARIN: FÖN ÇEKMENİN PÜF NOKTALARI
Yazının Devamını Oku

Memleketim şarkısının sözleri tam bir felaket

23 Aralık 2002
İbrahim oğlu Nihal hanımdan doğma Osman İlham Gencer 60 yıldır hiç ara vermeden çaldığı piyanosunun başında hálá ilk günkü gibi canlı ve heyecanlı. Müzik yaptığı Çınar Oteli salonları tadilatta olduğu için o şimdilerde davet edildiği illerde konserler veriyor. Bunun yanı sıra 1997'de 15 arkadaşıyla birlikte kurduğu İstanbul'un Güzelliklerini Koruma ve Yaşatma Derneği'nin genel başkanlığını sürdürüyor. Ve 60 yıllık usta müzisyen İlham Gencer bu derneğin Ortaköy'deki merkezindeki bir odada yaşamını sürdürüyor. O mütevazi eski binanın orta katındaki sobalı odacığında yiyor, içiyor, uyuyor. Onu ayakta tutanlar, hayata bağlayanlar oğulları İlhan ve Bora ile kızı Ayşe. Ve bir de ülkücülük arkadaşı, Türkçülük yoldaşı ‘‘reis’’ namlı Sami Sefer Coşkun.

Bu çılgın, kendine özgü usta piyanist-şarkıcı, geçen yarım yüzyılda neler yaşadı, neler yaşatmadı ki? 1960'larda Site Pasajı'nın 6. katında açtığı Çatı adlı gece kulübü giderek özel konservatuvara dönüştü. O İlham ağabey, 7 yıl sonra bir akşam günü aynı binanın tepesine çıkıp İstiklal Marşı eşliğinde kendini yakacağını söyleyecekti. 1961'de Rekin Teksoy'un yönettiği filmde dansöz Aysel Tanju'yla sevişme sahnesi çekilirken ‘‘Asena’’ temsilcisi eşi Necla hanım seti basıp kocasını kaçıracaktı. 1983 seçimlerine İstanbul 2. bölgeden bağımsız olarak adaylığını koyup sonra vazgeçti. De Gaulle'den Clinton'a kadar birçok devlet başkanınan ve ünlüye müzik yaptı, onlardan armağanlar aldı. İlk Türkçe sözlü şarkı ‘‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’’u 1960'larda plak yaptı. ‘‘Üsküdar’’ı Eartha Kitt'in ağzından bütün dünyaya tanıttı, kendisi bir kuruş kazanamadı. Kısacası bir ömürdür İlham Gencer ağabeyimiz, bir romandır, bir olaydır, bir şarkıdır, bir başkadır. İnanmazsanız buyurun Ortaköy'ün Dereboyu Caddesi'nin bir sokağındaki mütevazı bir evin kurtlarla, hilallerle döşeli bodrum katına.


Üç yalı değerindeki piyanoyu Koç ve Sabancı'ya kaptırmadım


- Sahnede geçirdiğim 60 yılda sahip olduğum tek şey eşi benzeri olmayan beyaz piyanomdur. 1953'te o güzelim beyaz Steinway'i 30 bin liraya aldığım gün 10 bin liraya Yeniköy'de yalı satılıyordu. Steinway piyanom şu anda 112 yaşında, hálá onun pırıl pırıl olan sesiyle çalışıyorum. Prens Alaaddin'in mallarının müzayedeyle satılacağı haberini gazetede okudum. Hemen müzayedeyi yöneten Aret Portakal'a gidip ‘‘Bu piyanoyu çok istiyorum, satışı yarına kalırsa ya Koç alır, ya Sabancı. Senin için de ayrıca bir 500'lük ayırdım’’ dedim. Üsküdar'daki o müzayedede Sabancı ile Koç ailesi at-geyik kavgasına girince piyanoyu ben kaptım. Geyik şimdi Divan Oteli'nin önünde, at ise Emirgan'da şimdi müze olan Sabancı köşkünde. O piyanoyla 1960'da Şişli'de açtığım Çatı Kulüp'te unutulmaz anılar yaşadım, yaşatmaya gayret ettim. Orada tam 7 sene piyano çalarak vergi rekortmeni oldum, sen o zamanlar Akşam'daydın hatırlarsın. Ama hesap kitap bilmediğim için, davulcum rahmetli Ali Çetinkaya sayesinde battık. Levent'teki evim bile zorla sattırıldı, neler çektim neler. Meğer sevgili Ali devamlı kár göstermiş. 60 yıldır sahnedeyim, hiç kimse de benim yerimi dolduramadı. Ben Allah'ın bana verdiği bu yeteneği Ajda Pekkan'dan Emel Sayın'a, Füsun Önal'dan Cem Karaca'ya kadar birçok öğrencime aktarmaya çalıştım.


