Paylaş
Gerçi RTÜK’ün kararı sürpriz sayılmaz da, kestiği cezanın miktarı ve gerekçesi, “şaşırtıcılığı” sezon finaline yerleştirdi.
Tam 273.710 lira (273 milyar) liralık cezanın gerekçesinde, “dizide oynayanların barda, meyhanede, evde, apartmanda, sokakta alkol aldığı ve küfürlü konuştuğu” esefle vurgulandı.
Hatta, “üzüntülüyken de, sevinçliyken de” içki içtikleri yer aldı ceza kararında...
İnsanın barda meyhanede, evde ve dahi apartmanda, üstelik üzüntülüyken-sevinçliyken içki (ağırlıklı olarak bira) içmesi, olacak iş değil tabi.
Ötesi kararda bu “fiili”, savcısı, abisi cümbür cemaat bu gerçekleştirdikleri de kayda geçiyor ki, bu da “sevinçte-kederde toplu teşekkül” değil de nedir allasen.
* * *
Ama kararda benim asıl takıldığım, RTÜK’ün “bu görüntülerin senaryoya katkı sağlamayacağı” yönündeki sanatsal-yazınsal, yapımsal vurgusu oldu.
Ki ben bu cümlede, senaryoyu bizzat yeniden yazma hevesi hissettim biraz.
Olabilir, ben de heves ediyorum arada...
Toplanıp, senaryoya gerçekten katkı sağlayacak şeyleri birlikte tartışıp bir düzene oturtsak, romanın, senaryonun yazarı da bu işi tek tabanca götürmekten kurtulur.
İster sanat-edebiyat, ister köy çeşmesi yapımı olsun, “Bir elin nesi var”... Sonra da oturup, dizinin müziğini yenileriz mesela...
Ne o öyle, her bölümde, da-di da-di aynı müzik-jenerik?
* * *
Cezanın devam gerekçelerinde dizinin Behzat Ç. kişiliğiyle, “küçük yaştaki izleyicileri özendireceği” meselesi var ki...
Bu benim de en büyük korkum:
Kim kızı öbür kızı tarafından öldürülmüş, çocukluk aşkından koca yaşta darbe yemiş, eski karısı delirmiş intiharı denemiş, yeni karısı suikasta kurban gitmiş, her gün cinayetle-cesetle, çetelerle hemhal, yapayalnız, bazen çıldırmanın eşiğinde bir adamın yerinde olmayı istemez ki...
* * *
Son olarak, dizinin “tüm emniyet mensuplarının yoğun biçimde alkol kullandıkları, küfürlü konuştukları izlenimine yol açabileceği” uyarısını da yapıyor RTÜK.
Buna Behzat Ç.’nin kendince “hak eden” suçlulara tekme-tokat girmesini de eklersek, bu tutumu açıktan ya da “ruhen” destekleyenlerle, bugüne bakıp “Polis asla öyle yapamaz” diyenlere tarihimizdeki Ankara’dan adres göstereyim:
Çok değil (sadece 12 Eylül de değil), 20 yıl ya geçti-ya geçmedi üzerinden; bugünkü AnkaMall ile Emniyet’in arasındaki iki kat yeraltına giren garaja, DAL (Derinlemesine Araştırma Laboratuarı) deniyordu hemşehriler.
Oranın önünden geçen Ankaralı, köfte ekmeğini yiyerek ehliyet, pasaport başvurusunu beklerken, 50 metre ilerisindeki o “garaj”da sabaha kadar işkence görenler, güneş görmeyen 4-5 metrekarelik hücrelerinde yeni seansı beklerdi.
Geceyarısı küfürün bini bir para seansı başlatanların nefesi de alkol kokardı, dava dilekçelerine, o dönemi satır satır anlatan kitaplara bakarsanız.
Bugün öyle değilse, özenmeye değil ibret almaya yarar, öyle dönemlerin vakayı ad(l)iyesi, hikayesi...
Dizinin kendi sürprizine gelemedik. Anlaşılan, yarın da devam edeceğim.
Paylaş