Yasemin Boran

Reddetmek ve kabullenmek

8 Şubat 1998
‘‘Hayır, hayır ve hayır... Saçmalık bu... Hiç bir şekilde kabul etmiyorum ve etmeyeceğim de... İpe sapa gelmez açıklamalarına inanacağımı beklemiyorsun değil mi?’’ Adam, kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırıyor, homurdanıyor ve neredeyse delilik sınırında dolaşıyormuş gibi odanın içinde dolanıp duruyordu. Kadın, adamın haline yarı acıyan yarı eğlenen bir ifadeyle bakıyor, dudaklarına kadar yükselen kahkahalarını suratını buruşturarak yutuyordu. Neyse ki, adam, kadının yüzündeki ifadeyi görecek durumda değildi. O, içinde giderek yükselen öfkesini zaptetmeye bile uğraşmıyordu. Zaten ne yaptığının ne dediğinin farkında olamayacak kadar kendinden geçmişti. Avaz avaz bağırdığı halde bir türlü sakinleşemiyordu. Soluk almak için birara durduğunda kadın, ‘‘Ama hayatım, bu kadar öfkelenecek bir şey yok. en iyisi biraz dışarı çıkıp hava al. İstersen birlikte çıkalım.’’Adam, burnundan soluyarak ‘‘İyi fikir’’ deyip hemen paltosuna hamle yaptı. Ayakkabılarını giyerken ‘‘Evet, havaya ihtiyacım var. Biraz daha burada kalırsam beni öldüreceksiniz’’ dedikten sonra kapıyı hızla çarpıp çıktı.Kadın, o dakikaya kadar zaptettiği kahkahasını ardından koyuverdi. Karnını tuta tuta gülüyor, sanki bir çeşit kriz geçiriyordu. O dakikaya kadar görünmeyen kızları odasından dışarı çıkıp büyüyen gözlerle annesine bakıyordu. Acaba, annesi çıldırmış mıydı? Babasının onca hakaretinden sonra nasıl böyle gülebiliyordu? Biraz çekingen bir telaşla ‘‘Ne oldu? Neden gülüyorsun?’’ dedi.Kadın, kıkırdayarak yerinden doğruldu, lavobaya gidip elini yüzünü yıkadı ve kızına dönüp ‘‘Baban çok hoş bir adam’’ dedi. Kız, ne olanlardan ne de annesinin gösterdiği tepkiden hiçbir şey anlamamış bir halde öylece ne diyeceğini bilemeden bakıyordu. Gerçekten anlamıyordu. Anlaşılır gibi değildi. Babasını zaten anlamıyordu şimdi annesini de anlayamadığını düşündü. Kadın, kızını yanına çağırdı ve ‘‘Otur’’ dedi. ‘‘Şimdi ne olacak, biliyor musun?’’ Kız, bilmediğini anlatır biçimde başını iki yana salladı. Kadın, ‘‘Kabul edecek’’ dedi. Kız, dikkatle annesinin gözlerinin içine baktı. Acaba, kendisiyle dalga mı, geçiyordu. Hayır, annesi çok ciddiydi. Evet, garip bir biçimde gülümsüyordu fakat, bu gülüşü dalga geçer gibi değildi. ‘‘Emin misin?’’ diye sordu. Kadın, ‘‘Biliyorum’’ dedi. Kız, hala anlamamıştı. Babasının gösterdiği çılgınca tepkiyi görmüştü. Böylesine reddettiği birşeyi sonra gelip kuzu kuzu kabul edecekti, ha? Olamaz, diye düşündü. Annesine dönüp ‘‘Mantıksız’’ dedi. Kadın, ‘‘Biliyorum’’ diye cevap verdi. Kız, yine anlamamıştı. ‘‘Mantıksız olduğunu mu biliyorsun, yoksa kabul edeceğini mi?’’Kadın, ‘‘Her ikisini de’’ dedi. ‘‘Sana bütün bunlar mantıksız geliyor, değil mi? Evet, babana da öyle