Ayten Alpman'ı çok sevdim


- Ayten Alpman'ı ortaokul talebeliğinde tanıdım, çok sevdim. Ayten, o zamanlar Nişantaşı Kız Ortaokulu'na gidiyordu, ben de Şişli Terakki orta bölümündeydim. Sonunda 1953'de evlendik, düğünümüz Tokatlıyan Oteli'nde oldu. Bu evlilik, ben Çatı'yı açtıktan üç ay sonra bitti. Güzel bir insandı ama÷uyuşamadık işte. Ben onu kıskanıyordum, o da beni kıskanıyordu, sonunda geçinemez olduk. Müzik dünyasında ilk yetiştirdim kişi Ayten'dir. Sinemaları dolaşıp öğrendiğim film müziklerini akşamları Ayten'e öğretirdim. Bu evlilikten İlhan adlı oğlumla Ayşe adlı kızım dünyaya geldi. İkinci eşim, Bora'nın annesi Necla ile 1964'de evlendik. O melek kadını evliliğimizin 28. yılında acı bir trafik kazasında kaybettim. Bir sarhoş gelip biçti bizi, Necla öldü, benim sağ omuzum paramparça oldu. Sana bir şey söyleyeyim, kadın bir melektir ama, bazen de şeytan oluverir. Necla gerçek bir melek, cesur bir milliyetçiydi, bana silah çeken adamların elinden tabancaları aldığı oldu.


Bugün yorgunum, seni dövemeyeceğim


- Asım İslamoğlu'nun sahibi olduğu Bebek Belediye Gazinosu'nda çalışırken yok yere dövüldüm. Piyanonun akordunu yaptırmamışlar, ben de emir vermesi için Asım beye ricada bulundum. Ana avrat küfür etmeye başlayınca ben de üstüne yürüdüm. O anda gazinonun tüm personeli üstüme yürüyüp beni adamakıllı hırpaladı. Apar topar Sirkeci'deki Emniyet Müdürlüğü'ne götürülüp 2. Şube Müdürü'nün karşısına çıkartıldım, meğer adam Asım beyin hemşerisi bir Karadenizliymiş. Beni yakamdan tutup ‘‘Ulan sen kimsin, nasıl karşı çıkarsın bizim İslamoğlu'na’’ diye başlayınca burada da dayak yiyeceğimi sandım. Neyse ki şansım varmış, ‘‘Bugün çok adam dövdüm, halim yok, defol git’’ deyip beni saldı.


Şarkımı Çoşkun Sabah'a verdim berbat etti


Ayten'in söylediği ‘‘Memleketim’’ şarkısının sözleri bir felaket. Hangi memleket, içinde Türkiye yok. Bu şarkı Kıbrıs Barış Harekatı'nda sembol edildi, tam bir fiyasko. Biz orada yüzlerce şehit verirken ‘‘Ben gönlümü eğlerim gerisi Allah kerim’’ sözleriyle bu şarkı söylendi, ayıptır. Ben bu şarkıyı ‘‘Bir başkadır benim Türkiye'm, ben gönülden severim, gerisi Allah kerim’’ diye değiştirerek söylüyorum.

Pop müzikten pek anlamıyorum, cazda ise iki şarkıcı adı verebilirim, biri Sevinç Tevs, öteki Ayten Alpman.

Türk müziğini çok severim, muhayyerkürdi makamında yaptığım ‘‘Gülen Şarkı’’yı Coşkun Sabah'a verdim, berbat etti. Bunu Ebru Gündeş'in okumasını çok istiyorum. Bu millet ağlayan, inleyen nağmelerden bıktı, çoğunda geberiklik var. Arabesk desen daha beter, adam kendini köprüden atıyor. Bu güzelim memleketin insanlarının bezgin, asık suratlı olmasında bu şarkıların çok büyük rolü var.

Anne tarafım Selanik'ten; ben 27 Ağustos 1927 Bakırköy doğumluyum. Annem babam ben çok küçükken ayrılmış, babamın vefatından sonra de dedemin yanında büyüdüm. Ayrılma psikolojinden uzun yıllar kurtulamadım.
Yazının Devamını Oku

Petrus, şöhretini Kennedy’ye borçlu

17 Aralık 2002
Dünyanın bir numaralı ve en pahalı kırmızı şarap üreticisi Christian Moueix, arkadaşımız Yener Süsoy'a dünyaca tanınmış bir marka olmalarında Kennedy ailesinin rolü olduğunu söyledi. Ben Petrus'u çok sık içmem, belki haftada bir şişe açıyoruz. Onu da dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerimiz için. Her gece Petrus içilmez, olursa da herhalde çok sıkıcı gelir. Petrus çok güçlü, gövdeli, dolgun bir şarap olduğu için beyaz et, balık, tavuk, tavşan etleriyle içilmez. Ona en çok yakışan kırmızı et, özellikle geyik eti ve yıllanmış çedar türü peynirdir. Petrus Pomerol'ü yılda en çok 30 bin şişe çıkıyor. Fıçı tadımından alırsanız fiyatı 100 eurodur. Daha sonra bu ürün raflarda 500'den başlayıp mahsulüne göre 1500 euroya kadar yükselir. Mesela çok iyi mahsul veren 1982 ürünümüzün şişesinin raf fiyatı 2500 euro, restoranlarda ise bunun kat kat üstünde. Petrus'un bu kadar ün kazanmasında Başkan Kennedy ve ailesinin büyük payı vardır. 1950'lerde bu şarabımızı dünyada en çok tüketen onlardı, babam Başkanın siparişlerini özel kasalarla gönderirdi. Başkan Nikson ile Zaire Devlet Başkanı Mobutu da sıkı müşterimizdi. İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in taç giyme töreninde ise konuklara sunulan tek kırmızı şarap Petrus oldu. Bugünkü müşterilerimiz arasında Julio Iglesias, Sting gibi yıldızlar da var. Size hep erkek adı verdim, çünkü çok güçlü olan bu şarabımız pek kadınsı değil. Derinliği, uzunluğu çok olan bir şarap, alkol derecesi 14, çok da yoğun.
Yazının Devamını Oku

İşte şişesi 1.5 milyar olan şarabın patronu

16 Aralık 2002
Anadolu'da bir söz vardır: ‘‘Keçi şarap içmiş, dağa kurt aramaya gitmiş’’ derler. Benimki de o hesap, dünyanın bir numaralı kırmızı şarap kralı Jean-Pierre oğlu Christian Moueix'la konuşurken kendimi aynen öyle hissetim. İki günlüğüne İstanbul'a gelen bu ünlü Fransız çiftçisiyle ‘‘Dünyanın En İyi Oteli’’ belgeli Sultanahmet Four Seasons'da beraberiz. Saatler boyu süren sohbet sonunda Sinan'la birlikte kurt aramaya çıktık, hem de ağzımıza tek damla şarap koymadan. Konuşmamız öylesine şarap doluydu ki, adamcağız kendi şaraplarından ikram etmeyi bile unuttu. 56 yaşındaki ‘‘Bay Merlot’’ dünyanın en pahalı

kırmızı şarabı Petrus Pomerol'ün de sahibi. Paris Ritz Oteli'nin restoranında 1982 Petrus'un şişesi tam 8000 (sekiz bin) euro... Bu şarap Türkiye'ye resmen ithal edilmiyor ama, Moueix'in temsilcisi Seyit Karagözoğlu'nun kulağına gelenlere göre uçak sahibi kimi zenginlerimiz Paris'ten kasa kasa getiriyormuş. Özel uçağı olmayanlar üzülmesin, Etiler'de, Bebek'te Petrus'un 12'lik kasasını 15 bin eurodan satılıyormuş. Sözü burada kesip Tanrı Ra'nın Tanrıça Hathor'un öfkesinden kurtulması için insanoğluna armağan ettiği şarabın bugünkü öyküsünü

Mr.Merlot'tan dinleyelim.