geliyor. Durumun komikliği de burada zaten. Bak canım, insanlar hayatları boyunca çeşitli durumlarla karşılaşırlar. Bunların sayesinde ne yapacağını, nasıl davranacağını, nasıl düşüneceğini öğrenirler. Mantık dediğin şey, bütün bu öğrenilenlerin tümünü birleştirdiğin bir sistemdir. Bu sisteme uymayan durumlar ortaya çıktığı zaman mantıksız olduğunu söyleyip hemen reddedersin. Sorduğun soruların hepsi mantığına yani öğrendiklerine uygun olduğu için kabul etmen mümkün olamaz. Ancak, içinde bir yerlerde bir şey seni uyarır. Fakat, kendini reddetmeye kaptırdığın için bunun farkına varamazsın. Üstelik karşılaştığın yeni durum, eski bilgilerin birikimi sonucu ortaya çıkmıştır. Fakat, yepyeni bir şeymiş gibi göründüğü için mantığın kabul etmez. Hele böylesine şiddetle reddettiğin zaman hiç anlayamazsın. Fakat, bu durumun yaratıcısı sonuçta sen olduğun için ve kabul etsen de etmesen de bunun varlığını yok edemeyeceğin için kabul etmek zorunda kalırsın. Aslında baban da bunun farkında. Açık açık olmasa bile içten içe biliyor. Ben de onun bildiğini biliyorum. Bu durumun kaçıncı kere tekrar ettiğini sen bilemezsin. Hayatımız reddetmek ve sonra reddettiğimiz ne varsa bunları kabul etmekle geçiyor. Hem de ne kabulleniş... Çılgınlar gibi reddettikten sonra büyük bir imanla kabul gösteriyoruz. Ve, karşımıza çıkan durumun esiri oluyoruz. Hem reddederken hem de kabul gösterirken ne büyük bir enerji harcadığımızı biliyor musun? Bilemezsin tabii, henüz yaşamadın. Düpedüz hastalanıyorsun. Üstelik bir de komik duruma düşüyorsun. Halbuki, körü körüne mantıksız deyip şiddetle karşı çıkmak yerine dikkatle sorgulayabilir, olabilirlik seviyesinde duygu ve düşüncelerimizi tutabiliriz. Tabii kabul göstermemiz gerektiği zaman da tek ve en büyük gerçekmiş gibi değerlendirip kör bir iman içinde kabul edip bağlanmayız. İşte bu nokta çok önemli. Ne reddedeceksin ne de kabul göstereceksin. Son derece olağan ve doğal bir gelişmenin içinde bulunduğunu düşüneceksin.’’Evet, reddetmek ve kabul etmek... Pratik hayatımızın içinde zaman zaman karşılaştığımız, bazen çok şiddetli tepkiler gösterdiğimiz eylemler. Bu eylemler sırasında büyük bir enerji açığa çıkardığımız da doğru. Önemli olan bu enerjiyi nasıl kullandığımız, diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Yasemin'ce

1 Şubat 1998
Kova burcu kızlarıSon derece zeki ve etkileyici bakışlarla yanınıza sokulup sizden hoşlandığını söyleyen kıza dikkatle bakın. Kıyafeti, kendinden emin hatta fazla rahat duruşu, etraftaki diğer kızlara hiç benzemeyen tarzıyla sizinle konuşmaya devam ediyorsa, bilin ki, karşınızda duran bir Kova Kızıdır.Zodyağın başka hiçbir burcunun kızlarında olmayan bir tavır vardır onlarda ve beğendiği erkeğin yanına gidip kendisinden hoşlandığını açıkça söyleyebilir. Şayet