En pahalı şarap

Petrus, kırmızı şaraplar içinde en pahalı olan klase şaraplardan biri. Son yıllarda Petrus için biçilen en yüksek fiyat, bir açık artırmada

12 şişe Petrus-Pomerol 1982 için ödenen 15 bin 300 Euro'dur

(24 milyar TL, yani şişesi 2 milyar). Diğer pahalı şarapların

Fransa'daki fiyatları da şöyle:



Petrus-Pomerol 1995:

1100 Euro (1,73 milyar)

Petrus-Pomerol 1988:

730 Euro (1,15 milyar)

Le Pin-Pomerol 1992:

640 Euro (1 milyar)

La Conseillante 1947:

630 Euro (993 milyon)



Adı nereden geliyor

Petrus, dünyanın en pahalı ve en prestijli kırmızı şaraplarından biri. Adını, bulunduğu köyden alıyorr. Henüz bir yüzyıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen Petrus, şarapsevenler arasında bir efsane haline geldi. Bordeaux-Libournais bölgesinin gözde şarabı Petrus, yüzde 95 Merlot, yüzde 5 Cabernet Franc üzümünden üretiliyor. 11,4 hektarlık bağdan yılda 4 in 500 kasa, yani 54 bin şişe Petrus şarabı elde ediliyor. Özel ve tarihsel bir isim olarak Petrus, Hz. İsa'nın 12 havarisinin başı. Bu nedenle ‘‘ilk papa’’ kabul ediliyor. Batıdaki ikonalarda genellikle başının üstündeki saçları dökülmüş, kısa kıvırcık saçlı, sakallı olarak tasvir edilir.


4 saatte 6 şişe şarap

- Babadan şarapçı olduğum için şarap içmeye 7 yaşında başladım. Profesyonel tadımcığa geçişim ise 25'imde oldu. Her gün saat 09.00-12.00 arası çok profesyonel anlamda üç değişik grupta 30 çeşit şarap tadarım. 12.00'de tatma işim bittikten sonra ağzımı temizlemesi için şampanya içerim. Gençliğimde çok sık sarhoş olurdum, kırmızı şarabın sarhoşluğu da çok güzel olur doğrusu. O zamanlar 4 saatte 6 büyük şişe kırmızı şarap içtiğim de çok olurdu. Ben sarhoş olduğum zaman yatmayı sevmem, sakin bir köşede rahat bir koltuğa kurulup iki-üç saat çevreme bakarım.


Türk şarapçılığı uyuyan dev


Türk şarapçılarının son yıllarda ne işler becerdiğinden Mr. Merlot'un haberi var mı? Baş Fransız Chirac beyin penceresinden bakıyor olmasın bize...

- Türk şarapçılığının uyuyan bir dev olduğunu sanıyorum. Buna emin olmak için Türkiye'deki tüm üzüm bağlarını görmeyi istiyorum. Mesela bugün içtiğim ‘‘öküzgözü’’nde İspanya ve İtalya'da bulamadığım dengeyi buldum. Bana göre üretimi artırmak için yeni bağlar yapmak yerine, az ama çok kaliteli şaraplara yönelmeli. Şili, Avustralya gibi sıcak iklimli ülkeler masa şarapları yapmaya devam etsin, siz tamamen kaliteli şaraba yönelin. Asya'nın sınırı Türkiye'de şarap üretmek bana cazip geliyor. Ama bağlarınızı görmeden kesin bir şey söylemem mümkün değil. Toprağı gördüğüm anda yatırım yapıp yapmayacağıma karar veririm. Dünyanın birçok ülkesinden şarap üretimi yapmam için teklifler aldım, alıyorum. Fransa dışında 20 sene önce şarapçılık yükseköğrenimini yaptığım California'da bir tesis kurdum, hálá orada ünlü ‘‘Dominus’’ları üretiyoruz. Türkiye benim gibi yatırımcılar için çok cazip; düşünün 70 milyon nüfusu var. Müslüman bir ülke ama, şarap tüketimi her geçen gün artıyor. Ayrıca ekonomik geleceği var, birkaç yıl sonra da Avrupa Birliği'ne girecek. Başkan Chirac belki işi biraz zorlaştırıyor gibi görülüyor ama, hayır da demiyor. AB'ye girmek Türkiye için iyi olacak mı diye derseniz, buna olumlu cevap veremem. AB'ye girmenin nesi güzel, birileri sana nasıl yaşayacağını dikte ediyor. Brüksel'de birisi sana nasıl şarap yapacağınızı, nasıl yazı yazacağınızı, nasıl fotoğraf çekeceğinizi söylüyor.

Kuşkonmaz ve enginar ile sakın içmeyin

Şarap içmenin 3 temel kuralı; doğru bardak, doğru ısı, yavaş içimdir.

Güzel bir kırmızı şarap her yemekle, eğer çok tanenli değilse balıkla bile içilir. Sizin gerçekten muhteşem yemeklerinizle de kırmızı şarap çok güzel gidiyor.

Türk yemek sofrası hayli uzun, onun için masadaki şarapları fondip yapmaya hiç gerek yok. Sağlıklı bir insanın bir yemekte yarım şişe, yani 4 bardak içeceğini kabul edelim. Yemek süresini minimum 1 saat sayarsak 15 dakikada bir bardak şarap içilmesi en idealidir.

İyi şarabın hiçbir türlüsü baş ağrısı yapmaz, hele Bordo ürünü olanlar asla. Baş ağrısının nedeni üzüm çekirdeği içindeki histamin adlı maddedir.

Kırmızı şarap enginar ve kuşkonmazın yanında olmamalı, çünkü içlerindeki sinarin adlı madde şarabı olduğundan daha tatlı yapar.

YARIN: ÜNÜMÜZÜ KENNEDYLER’E BORÇLUYUZ
Yazının Devamını Oku

Hilton'da namaz hiç hoş olmadı

26 Kasım 2002
Abdullah Gül'ün Milletvekili Lojmanları'nda şimdilik oturduğu tripleks villanın orta katında mutfak, misafir ve yemek takımlarının yer aldığı bir salon var. Duvardan koltuklara egemen olan renk Başbakan'ın gönlünde taht kuran BJK'nın beyazı. Sehpaların, büfenin üstünde sıra sıra dizili gümüşler var. Salonu çevreleyen tüm duvarlar göz nuru dökülerek işlendiği belli olan Arapça ‘‘Ayet El Kürsi’’ler, ‘‘Hilye-yi Şerif’’lerle süslü. Bir köşede ise Hayrünisa hanımın Cidde'den aldığı altın-gümüş karışımı Kabe'yi simgeleyen nadide el işi çerçeveler var. Girişten tavana her yer misler gibi kokuyor, temizlik derseniz Allah için ‘‘Bal dök yala’’ misali. Ve yine Allah için ne duvarda, ne sehpada, ne masada, ne cüzdanda resimden eser yok. Sayın Başbakan'a; ‘‘Günah saydığınız için mi?’’ dedim, ‘‘Bu katta yok, üst katta çok’’ dedi. Yatak odalarının yer aldığı üst kata çıkmayı teklif etmediğim için Abdullah Gül'ün yalancısı olmaktan öteye gidemiyorum. Hayrünisa hanımın kendi elleriyle yapacağı Kayseri mantısı özel davetine gittiğim gün belki ‘‘çok resimli’’ üst katı da görmek nasip olur. Biz şimdi dünkü hızımızla Gül çiftinin ilk kez açıkladıkları özel dünyalarını dinlemeye devam edelim.

İbadetin şovu olmaz

Hilton fotoğraflarından hiç memnun değilim, bunlar hiç olmamalıydı. Ertesi gün bütün bakan arkadaşlarıma anlattım, bundan sonra böyle olayların yaşanmaması rica attim. Böyle şeyler aleni yerlerde pek hoş görüntüler oluşturmuyor. Geçen haftaki ilk Cuma namazına hep birlikte Kocatepe'ye gidelim, dediler. Ben karşı çıktım, gösteri gibi anlaşılabilirdi. Cami Türkiye'nin bir gerçeği ama, gideceksin oraya bir sürü insan, olmaz. Her zaman olduğu gibi yine sessizce Meclis'e gidip namazımızı kıldık. Bu tip şeyler doğal olmalı. Bunlar herkesin kendisinin özel tercihleridir. İbadeti şov haline getirmek çok yanlış.


Nazar boncuğu taşımam

İbadetimle ilgili hiçbir demeç vermem ama, bazıları kendiliğinden haber yazıyor. Beş vakit namazımı kılarım diye ortaya çıkıp övünmemim bir anlamı yok ki.

Yener bey, şu anda bizzat tanık olduğunuz gibi elektrik kesilmesi başbakanın evinde de oluyor, bunu halk bilsin.

Tiyatroya pek sık gidemedik ama, sinemayı pek ihmal etmeyiz. Aslında benim tiyatroyla yakın ilgim var, MTTB'nin ilk tiyatro müdürü ben oldum.

En büyük hobilerimden birisi fotoğrafçılıktır, MTTB'de kurduğumuz Fotoğrafçılık Kulübü'nde bir de siyah beyaz fotoğraf sergisi açtık. O zaman aldığım Canon T70'e gözüm gibi bakıyorum. * Beşiktaş taraftarıyım, oğlum Mehmet Emre'ye birlikte düşündüğümüz 4-4-2 oynayacak ideal 11 şöyle; Cordoba, Ali Eren, Ronaldo, Zago, Yasin, Sergen, Tümer, Kaan Dobra, Tayfur, Ahmet Dursun ve İlhan Mansız.

Yanımda nazar boncuğu gibi hiçbir şey taşımam.


Başbakan olduğum akşam kızımdan borç aldım


Başbakanlık görevini aldığım günün akşamı Hayrünisa ile Tayyip beyin eşi Emine hanım, birlikte bir yere gitti. Ben eve geldim,Kübra'yla birlikte iftar edeceğiz ama, hazırda hiç yemek yok. Yakınımızdaki bir restorandan döner istedik. Biraz sonra anladım ki yanımda hiç para yok, adam dönerleri getirecek, paramız yok diyeceğiz, felaket. Kübra'ya durumu anlattım. Neyse ki kızın parası varmış da, borç alıp o akşam durumu kurtardım. Yanımda para taşımam. Mesela şu anda gördüğünüz gibi cüzdanımda sadece 4 milyon lira var.

Özel hayatımda paramı hesapsız, kitapsız harcayan biriyim. Para işleriyle hep eşim uğraşır.Bizim evin İçişleri Bakanı gerçek anlamda eşimdir. Ev işlerinden hiç anlamam, yapabildiğim tek yemek menemendir. Laf aramızda 90 kilo olmuşum, Ramazandan sonra hemen hızlı bir diyet yapmam gerekiyor. Yener bey, elbette eşime hala aşığım, bu kadar yıldır huzurla devam etmesinden, bütün yetkilerimi vermemizden belli değil mi zaten?


Eşim korumaları atlatıp arkadaş toplantısına gitti


Korumalarımın sayısını azaltmak istedim ama, bazı şeylerin benim elimde olmadığını söylediler. Eşim, çocuklarım da bu gibi işlerden hiç hoşlanmazdı, hatta milletvekili eşi ve çocukları olduklarını söylemezlerdi. Şimdi en çok rahatsız olanlar onlar, benim görevim yüzünden ister istemez takip ediliyorlar. Hayrünisa hanım önceki gün evde oturmaktan sıkılmış, bir bahaneyle korumaları atlatıp arkadaş toplantısına gitmiş.


Hayrünisa Gül


Onu çok yakışıklı buluyorum

Hayrünisa Gül
meğer 15 yaşında lise öğrenciyken gönül verip evlenmiş Abdullah Gül'le. Bayan Gül 18 Ağustos 1965, Bay Gül ise 29 Ekim 1950 doğumlu, yani aralarında 15 yaş fark var. 19 yaşındaki oğulları Ahmet Emre St.Joseph'i bitirdikten sonra bu yıl Sabancı Üniversitesi'ni kazanmış. Kızları Kübra Bilkent Üniversitesi'nde endüstri mühendisliği okuyor. Babasının tıpatıp kopyası küçük Mehmet Emre ise TED Ankara Koleji 5.sınıf öğrencisi. Bundan sonrasını ilk kez Hayrünisa hanımdan dinleyelim, dinledikçe de şaşıralım.

Abdullah beyi ilk defa Kayseri'de bir düğünde gördüm ve gerçekten hoşlandım. Benim teyzemin oğluyla onun halasının kızı evleniyordu. O tarihte ben Çemberlitaş Kız Lisesi'nde öğrenciydim. O zaman siyasetle uğraşmıyordu, üniversitede asistandı, ders veriyordu. Bu yüzden Sakarya ile İstanbul arasında mekik dokuyordu. Bir sene kadar nişanlı kaldığımız için birbirimizi tanıma fırsatımız da oldu. 21 Ağustos 1980 günü evlendik. Beni çok genç görüp çocukların benim olmadığını zannedenler var. Yener bey, size açıkça söyleyeyim kocamı çok seviyorum, ona hala aşığım, ayrıca onu çok da yakışıklı bulurum. Aşk olmasa, sevgi, saygı olmasa yürümez zaten.

Ben kocamın Türkiye'nin kaderini değiştireceğine kalpten inanıyorum.

Lahana dışında hiç yemek ayırımı yapmaz, önüne konan her şeyi afiyetle yer.

Abdullah bey siyasette her zaman başarılı olmuştur ama, herhangi bir mevki için kişisel hırsı hiç yoktur.

Abdullah bey askere giderken bıyığını kestirdi, bence görünümü iyi olmadı. Bence bıyıklı hali daha güzel.

Bizim ailelerimiz karma, başı açık olanı da var, kapalı olanı da.
Yazının Devamını Oku

Camiye de giderim Laila’ya da

25 Kasım 2002
İngiltere Başbakanı Tony Blair Downing Street 10 numarada oturuyor, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Abdullah Gül de Milletvekili Lojmanları 10. Sokak'ta. 29 numaralı tripleks villada bir başbakanın oturduğuna bin şahit ister, ne koruma ordusu var, ne hizmetçiler, ne uşaklar, ne de ziyaretçiler.Başbakan Gül, tam randevu saatimizde geldi 002 plakalı makam arabasıyla villanın önüne. Misafir terliklerini kendi eliyle uzattı ayağımıza, paltomuzu kendi eliyle astı portmantoya. Hayrünissa hanım kendi eliyle getirdi suları, tatlıları, pastaları. Mehmet Emre ile Kübra, İstanbul'da olan ağabeyleri Ahmet Münir'e de tercüman olarak anlattılar babalarını... Kayserili Gülük İmamı namlı Ahmet Hamdi'yle Adeviye hanımın 29 Ekim 1950 doğumlu oğulları Abdullah Gül, bütün hayatı boyunca evinin ve özel yaşamının kapılarını ilk kez Hürriyet için açtı. Hem de bir açtı, pir açtı. Dans etmeyi pek bilmemDans etmesini çok iyi bilmem. Müziğin her türünü severim, yorgunluğumu alır. Hiçbir entsrüman çalalamıyorum, onun için çocuklarımızı bu konuda yetiştiriyoruz. Laila'ya da giderim, içkili lokantaya da, görevim neyi gerektiriyorsa onu yaparım. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanıyım.Bekarlık dönemim de çok şeffaftır. Türkiye'nin en zor dönemlerinde üniversite öğrenciliği yaptığım için siyasetle uğraşmaktan kızla uğraşacak vakit bulamadım. O yılları Türkiye ve kendim için kayıp yıllar olarak görüyorum.Necip Fazıl'ın benim dünya görüşümün oluşmasında büyük etkisi vardır. Estetikten sanat anlayışına, alışkanlıklara kadar. İnsanlara biat etmeyişim, dik başlılığım, tenkitçiliğim oradan geliyor. Kemal Tahir'i, İdris Küçükömer, Doğan Avcıoğlu'nu da o zaman okudum. ‘‘Düzenin Yabancılaşması’’ndan tutun da Nazım Hikmet'e kadar. Yağcılık yapandan uzak dururum- Önyargılı olarak bize kapalı olanlar var. Bizim görevimiz bunları dikkate alarak herkesi en iyi şekilde ikna etmek. Bunun için gerek hükümet programında, gerekse seçim bildirgemizde, benim en önem verdiğim nokta şeffaflık oldu. Siyasetçiler, kamu görevi yapan insanlar hakkında her şey bilinmeli. Yarın, 6 ay sonra önemli bir olay hakkında benim nasıl davranacağım tahmin edilebilmeli. Halk reflekslerimizi bile önceden tahmin edebilmeli ki, şok edici olaylar olmasın. Bize yağcılık çekenlerden, bize şirinlik göstermek isteyenlerden çok uzak dururum. Kimseye boyun eğmem otoritemi kullanırım- Tayyip Bey'le partinin kuruluşundan çok önce 1969'larda Milli Türk Talebe Birliği'nden arkadaşız. Biz birbirimizi tayin etmedik, her şey genel çerçeve içinde kendiliğinden oldu. Yener bey, başbakanlık otoritemi, yetkimi sonuna kadar kullanırım. İnatçı değilim ama, kimseye boyun eğmem, kafama yatmayan işleri yapmam. Kimseye tabi olmam. Kimseye körü körüne itaat etmem. Bunu arkadaşlarım da, elbette Tayyip bey de iyi bilir. Ayrıca benim siyasi geçmişim, parti içindeki rolüm ve yapım da benim ne olduğumu anlatıyor zaten. Yasakları kaldırmak, ülkeyi daha demokratik hale getirmek benim görevim, Tayyip Bey'in değil. Şu anda icraatın başında olduğum için bunları yapmam lazım. Tayyip beyle devamlı konuşuyoruz, yapılanlardan ikimizin de haberi var. O kendisinin de söylediği gibi siyasi parti genel başkanı olarak dolaşıyor, ben de yarın öbür gün başbakan olarak dolaşacağım. Ben resmi otoriteyi temsil ediyorum. Hangimizin nerede yürüyeceğine, nereye oturacağına devlet protokolü karar verecek, biz de gereğini yapacağız. Eğer yetki ve otoriteme bir karışma olursa çok rahatsızlık olur. Ben asla böyle bir şey olacağına inanmıyorum, biz böyle partileri tenkit ettiğimiz için AKP'yi yeni bir ruh ve anlaşıyla kurduk, ayıpladıklarımızın başımımıza gelmesini istemeyiz.Başbakanlık makamına bilgisayarı ben koydum- Başbakanlık çok karışık bir yer olmuş, masaya ilk oturduğum gün hayretler içinde kaldım. Koalisyon hükümetinden dolayı büyük de bir boşluk da doğmuş. Bizim parti genel merkezimiz bile Başbakanlık'tan daha modern. Başbakanlık makamına bilgisayarı ben koydurdum. Ofis donanımı açısından telefonlara kadar... Şimdi her şeyi yeniden düzene koyuyoruz. Müsteşar olarak getirdiğim arkadaş Dışişleri kökenli. Özel Kalem müdürümü de Dışişleri'nden getirdim. Sayın Hikmet Çetin'in Dışişleri bakanıyken özel kalem müdürlüğünü yapmıştı. Ben devlet ciddiyetine, geleneklerine, protokol ve çağdaşlığa çok önem veriyorum. Ayrı düşünceler olabilir, farklılıklar olabilir ama bunları açık açık ortaya koyacaksınız. Farklılıkların zenginlik olduğuna inanıyorum, yeter ki gizlilik olmasın. Ben gizliliklerin düşmanıyım.Libya gezisinde ben de şok oldumErbakan'la Libya gezisinde Kaddafi'nin söyledikleri beni şok etmişti. Çadırdan dışarı çıkar çıkmaz ‘‘deli saçması’’ diye bağırdığımı hatırlıyorum. Ben böyle hareketlerin yapılabileceği olan yerlere gitmem. Gideceksem de bütün tedbirleri önceden alırım.Bizim düzenleyeceğimiz davetlerde herhagni bir içki yasağı söz konusu olmayacak, isteyen istediğini içer.28 Şubat bana ders verdi- Benim şahsen 28 Şubat'tan çıkarttığım ders, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, Türkiye ve dünya gerçeklerinden uzak politika yapılamaz. Diyalog kurmazsanız, düşüncelerinizi birinci elden karşılıklı aktarmazsanız iyi niyetli olmanız yetmez. Düşüncelerimizi açık açık konuşacaksanız, hiçbir şey gizli kalmayacak. Refahyol hükümetin en büyük hatası retorikti, yaptığı ciddi bir kanun, kararname, birşey yoktu ortada. Devleti idare ederken retorikle gidemezsiniz, gerçekçi olacaksınız. Yürünen yolda iyi bilinmeli ki, her sahanın bir gerçeği var. O zaman biz bunu bilemedik.YARIN: Karıma ilk günkü gibi aşığım
Yazının Devamını Oku