bir Kova Kızını seviyorsanız, ona sıkıntılarınızı, sorunlarınızı rahatlıkla anlatabilirsiniz. Sizi anlayacaktır. Anlamasa bile ne yapılabileceğini soracaktır. İsteyeceğiniz yardımı koşulsuz alabileceğiniz, yardıma hazır biridir o. Zaten herkese yardımcı olmaya hazırdır. Yeter ki, ona saçma gelebilecek isteklerde bulunmayın. Tabii ‘‘Saçma’’ derken bunu doğru anlamak gerekiyor. Çünkü, pek çok kişiye saçma sapan gelen şeyler ona gelmeyebilir. Bir Kova Kızı için herkesin kolayca yapabileceği sıradan isteklerde bulunmayın diyorum. Mesela yaptığı herşeyi bırakıp sizinle Güney Afrika'ya gelmesini isteyebilirsiniz. Böyle bir istek bir çok kişiye saçma gözükebilir. Fakat, bir Kova Kızının gözlerinin parlamasına neden olacaktır. Hemen herşeyi öylece bırakıp peşinize takılabilir. Pek çok kişinin ‘‘Çılgınlık’’ olarak kabul edebileceği şeyleri gözünü kırpmadan kolayca yapabilir. Onun için zor olan bir şey yoktur. Aşılamayacak engel, ulaşılamayacak hedef olamaz. Bir kez aklına koyması yeterlidir. Tabii bütün bunlardan Kova Kızlarının gözü kara, engel tanımaz, maceracı, tehlikelere gözü kapalı atlayan biri olduğunu çıkartabilirsiniz. Ve çok da yanılırsınız. Çünkü, Kovalar her ne kadar maceracı ve çılgınlıklar yapmaya hazır görünselerde tehlikeyi bile bile ortasına atılacak kadar aptal değillerdir. Hatta tersine son derece zekidirler ve gittikleri yolda tehlikelerle karşılaştıkları anda hemen geri dönerler. Öyle bir noktada dahi geri dönebilecekleri cesaret, güç ve iradeye sahitirler.Evet, Kova Kızlarının iradesi karşısında durabilecek pek kimse yok gibidir. Uranüs'ün verdiği özgürlük, bağımsızlık, zeka gibi özellikleri aynı zamanda Kova'nın sabit karakteriyle birleştirirler. Tabii bunun sonucunda da (Farklı etkiler almamışsa) çelik gibi bir irade ve başladığı işi sürdürebilecek bir kararlılık ortaya çıkar. Bir Kova Kızının bağlanmaktan hoşlanmayan karakteriyle aşık olması beklenilecek en son şey gibi gözüküyorsa da aslında son derece güçlü duygularla aşık olurlar. Fakat, özgür yaradılışları yüzünden duyguları pek anlaşılır değildir.Zaten Kova Kızlarını anlayabilmek pek mümkün olmayacaktır. Son derece zor bir yaradılışa sahiptirler. Fakat, sevdikleri ve sevmedikleri şeyleri kesin çizgilerle ayırabilirsiniz. Böylece bir Kova Kızını seviyorsanız ve sizi sevmesini istiyorsanız, ona sevmediği şeyleri yaptırmaya hiç bir zaman kalkışmayın. Hele hele zorbalıkla yaptırmaya kalkışacak olursanız, size olan aşkı tamamen bitecektir ve bir daha geri dönmemek üzere gidecektir. Şayet bir Kova Kızıyla birlikteyseniz, onu özgür bırakmalı, hiçbir şey için baskı yapmamalı ve arkadaşlarını eleştirmemelisiniz. Böylece onun tüm sevgisini alabilir ve zodyağın hiç bir burcundan alamayacaklarınızı isteyebilirsiniz. Size karşı dürüst ve açık olacaktır.
Yazının Devamını Oku

Yasemin'ce

31 Ocak 1998
Marmaris kent meclisiSonunda halkın oluşturduğu bir meclis kuruldu. Bütün Türkiye'ye önemle duyurulur. Kim demiş, biz bir şey yapamayız, üç kişi biraraya gelip birlik oluşturamayız diye... İşte örneği; Marmaris Kent Meclisi.Hem de Marmaris'te ne kadar dernek, vakıf, yerel gazete varsa, hastanesinden belediyesine, radyosundan kulüplerine, tüm partilerin ilçe başkanlıklarına kadar bütün kuruluşlar Marmaris için biraraya gelmişler. Hem de hangi siyasi görüşe hangi ideolojiye sahip olurlarsa olsunlar birleşmişler. Yani gerçek bir birliği oluşturmuşlar. Yaşadıkları yer için, Marmaris için...Kent Meclisi'ni oluşturduklarını öğrendiğim zaman duygularımın nasıl kabardığını anlatamam. Nihayet şuurlu varlıklar gibi davranmayı başarıyoruz. Nihayet farkına varıyoruz ve daha ötesini yapıyoruz. Yapılması gerekeni yapmak için harekete geçiyoruz, demekten kendimi alamadım. Ve, bu düşünceler içinde daha bir coştum. Düşünebiliyor musunuz? Üç bin kişi biraraya gelmeyi başarıyor ve çocuk yaşlı hep birlikte elele yollara çıkıyorlar. Halk meclisini oluşturan Marmarisliler, İçmeler Pamucak Mevkiindeki 65 dönümlük orman alanının yapılaşmaya açılması iznini iptal ettirebilmek için canla başla tek vücut olmayı başarıyorlar. Hem de hangi görüşten olduklarının hiç önemi yok. Omuz omuza verip mücadele ediyorlar. Görüşlerinin hepsi tek bir noktada kitleniyor. Ağaçları ortadan kaldıracak kocaman yanlışlığın düzeltilmesi noktasında... Yahu herşey bir yana gene dellendim işte. Nasıl oluyor da böyle bir yanlışlık yapılabiliyor? Koca orman, yetişmiş ağaçlarıyla birlikte bina yapılsın diye yerinden sökülmesine izin veriliyor? Anlaşılır gibi değil. Anlayacağım derken insanda ne mantık kalıyor, ne akıl. Neden, nasıl derken beyninizin bütün devreleri birbirine karışıyor. Galiba onların yapmak istedikleri de bu. Beynimiz karman çorman olsun da düşünemeyecek hale gelelim, her türlü isteklerine boyun eğelim... Ama yağma yok. Bırakmayacağız. Ne yaşadığımız yeri, ne aklımızı ne de papucumuzu. Onlar ölmek istiyorlarsa, kendileri bilirler. Fakat, bizleri de kendileriyle birlikte yaşadığımız yeri yok ederek yavaş yavaş öldürmelerine izin vermeyeceğiz. Gücümüz yetmiyorsa, birleşiriz. Bir yandan ‘‘Dünya çöl oluyor’’ diye kıyamet kopuyor. Öte yandan yeşil memleketimizin yeşilliklerini gözümüzü kırpmadan ortadan kaldırmaya yönelik planlar yapılıyor. Zaten Marmaris'te kundaklamalar, sakarlıklar, aptallıklar sonucu ne kadarlık orman kaldı ki... Kalanları da biz keselim olsun bitsin. Öte tarafta Gökova'ya kurulan termik santral bitkileri de hayatı da yavaş yavaş zehirleyip yok ediyor. Fakat, yapacak bir şey yok deniliyor. Çünkü, enerjiye de ihtiyacımız var. Eh, herşeyin bir bedeli var. Ağaçlara karşılık elektrik elde ediyoruz. Başka yolu yokmuş gibi... Ev yapmak için de ağaçları kesmek lazım. Ağaçların üzerine evleri konduramayız ya... Fakat, bu arada unutulan çok önemli bir mesele var. Az önce bedel dedik ya, ağaçları ortadan kaldırmanın da bir bedeli var tabii... Bunun bedeli, insanların hayatı. Ağaçları, bitkileri ve burada yaşayan hayvanları kısaca orman hayatını ortadan kaldırdığımız zaman insanların yaşamaya devam edebileceğini düşünmüyorsunuz herhalde. Çocuklar bile farkına vardı. Anladılar, doğanın canlı ve temiz kalmasının önemini. Fakat, hala anlamayanlar var. Üstelik en fazla bilmesi gerekenler bilmiyor. Belki de biliyor da anlamıyor. Fakat, anlıyor da anlamamazlıktan geliyor diyemem. Gerçekten anlamadıklarından, durumun vehametinin farkına varmadıklarından eminim. Bu durumda anlayanlara çok iş düşüyor. Elbette, anlatabilmek için. En etkili yol da bunun için birleşmek. Marmaris Kent Meclisi gibi meclisler oluşturabilmek, diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku